Direksiyonsuz otomobillere hazır olun

Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar.
Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar.

Bildiğiniz otomobilleri unutun! Çok değil bir kaç yıl içinde yollarda direksiyonu olmayan, insan kontrolü dışında hareket eden araçlar göreceksiniz. Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar ile bu yıl içinde lansmanını yapılacakları modelleri konuşurken, "milli otomobil" ile ilgili önemli bilgiler verdi.

Türkiye'nin büyük bir özlemi var. Yerli ve milli otomobil üretmek. Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar bu yönde yapılan çalışmaların ve amacın doğru olduğunu, geleceği ifade ettiğini söylüyor. Ancak "Bir konu var ki, onu söylemek zorundayım, o da nereye satacağımızı, nasıl satacağımızı iyi planlamak zorundayız" diye uyarıyor. İbrahim Aybar ile dünyada ve Türkiye'deki otomobil pazarını, "milli otomobil", markalaşma denemelerini, sektördeki yerlilik oranlarını, Türk Otomotiv Yan Sanayii'nin durumunu, markalar arasındaki kıyasıya rekabeti, bayilerin sorunlarını konuşurken birden bir başka aleme dalıyoruz. İnsan kontrolü dışında hareket eden çevre dostu, elektrikli araçlar... Yollarda kendi kendine giden araçlar! Direksiyonu olmayan otomobillere binmeye hazırsanız, Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar ile yaptığımız röportajı okumaya başlayın.

Bu yıl Türkiye'de rekor sayıda otomobil ürettik

İhracatta otomotivin en iyi olduğu dönemdeyiz. Ekonomideki seyri de otomotiv satışlarındaki hareketten görüyoruz. Bu çerçevede sektörü değerlendirsek, neler söylersiniz?

Bildiğiniz gibi, otomotiv sektörü, Türkiye'mizin en önemli itici güçlerinden biri, lokomotif bir sektör. Ve Türkiye'de daha çok bu sektörün katkısının olduğu da muhakkak. Geçen yıl önemli bir çıkış yakalandı. Her ne kadar kimse bu kadar beklemiyordu ama toplamda 968 binlik satış hacmiyle, binek artı hafif ticaride neredeyse 1 milyon satışa dayandık. Ağır ticari araçları da kattığınız zaman 1 milyon gibi, o eşiği deviren bir satış hacmi geldi. Bu tabii, oldukça önemli bir endikasyon, önemli bir işaretti. Türkiye'de pazarın niteliğinde bazı değişimler olması, insanların otomotiv ürünlerini, yani bizim taşıt araçlarını, ekonominin olmazsa olmazı olarak algılamasını ve ihtiyaç haline getirmesi bu başarılı sonucun temellerinden bir kaç tanesi oldu. Aynı zamanda güzel bir gelişme de Avrupa Birliği'nde yaşanıyor. AB, 2008 yapısal krizinden sonra yavaş da olsa toparlanmaya başladığını gösterdi ve nitekim geçtiğimiz yıl AB pazarında da yüzde 9'un üzerinde bir büyüme gerçekleşti. Bu büyüme elbette ki, bize olumlu yansıması olacaktır. Çünkü biz Avrupa'da ciddi şekilde pazarı destekleyen, üretimini yapan kanallardan birini teşkil ediyoruz.

Ana sektörün dışında otomotivde yan sanayi de merak ediliyor, orada durum nedir?

