Bozulması için üretmek

California itfaiye merkezindeki bir ampül tam 115 yıldır hiç sönmeksizin yanıyor.
California itfaiye merkezindeki bir ampül tam 115 yıldır hiç sönmeksizin yanıyor.

California Livermore’da itfaiye merkezindeki bir ampul tam 115 yıldır hiç sönmeksizin yanıyor. Peki, bir ampul 115 yıl öncesinin teknolojisi ile sınırsız bir biçimde nasıl yanar? Cevabı bugün içinde yaşadığımız dünyada. Çabuk bozulan şarj aletleri, ömrü giderek kısalan bilgisayarlar, moda aksesuarlar… İşte tüketim toplumunun kalbindeki gizli mekanizma yani planlı eskitme…

Çoğumuzun günlük hayatından aşina olduğu sahneler vardır. 2 ayda bir değişen şarj aletleri, camı matlaşan gözlükler, parçasında sorun olan ya da aniden ses çıkarmaya başlayan beyaz eşyalar, yavaşlamaya başlayan bilgisayarlar ve onlara bilinçli- bilinçsiz yaptığımız masraflar. Kaç yılda bir telefon değiştirirsiniz ve onun için kaç kez yan ürün alır veya almak zorunda kalırsınız. Bu ve dahası aslında sistemli bir üretim kültürünün parçası.

Her 3 teknik servis elemanından biri size “Bu ürünün yenisini almanızı öneririm”, “Yenisini alsanız servis parasıyla aynıya denk gelecektir” sözünü duyduğunuza eminim. İşte tüketim toplumunun kalbindeki gizli mekanizma yani planlı eskitme. Uzun süredir planlı eskitme konusunda daha fazla hikâye duyuyoruz. Firmaların kitlesel üretime geçmeleri ardından kasıtlı ve dolaylı olarak ürünlerin ömürlerini bilerek kısa belirlemeleri, bu sürenin ardından işlevinin sona ermesi ve gittikçe daha fazla tüketmeye zorlandığımız gerçeği artık daha belirgin. Gelişen teknoloji ile ürünleri çok daha uzun yıllar kullanabilme beklentimiz, maalesef beklenti olmayı aşamıyor. Oysa ki elimizdeki bilgi ve teknoloji şu anda uzun süre dayanan ürünleri üretmemiz için yeterli. Peki ama bu imkanlara rağmen neden sürekli bozulan ya da ömrü kısa ürünlere sahibiz. Aslında cevap yine soruda gizli. Daha kısa zaman içinde daha fazla tüketmek.

Ampül komplosu

“Uzun süre dayanan ampuller iktisadi bir sakıncadır.” Bu sözler yönetmen Cosima Dannoritzer’in 2010’da vizyona giren ve oldukça ilgi çeken Ampul Komplosu isimli belgeselinde geçiyor. California Livermore’da itfaiye merkezindeki bir ampul tam 115 yıldır hiç sönmeksizin yanıyor. İlk olarak 1972’de ampulün hiç değiştirilmediğinin ortaya çıkması sonrasında 2001 yılında ampulün 100. doğum günü de bölge sakinleri tarafından kutlandı. Peki, bir ampul 115 yıl öncesinin teknolojisi ile sınırsız bir biçimde nasıl yanar? Bu sorunun cevabı bir bakıma kitlesel üretimin ne olduğu ile de açıkça ilgili. Bu yüzden son zamanlarda planlı eskitmenin gerçekten var olduğuna dair daha fazla kanıtımız var; sık değiştirmeye başladığımız beyaz eşyalar, tamirat için yedek parçanın ürünün kendisinden pahalı hale gelmesi ve güncellemelerle işe yaramaz hale gelen son teknoloji ürünler. Ampulün popülerliği sonrasında araştırma yapan bilim adamları ise sırrı ortaya çıkaramamışlar. Bu ve benzeri teknolojiler üzerine incelemeler arttıkça daha çok kişi planlı eskitme kavramı üzerinde ortak görüş açıklamaya başladı. Kavramsal olarak bakarsak, ürünün belli bir süre kullanımının ardından işlevini yitirmesidir. Bunu tasarlayan ve hayata geçiren bizzat üretici firmadır. Amaç ise daha fazla tüketmeniz. Mesela 2 yıl kullandığınız cep telefonu için kaç kez şarj aleti aldığınızı ve bunun toplam maliyetini düşünün o zaman planlı eskitme kavramını ve nedenini anlarsınız.

