Ekonomik savaş ve ilaç sektörü

Prof. Dr. Murat Yülek.
Prof. Dr. Murat Yülek.

Covid küresel salgını dünyada süregelen soğuk ekonomik savaşa yeni bir boyut getirdi: sağlık sektörü. Salgına kadar ekonomik ve sosyal karar alıcıların gündemlerindeki kritik konular olan gıda ve enerji güvenliği yerini sağlık sektörüne bıraktı.

Sağlık temelde bir teknolojik bir alan. Aşı geliştirmeyi dünya ülkeleri alanında bu konuda kapasitesi güçlü olan az sayıda ülke başarabildi. Bırakın aşıyı, ABD gibi “uzaya giden” ülkelerde maske üretimi ve dağıtımı dahi yapılamadı. Aşıyı üreten ülkeler ihracat yaparak büyük getiri elde ederken, üretim talebe yetişemeyeceği korkusuyla hükümetler ihracatı yasakladı. Üretim yapamayan ülkeler bir bakıma ölüme terkedildi.

Yani tıbbi teknoloji alanında kendine yeterli olamamanın riskleri anlaşılmış oldu. Salgın gösterdi ki, sağlık sektöründe geliştiremedikleri teknik kapasite sebebiyle, ülkeler nüfuslarını kaybetme riskiyle karşı karşıya. İlaç, aşı ve tıbbi cihaz geliştirebilmek, üretebilmek, silah üretebilmekten bazen daha kritik öneme sahip.

Bugünün dünyasında, bilgisayar, yazılım, otomotiv, ağır sanayi, enerji, gıda, tarım, sağlık ürünleri derken ilaç ve tıbbi cihazlarda uluslararası dev üretici firmaların 85 milyon nüfuslu Türkiye ekonomisinden bile büyük cirolara sahip olduklarını görüyoruz.

Öte yandan, Türkiye’de ilaç ve tıbbi cihazlarda iç talebin yüzde 93’ü yurt dışından karşılanıyor. İthalat tüm hızıyla devam ediyor.

Buna karşılık, yine bu dönemde yasal, izinli üretimler yapan yerli firmalarımıza “yıkıcı denetimlere”, ara vermeden devam edildi. Koruyucu, yönlendirici, yapıcı değil cezacı, yıkıcı, istihdamı ve teknolojik üretimi engelleyici, ihracatı teşvik edici değil engelleyici yaklaşımlar maalesef devam etti.

Sayın Cumhurbaşkanımızın yerli, milli üretimi destekleyici açıklamalarına rağmen, ne yazık ki tıbbi cihaz üretimimizde özendirici, teşvik edici, yol gösterici hiçbir gelişme olmadığı gibi ithalattan kaynaklanan da kan kaybı devam etti.

Burada Sağlık Bakanlığı’na çok büyük bir rol düşmekteyken, dev yabancı üreticileri koruyan, AB’nin yerli teknolojik gelişmeyi engelleyen, kısıtlayıcı mevzuatları acımasızca yerli üreticimize uygulanarak, ülkemizden kaçmalarına neden oldu. Şirketlerimiz mecburen başka ülkelerde yatırım yapmaya başladılar. Kalanlar da fırsatını kolluyor; bir çok nitelikli tıbbi cihaz üreticimiz ilk fırsatta cazip bulduğu ülkelere yatırım yaparak, kendilerini korumaya alacaklar.

Yabancı üreticileri kayıran, yerlilerin gelişimini önleyen politika ve yaklaşımlar sebebiyle, milyarlarca dolarlık ilaç iç pazarımızı bir yerli üretim merkezi değil ithalat cenneti yaptık. İlaç veya tıbbi cihazda, bir sağlık ürününde bir dünya markası yaratamadık. Uluslararası boyutta bir molekül dahi geliştiremedik.