Açıkçası, bizlerin Türkiye'deki üretim hatlarında, Avrupa Birliği'nde daha rekabetçi olmamızı sağlayan faktörlerden bir tanesi, yan sanayideki gücümüz. Aşağı yukarı Türkiye'de ürettiğimiz araçların yüzde 70'i, yüzde 80'i yerli entegrasyona sahip. Bizim birim olarak söylüyorum bunu. Yani bir otomobilin içindeki maliyetin yüzde 80'ine yakınını iç piyasadan temin edebilir hale geldik. Bu da yan sanayimizin gücüyle doğru orantılı olan bir rakam. Mutlaka yan sanayimizin güçlenmesine devam etmesi gerekiyor. Özellikle uluslararası piyasada, daha çok sayıda araç Türkiye'den ihraç edebilmek ve Türkiye'ye de daha çok dış pazarlar için üretim yapabilmek buna bağlı. Ben yan sanayimizin gelişmesinin açıkçası, gidişatını olumlu ve ümit var olarak görüyorum. Daha çok yabancı ortaklarla, uluslararası ortaklarla yeni yatırımları kovalamaya, dış pazarlarda ihracat olanağı kovalamaya devam ediyorlar. Dediğim gibi hız kesmememiz gerekiyor ve bu noktada da bu yılın yine, yeni gelişmelere sahne olacağını bekliyoruz. En son geçtiğimiz hafta bizim Otomotiv Distribütörleri Derneği'nin genel kurulunda, yeni TAYSAD Başkanımız Alper Kanca ile görüşmem oldu, kendisinin söylediği olumlu bir mesaj da vardı. Önümüzdeki aylarda bunları reel olarak da görme imkanımız olur. Yeter ki, ülkemizdeki makro ekonomik dengeler bozulmasın.

Biz onun üzerinde çok duruyoruz. Yani hedeflediğimiz gibi, tahminlerimiz gibi kur gelişimleri olsun, enflasyon gelişimi olsun, herhangi bir umulmadık ani bir sıkıntılı gelişmeyi, makroekonomik ortamda görmeyelim. Bunu görmemek için de sebeplerimiz kuvvetli. Bu sene bir hükümetimiz var, herhangi bir seçim gündeminde değiliz. O yüzden önümüzdeki aylara, bu yıla daha olumlu bakabiliyoruz. Şu an yaşanan bir takım jeopolitik konular, bunları sağduyuyla kısa dönemde halledeceğimize inanıyoruz. Bizim işimiz uzun vadeli işler, bugüne yarına bakarak karar verilmez, dolayısıyla bizim ümidimiz var.

  • 2015 yılı otomobil üretim adeti: 1 milyon 359 bin
  • 2015 yılı toplam otomobil ihracatı: 992.000

Türkiye otomobil satış pazarı umut veriyor

Bu yıl sektör yeni gelişmelerin olacağı bir yıl olacak sanırım?

Durmuyoruz, yeni lansmanlarımız arka arkaya gündeme geliyor. Hemen mart başında bizim markamızın çok önemli, güçlü, üst segmentteki ürünü Talisman başladı. D segmentinde çok büyük itici bir güç olacaktır. Hemen arkasından Megan serisinin yepyeni kasası, yeni otomobili Megane Hatchback olarak başlayacak. Sonra zaman kaybetmeyeceğiz, belki hemen bir iki hafta içerisinde Dacia Sandeo ile yeni otomotik vitesini lanse edeceğiz. Sonra Duster'ın inşallah otomotik vitesini yıl sonuna doğru, ikinci yarıda göreceğiz. Bir yanda yeni Kroes geliyor, o da D Cross olarak bir başka D segmenti otomobilimiz olacak. Keza yeni sürprizlerimiz geliyor. Yılın son dört beş ayı çok hızlı olacak lansmanlarımız olacak. Bu yıl daha da fazla çeşitlerimiz var ve pazarı cidden domine edecek ürünler geliyor. Türkiye pazarının bütün bu dediklerimizin gerçekleşeceği bir atmosferde gelişeceğini bekliyorum.

Yenilik olarak otomobil alacaklar yeni dönemde neler görecek?