Ekonomide çarklar sen tükettikçe döner

Birçok ekonomiste göre 1929 ekonomik bunalımı bir milattır. Büyük Buhran yıllarında kapitalist ekonomiye yön verenler ve iktisatçılar yaşananların tüketim daha doğrusu tüketmeme krizinden kaynaklı olduğunu gördüler. İkinci Dünya Savaşı’nın ana nedenlerinden olan 1929 krizinden çıkarılan derslere göre, çarkların dönmesi için talebin artması ve her daim güncel olması lazım. Yoksa buhranda görüldüğü gibi yetersiz talebe karşı arz dağları oluşacaktı. Bu nedenledir ki 100 yıl yanan bir ampul yerine 10 yıl hatta 1 yıl dayananı üretmek gerekir. Hatta iş resmileşir, Ekonomist Bernard London yazdığı makalesinde, ürünlerin ömrünün önceden belirlenmesini ister. Yani herkes istediği gibi dayanıklı mal üretmesin bunun yerine ömrü önceden belirlenmiş bir yaşam eğrisi olsun. Bu sayede talep her zaman piyasadaki arzı karşılayacaktı. London’un önerisi çok tartışılsa da 1930’lu yılların sonundan itibaren özellikle 45 sonrası dönemdeki refah toplumun ana ekseni tüketmek oldu. Vance Packard, 1960’lı yıllardaki araştırmasında konuyu farklı bir alana taşır ve ürünün tüketicilerin gözünde eskitilmesi gerektiğini savunur. “The Waste Makers” isimli makalesi günümüzdeki tüketimin ana unsuru olan ‘Trend’ kavramının da temelini oluşturur. Yani insanlar için öyle bir dünya yarat ki, ürün eskimese bile kişinin gözünden düşsün haliyle yenisini alsın.

Günümüzdeki firmalar özellikle de teknoloji sayesinde bir ürünün ne kadar dayanacağını biliyorlar. Çünkü onun ömrünü kendileri belirliyor. Temel sorumuza geri dönecek olursak, neden bir ampul 100 yıl yanar. Neden m,? 100 yıl önce kullanım ömürleri 2500 saat civarında olan ampullerin çalışma süresi zaman için 1000 saate kadar düşürüldü. Sektör firmalarının 1940’lı yıllardan itibaren ortak hareket etmeleri sonrasında çok uluslu şirketlerin de etkisiyle günümüzde bu ürünlerin kullanım ömrü 500 hatta 100 saate kadar düştü.

İkinci kurban naylon çoraplar

Belgeselde yer alan örneklerde ampulden sonraki kurban külotlu çorap dediğimiz ilk naylon çoraplar. Piyasaya ilk çıktıklarında kadınlar arasında bomba etkisi yaratıyor. Naylon çorapların bu kadar sevilmesinin bir başka sebebi inanılmaz sağlam olması. Sağlamlığını göstermek için üreticileri reklamlarda araba çekici olarak kullanıyorlar. Ama yine aynı sorun baş gösteriyor. Çorap o kadar sağlam ki bir kadın bir çorabı ömür boyu giyebilir! Ve yine aynı şekilde, firma mühendislerine çorabı daha hassas şekilde yeniden tasarlamalarını salık veriyor. (Bu bilgiyi o zaman firmada çalışan mühendisin kızı anlatıyor)

Neden benim de yok?

Anlayacağınız, firmalar için bir ürün tasarlanırken, sadece onun ileti teknolojisi ve yaşamınızı ne kadar kolaylaştıracağı planlanmıyor. Aynı zamanda bir an önce nasıl tüketileceği nasıl eskitileceği ve yenisinin ne zaman alınacağı da planlanıyor. Güncel konu olduğu için cep telefonu örneğini sürdürürsek, geçen yıl çıkan üründeki birkaç özellik aynı seri de değil önümüzdeki birkaç yıl içinde yeniden piyasaya sürülüyor. Ona da xxx7, xxxplus, xxxT gibi model isimleri verilecek fiziksel eskitmenin yanına psikolojik olan da ekleniyor. Bu sayede pazardaki ürünlerin hemen hepsi bir önceki hem bir tekrarı hem de kötü ve vasıfsız bir taklidi oluyor. İhtiyaçların yerine moda, trend ‘ben de almalıyım’ ‘Neden benim de yok’ güdüleri dahil oluyor. Kısacası günümüzde, bir ürünü değiştirmemiz için bozulmasını beklemeye de pek ihtiyacımız yok. Dev firmalar birkaç yıl aralıklarla ürünleri yeni özelliklerle yeniden piyasaya sürerek, eski sürümlerin modası geçmiş izlenimi yaratması da bir planlı eskitme çabası. Bu çabanın altında da 1920’lerden bu yana kitlesel üretimin temel mantığı yatıyor. Tasarımcılar bunu uygulayarak ürünlerin dayanmasını değil, müşterilerin sadık hale gelmesini planlıyorlar. Bunu yaparken de tamirat ücreti bilinçli olarak neredeyse yenisine denk hale getiriyor.