‘Daha neler göreceğiz çağı’

Ali Saydam.
Ali Saydam.

Yaşadığımız döneme başlıktaki isim verilse yeridir hani. Neden mi? Haziran ayının sonunda Alpler’e kırmızı kar yağdı…

Fakat bizi şaşırtan şeyler, bilim insanlarını şaşırtmıyor. Onlar uzun süredir iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği anomaliye ve tahribata karşı bizi, devletleri, şirketleri uyarmaktan yılmıyorlar. Önlem alınmazsa, çok yakın bir tarihte, geri dönülemez noktalara geleceğimizi söylüyorlar.

Atık meselesinin yanında Marmara Denizi’ndeki müsilajın önemli ölçüde kaynağı olan iklim değişikliği, kırmızı karın da sebebiymiş. Havadaki karbondioksit miktarının artması ve iklim değişikliği mikroalglerin çoğalmasına ve karın renginin değişmesine neden oluyormuş. Peki ne yapmalı?

Bu sorunun yanıtı, kuruluşundan bu yana hasbelkader Yönetim Kurulu üyesi olduğum Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği Yönetim Kurulu ile Yüksek İstişare Konseyi’nin (YİK) ortak toplantısında gündeme geldi.

İş dünyasında pek çok görev üstlenen ve aynı zamanda Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Yönetim Kurulu Başkanı olan YİK üyesi Uğur Bayar çok kıymetli bilgiler aktardı ve ‘yeşil dönüşüme’ işaret etti…

“Dijital dönüşümü biliyorduk da yeşili nereden çıktı?” diye merak ediyor olabilirsiniz… Yeşil dönüşüm, adımları atılmaya başlanmış olan bir çözüm önerisi…

Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı “Küresel Riskler Raporu”nda sıralanan ilk beş riskin dördü, iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybıyla ilgiliymiş. O nedenle bu sorunların dünya üzerindeki tahribatını önlemek için yeşil dönüşümün kaçınılmaz olduğunu şöyle aktarıyor Bayar:

Bilim insanları, küresel ısınmanın, sanayi devrimi öncesindeki seviyelerin 1,5 derece üstüne çıkması hâlinde, gezegenimizin 6. ‘Büyük Yok Oluş’u yaşayacağını söylüyorlar. Fatih Birol’un başkanı olduğu Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), dünyadaki enerji haritasına yön veren senelik raporunu Mayıs 2021’de yayınlandı. Fosil yakıtların neden olduğu devasa yıkıma dikkat çeken raporda, 2050’ye kadar ‘karbon sıfır’ olma yönünde hareket etmeyen ülkelerin ‘var olma’ şansı kalmadığının altı çizildi.

Sanayi devriminden bu yana dünyanın bütün enerji, taşıma, iletişim ve ulaşım altyapısı fosil yakıtlar üzerine kurulu. Devasa maliyeti göz önüne alındığında ‘yeşil dönüşüm’ün dirençle karşılaşmasını anlamak mümkün. Ancak görülüyor ki; dönüşümün sonucu olacak büyük yeşil yatırımlar, ekonomik olarak da son derece verimli…

Amerikan Enerji Bakanı Jennifer Granholm, İklim Zirvesi’ndeki konuşmasında, ‘yeşil ekonominin’; bina yalıtımlarından, yeşil ulaşım sistemlerine, yeni nesil piller ve mavi/yeşil hidrojen teknolojilerinden, karbon tutumu altyapılarına kadar 23 trilyon dolarlık bir ekonomik değer oluşturacağını anlatmış.

Tabii firmalara da büyük görevler düşüyor. Bazı adımlar atılmaya başlanmış bile…

Hollanda’da, Shell’in karbon emisyonlarını yüzde 45 azaltmasına hükmeden tarihi bir mahkeme kararı verilmiş.

İklim aktivisti fonlar, küresel enerji şirketi ExxonMobil’in yönetim kuruluna iki üye sokmayı başarmışlar. Chevron şirketinin genel kurulunda hissedarlar, yönetim kurulu önerisinin aksine yüzde 61 oy çokluğuyla, karbon emisyonlarını düşürme kararı aldırmışlar.