Otomotiv sektöründe, teknolojik olarak büyük değişiklikler oluyor. Bir kere çevreci, çok önemli çözümler gelmeye başladı. Artık fosil yakıtlı araçlarda dahi çok çok az yakıt tüketimleri görüyoruz. Mesela bizim bu D segmentindeki Talisman'da 110 beygir 1,5 litre TCI motoromuzda kilometre başına 3,6 litre tüketime, karbondioksit salınımında 95 grama dek indik. Bunun yanı sıra artık bildiğiniz gibi farklı alternatif enerji tüketen araçlarda da önemli bir gidişat devam ediyor. Elektrik motorlu araçlar olsun, hibritler olsun, bu yönde de çeşitli modeller çıkmaya devam ediyor. Artık insanlar çevreci modellerin olmazsa olmaz hayatta olacağını biliyorlar ve tercihlerini de buna göre yapıyorlar. Tabi bu işin olmazsa olmaz boyutu. Bunların toplamında şu ana kadar 2010 yılında yaklaşık 1.1 milyonluk bir pazar ortaya çıktı. Tahminler 2050 yılı gibi toplam satışların 130-150 milyon adet olacağı ve bunun yüzde 70'ini bu tür otomobillerin teknolojisine sahip olanların, oluşturacağı yönünde.

Şu an için dünyada 91-92 milyon araç satılıyor. Geçen yıl yüzde 1,2 civarında büyüme oldu, bu yıl zannediyorum yüzde 3'ü bulacak.

Bir başka gelişme de otomobil üzerindeki sürüş teknolojilerinde var. Ne oluyor? Araçlar direkt, daha otonom hale geliyor. İnsandan bağımsız refleksler sunabilir hale geliyor. Bu sene lanse ettiğimiz araçlardaki, yeni bir değişiklik, tek şerit kontrolü. Yani, bir şerit içinde giderken önünüzdeki bir araç örneğin yavaşlıyor, sizin aracınız da o araçla beraber kendiliğinden yavaşlıyor, pozisyon alıyor. Mesafeyi koruyor. Bütün bunlar trafik emniyeti bakımından da son derece ilginç gelişmeler. Şu anda lanse ettiklerimizde bu özellikler başladı. Bunun bir aşama ötesi var, bundan iki sene sonra... İki şerit kontrolü diyoruz, ya da çok şerit kontrolü... Araçlar yine emniyetli şartlar bulduklarında sollayabilecekler. Bunu da birbirleriyle haberleşerek aldıkları sinyallerle yapacaklar, insan kontrolünün dışında... Nitekim bu gidişat 2020 yılı gibi bizi başka bir mecraya götürecek. Orada da kavşakları dahi, trafik sıkışıklığı içinde dahi olsanız farketmez, araçlar kendiliğinden yöneterek geçebilecekler, onun için insanın müdahalesine gerek kalmayacak. Giderek insanların ellerini direksiyondan çektikleri, otonom sürüşlere doğru hızla gidiyoruz.

Yüzde 75'i 10 global marka satıyor, Yüzde 25'i binlercesi

Bunları daha çok yarının otomobili olarak lanse edilen Google Car ile biliyorduk ama Renault zaten hazırlıklı mı diyorsunuz?

Renault, 2020 yılına kadar zaten 10 tane buna uygun araç lanse edecek, bekliyoruz. Böyle bir noktadayız ve otomobil sektöründe bu yönde çok ciddi bir rekabetin olacağını şimdiden söyleyebilirim. Çok ciddi rekabet olacak.

Türk toplumunun bu tür yenilikleri istediğini tüketici araştırmalarından da tespit ediyorsunuz sanırım. Ne dersiniz?

Özellikle insanımız üç tane olmazsa olmazı ileri sürüyor. Uygun fiyatlar oluşturacağız, rekabet ancak burada olacak. İki, aracı kullanırken olabildikçe insanların masrafı olmayacak. Bakım aralıkları olabildikçe uzun olacak, mümkün mertebe bakım ihtiyacı bile olmayacak. İşte elektrikli otomobiller o yüzden son derece cazip hale geliyor. Çünkü, şu anda günümüzde elektrik maliyeti petrol türevlerine; benzine, mazota göre; neredeyse on katı ucuz. Üstelik araçlarda her hangi bir bakım yok.