Milyonlarca dolar ithalata rağmen, yerli lens solüsyonumuzu dahi üretemedik. Diş macunu pazarında yüzde 80’lerin üzerinde ithal ürünleri tüketiyoruz. Üstelik Avrupa’da yasaklı SLS, Florür vs... zararlı etkenler içeren uluslararası markalı diş macunları ülkemizdeki rafları süslüyor.

Gelelim üretimi en kolay sağlık ürünü şampuanlara. Biliyor muydunuz: en çok ithalatı yapılan sağlık/kişisel bakım ürünlerinin basında şampuanlar geliyor. İkinci, üçüncü ve dördüncü sırada diş macunu, deodorantlar ve lens solüsyonları geliyor. Bunların hepsi Türk şirketlerinin rahatlıkla dünya kalitesinde ürettikleri ürünler. Türk şirketleri uluslararası pazara ve büyük dağıtım ağlarına alınmazken yurt içi dağıtım ağları ve perakende zincirleri tamamen yabancı şirketlerin hakimiyetinde.

Bir firmamız Tanzanya’ya diş macunu üretim ihraç ediyor. Tanzanya Sağlık Bakanlığı bizim üreticimizden diş macununun içinde sls, florür olmadığına dair hem evrak istiyor hem de kendi gümrüğündeki ürünleri analize sokup, güvenli olduğuna emin olunca da ülkesinde satılmasına izin veriyor. Türkiye ise açık pazar. Sebebi acaba, Bakanlıklarımızın yabancı şirketlerin kontrolünde olması olmasın? Belki değildir.

Neden şampuan, diş macunu, deodorant, lens solüsyonlarını gibi ürünleri neredeyse tamamen ithal ürünlerle karşılıyoruz? Üreticilerimiz neden ülkemizi terkedip başka ülkelerde yatırım yapıyorlar? Sağlık ürünleri üretiminde neden hep yabancı büyük firmalar aslan payını alıyor da yerli firmalarımız pazara ancak ucundan kenarından tutunabiliyorlar?

Yıllarca üretim yapıp, onaylı, markalı tescilli ve hatta patentli sağlık ürünlerini ihraç eder duruma gelip de, sırf markası hastalık çağrıştırıyor diye, markalar kanununu dahi hiçe sayıp da, bir mevzuatla o markalaşmış ürünü toplatan bir anlayışla bu ülkede tabi ki ilaç veya tıbbi cihaz yatırımı yapacak sanayici bulamayız.

Yerli teknolojik yatırımcıyı bezdirir, usandırır, yorar, üzer, motivasyonu bozarsak bu alana girecek “babayiğitleri” de kaybederiz. Yönlendirici geliştirici değil, para cezaları odaklı ağır denetimler, kendi üreticisine ön yargılı yaklaşan (ama maaşları o firmaların vergileriyle ödenen) yüksek egolu bürokratlarla bu sıkıntıları yaşamaya devam ederiz. Dev firmaların, lobi faaliyetleriyle yönlendirilen yabancı hayranlığıyla büyülenmiş bürokratlar benim güzel ülkemde yatırıma en büyük engeli teşkil ederler.

Sağlık Bakanlığımız, en çok ithal edilen stratejik ürünleri belirlemelidir.

Hala geç değil; Bakanlığımız, bu ürünleri üreten/üretebilecek üreticilerimizi bir masada toplayıp şunu diyebilir: “Biz kardeşiz, biz aynı ülkenin vatandaşlarıyız, sizlerin ödediğiniz vergileriyle, sizlerin sağladığınız istihdamla ve hatta sizlerin yarattığı ihracatla nefes alıyoruz. Gelin tek yumruk olalım. Birlikte üretelim birlikte ülkemiz ekonomisini kurtaralım. Siz üretin biz ithalattan kurtulalım hatta dünyaya satalım. Önünüze set olmayalım, önünüzü açalım. Siz yeter ki etkili, sağlıklı, kaliteli, ekonomik ve güvenli üretin”