Fazla malumat beyni öldürüyor

Ali Saydam.
Ali Saydam.

1960’ların sonu ve 1970’lerin başı. Yani 40 yıldan fazla bir süre önce. Bern’de üniversitede öğrenciyiz. Her şeye merakımız var. Vietnam savaşında ABD’yi değil Vietcong’u destekliyoruz. Yunanistan’daki Albaylar darbesini ve bizdeki 12 Mart Muhtırasını protesto etmek için sokaklardayız...

Sosyal psikoloji okuyan arkadaşlar haber veriyorlar. Ünlü ABD’li bir sosyolog gelmiş, Audotorium Maxima’da konuşacakmış… Anında toplanıp gidiyoruz. Her şeyi zaten bildiğimiz (!) için pek bir yukarıdan bakıyoruz dünyada olup bitenlere ve herkese. Tabii ki ABD’li hocaya da.

Oysa hocanın anlattığı bir deneyi ömür boyu unutmayacağımızı bilmemiz mümkün değil. En azından bu gerçek benim için geçerli.

Söz konusu deney Los Angeles’deki UCLA Üniversitesi’nde yapılmış. 150 kadar erkek öğrenciden, zaten her hafta katıldıkları partilere giderken, vücutlarına gizli mikrofon takmalarını istemişler. Tabii ücreti karşılığı. İyice bir harçlık. Hepsi kabul etmiş görevi. Bir de şu istenmiş onlardan: Partiye geç kalmaları ve kapıyı açan kişiye “Kusura bakma büyük annemi öldürdüm. Biraz zaman aldı onun için geciktim!” demeleri…

Sonuç inanılır gibi değilmiş… Kapıyı açanlar yüzde 90’dan fazlası gençlerin ne söylediklerini kesinlikle algılamamışlar ve “Takma canım. Trafik büyük sorun. Gir içeriye bir içki koy kendine!” türü yüzeysel yanıtlar vermişler…

O zamanlar henüz Bill Clinton dönemi, Başkan Yardımcısı Al Gore henüz sahnede yoktu ve ABD’nin bilgi çöplüğüne dönüştüğünü de saptamamıştı…

Noam Chomsky de henüz bilgi toplumuna ulaştığı iddia edilen ABD’nin maneviyatını kaybettiğini söylememiş ve “Dünyanın en büyük teröristi” olduğu tespitini de henüz yapmamıştı.

Yani bilgi (knowledge), daha doğrusu bilgi değil malumat (information) henüz maneviyatı tehdit eder hale gelmemişti. Buna rağmen tüketim toplumu bireyin tekâmülüne hâkim olmaya başlamıştı. İnsanların birbirleri duymaları ancak dinlememeleri, anlamamaları bu yüzdendi.

30 Eylül 2016 tarihli Adweek makalesinde bir araştırma yayınlandı. Yani benim o konferansı izlememden kırk küsur yıl sonra… Araştırma, günümüzde çok fazla kanaldan çok fazla bilgiye ulaşma imkânı olmasının yan etkileri ele alınmış.

Fransız reklam dergisi Influencia için iletişim ajansı Gloryparis’in yürüttüğü çalışmada sürrealist görseller kullanılarak insanların yeni bilgileri tüketme alışkanlıkları üzerinde durulmuş. Uzmanlar, çalışma çerçevesinde günümüzde insanların bilgiye çok kolay eriştikleri için bu bilgilerin doğruluğunu kontrol etmeye gerek görmeden bilgi hakkında konuşmayı, araştırma yapmak ve düşünmekten çok daha önemli bulmalarını araştırmışlar.

Araştırmada, hızlı tüketimin kişilerde tatmin duygusunu azaltmasıyla sürekli daha fazla bilgiye açlığın tetiklendiğini saptamışlar. Bu sürece de Info-bulimic deniyormuş.

Obezite kavramından üretilmiş olan araştırmanın ana ekseninde bulunan Infobesity ise, insanların kısa süre içerisinde farklı kaynaklardan farklı bilgileri tükettikleri için, beyinlerinde yaratılan aşırı kalabalık nedeniyle eleştirel ve yaratıcı düşünme yetilerini hızla yitirmeleri, olarak tanımlanıyormuş.

Bu ‘modern hastalık’tan en çok zarar görmesi muhtemel kişiler arasında iletişim profesyonelleri bulunuyorlarmış. Ulusal ve uluslararası gündemi düzenli olarak takip etmeleri ve bilimin pek çok disiplininden yararlanmaları gereken iletişim profesyonellerinin bir süre sonra aşırı medya tüketimi sebebiyle kaliteli işleri fark etmelerinin ve bu işlere değer vermelerinin giderek zorlaştığının altı özellikle çiziliyor.

Raporda internetin yaygın kullanımıyla birlikte kişilerin her zaman tüketebileceklerinden daha fazla bilgiyi ‘proses ettiklerini’ (ya da tükettiklerini) ve beynin elde edilen bilgileri yararlı hale getirebilmesi için yeterli süreye sahip olmadıkları belirtiliyor.

Araştırmada ayrıca sıra dışı görsellerin beyine nasıl aşırı bir yükleme yaptıklarına da dikkat çekiliyor…

Tevekkeli değil bizim Yeşil Ay, ‘Teknoloji Bağımlılığı’nı da, alkol, sigara, uyuşturucu bağımlılığı gibi mücadele edilmesi gereken ‘insanî zaaflar’ arasına çoktan almış…

Şimdi meseleye bir de başka bir açıdan bakalım. Orwell’in 1984 soyutlaması gözlüğü ile bugüne bakalım mesela… Eğer insanların beynini yıkamak ve onların düşünme melekelerini yok etmek istiyorsanız gidilecek yol belli. Yüksek teknoloji ve popüler kültürün eşliğinde onları bilgi (daha doğrusu malumat) bombardımanına tâbi tutacaksınız. Sora da ele geçirdiğiniz beyinlere dilediğin ‘doğruları’ şırınga edeceksiniz…

Gelişmiş Batı ne yapıyor ki zaten…