Size sürekli sorulan soruyu soracağım ancak farklı cevap alacağım inancıyla. Konu, yerli ve milli otomobil... Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Dünya şu anda geldiği noktada, yaklaşık 90-92 milyon satış yapıyor. Bunun yüzde 75'ini 10 tane global marka yapıyor.
Dünya şu anda geldiği noktada, yaklaşık 90-92 milyon satış yapıyor. Bunun yüzde 75'ini 10 tane global marka yapıyor.

Bizim otomotiv sanayi için, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bir strateji belgesi açıklamak üzere. Buradaki ana mesaj da o. Vizyon olarak konulmuş, kendi markasını yenilenebilir enerjiye dayalı bir teknolojiyle üretebilen bir ülke olmak. Bunlar çok heyecanlandırıcı ifadeler. İnşallah, ben de yürekten diliyorum ki, hayata geçer. Bu noktada aynı şeye geleceğim; bizler zaten yerli otomobil yapıyoruz. Bizim derdimiz yerli otomobil üretemiyor olmak değil. Zaten bir çok markanın Türkiye'de yatırımı var, bu yatırımlarla Türkiye toplam 1 buçuk milyon üretim yapıp, bunun 1 milyonunu ihraç eder hale geldi. Ama bunlar yerli otomobil. Yani başka uluslararası markaların Türkiye'de üretimlerinden elde edilen otomobiller. Bu arada biz bir milli markaya sahip değiliz. Milli markaya sahip olmak, tüm haklarını elde etmekle olur. Üretimine, dizaynına, fiyatına, satılacak pazarına, müşteri tipine karar vermek kendi elinizdeyse, tüm hakları elinizdeyse milli olur. İşte oraya doğru gelmenin yollarına bakmak lazım ki, bence şu anda yapılan çalışmalar bu yöndedir, doğrudur. Yeter ki, sonuç alınabilsin. Neden doğru yöndedir? Seçilen teknoloji doğrudur; geleceği ifade ediyor. Amaç da doğrudur. Ama bir konu var ki, o ‘ama’yı söylemek zorundayım, o da nereye satacağımızı, nasıl satacağımızı iyi planlamak zorundayız. Orası şu an için bilinmiyor, bizler bilmiyoruz. Çünkü, piyasalar o kadar sıkışık ki. Dünya şu anda geldiği noktada, yaklaşık 90-92 milyon satış yapıyor. Bunun yüzde 75'ini 10 tane global marka yapıyor. Yüzlerce, binlerce çeşitli ülkelerin markaları var. Bu yüzlerce, binlerce markaya toplam pazarın sadece yüzde 25'i kalıyor. Üstelik volüm pazarların markaları da baktığınızda bu büyük markalar. Diğer başka ülkelerin küçük markaları, büyük pazarlarda ancak yüzde 2 pay alabiliyorlar. Yani, bizim satış sıkıntımız var.

  • 10 global markanın otomotiv pastasından aldığı pay: %75
  • Küçük otomobil markalarının büyük pazarlardaki satış payı: %2

Rakibiniz kuş serisini üretti, siz Toros modelini. Bu anlamda, markalaşmayı test ettik diyebilir miyiz?

Aslında tam test edemedik. Neden? Çünkü gerek o seri, gerek bizim Toros, ana marka altında üretildi. Biz Renault markası altında ürettik. Yani adı tamam, bizim ismimiz oldu ama tüm o aracın dizaynı, üretim şekli, üretim adeti, markamızın kararıyla oldu, biz karar vermedik. Dolayısıyla biz, hangi ülkeye, nasıl satacağımıza da karar vermedik. Bu nedenle, bu bir başlangıçtır, bir aşamadır ama tam sonuç değildir. O sonucu ancak kendi milli markamızla bulabiliriz. Satış, pazarlama, dağıtım ve satış sonrası ayağını çok iyi planlamak gerekiyor. Orası da henüz bizler tarafından bilinmiyor