Bu şirketlerin yüzde 100’ünün halka açık ve hâkim hissedarların küresel fonlar olduğu düşünüldüğünde, küresel finansman kaynaklarının iklim krizi konusunda nereye doğru yöneldiğini anlamak zor değil, diyor Bayar. Şöyle de devam ediyor:

  • Yine bu çerçevede; kendilerine Climate Action 100+ Koalisyonu adını veren ve 32 trilyon dolar yöneten 100 küresel fon, bundan sonra ‘yenilenebilir enerji’ yatırımı olmayan hiçbir enerji şirketine yatırım yapmayacaklarını ve bu şirketlerdeki bütün hisselerini satacaklarını açıkladılar.

Gelirlerinin tamamını petrol satışından sağlayan ve 1,2 trilyon dolar ile ‘dünyanın en büyük devlet varlık fonu’ olan Norveç hükûmetinin Norges Fonu da ‘yenilenebilir enerji’ dışındaki bütün petrol yatırımlarını satacağını bildirdi.

Neredeyse bütün küresel bankalar fosil yakıt yatırımlarını finanse etmeyeceklerini duyurdular. Öte yandan, küresel sermaye piyasalarında işlem gören bütün şirketler, kamuya yaptıkları periyodik finansal bildirimlerin yanında Çevresel, Sosyal Sorumluluk ve Yönetişim (ESG - Environmental, Social, Governance) bildirimlerini de yapmak zorundalar. Bu yöndeki küresel ölçümlemeler ve raporlama standartlarının dışında kalan şirketlerin, rekabet ve finansman kaynaklarına ulaşma şansı kalmıyor. Tabii bunlar, küresel sisteme entegre olan ülkemizdeki şirketler için de geçerli. Mesela, Türk şirketleri AB’ye ihraç ettikleri ürünlerin paketlerinin çevresel uyumundan, taşımayı yapan kamyonun karbon ayak izine kadar birçok standarda uymak zorunda. Yoksa 1,5 milyar euroya varan cezalarla karşılaşılabilir.

Durumun aldığı şekli yine Sayın Bayar’ın aktardığı bilgilerden anlayabiliyoruz… Yan yana geleceğine ihtimal dahi veremeyeceğimiz ülkeler, bu mücadelede aynı dili kullanır olmuşlar. Amerikan İklim Elçisi John Kerry, Çinli mevkidaşıyla ortak bildiri yayınladı. Uğur Bayar, bu metinde iklim ile ilgili durum için ‘kriz’ ifadesinin kullanılmasının dahi çok önemli olduğunun altını çiziyor.

Bir de şu örneği veriyor: Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2020 raporunda, dünyadaki elektrikli araçların satışlarının büyümesinin yüzde 3,5 olacağının öngörülmesine rağmen, bu rakam yüzde 5 olmuş. Norveç’teki arabaların yüzde 60’ı şimdiden elektrikliymiş.

Bayar’ın son örneğini de hesaba katınca, “Davranışınızı Değiştirmek için Kendinizi Nasıl Motive Edersiniz” başlıklı TEDxCambridge konuşmasını hatırladık. Bilişsel nörobilim uzmanı Tali Sharot tarafından yapılmıştı…

Sharot konuşmasında, insanların ciddi uyarılara rağmen değişime direnebildiğini söylüyor ve sonuç alabilmek için yollar öneriyor…

Aslında sorun, insanların direnmesinden çok, uyarıların, dirençle karşılaşılacağı belli olan ‘korkutucu mesajlarla’ yapılmasında gibi görünüyor… Neticede, kendimizi ve başkalarını korkutan, olumsuz sonuçlara odaklanan uyarılar pek de etkili değillermiş…

Bunu kırmak için Sharot şu sıralamayla iletişime geçmeyi öneriyor: Pozitif mesaj, teşvik, ödüllendirme ve gelişimin izlenmesi…

Olumlu örnekler önümüzde… Sektörlerin çevresel zararlarının azaltılması ve ‘yeşil dönüşümün’ sağlanabilmesi için Sharot’un önerdiği yalın yöntemi de kullanarak bu yolda biz de pekâlâ hız kazanabiliriz… Neden olmasın?