Fed enflasyonla mücadele ederken gelişmekte olan piyasalar tali hasar alma riskiyle karşı karşıya

Prof. Dr. Obiyathulla Ismath Bacha
Prof. Dr. Obiyathulla Ismath Bacha

Enflasyon konusunda ciddiyetten uzak bir tavır takınıp henüz geçen yıl bile enflasyonun geçici olduğunu söyleyen ABD Merkez Bankası (Fed) şimdi enflasyonla savaşmaya kararlı görünüyor. Bu yıl art arda dört faiz artırımının ardından, gecelik faiz oranını (federal fon oranı) yüzde 0,25’ten yüzde 2,5’e çıkaran Fed bu konuda ayak direrken, enflasyon da aynı şekilde ısrarcı bir seyirde devam ediyor.

Son rakamlar ABD’de enflasyonun daha şiddetli, daha geniş tabanlı ve daha yerleşik hale geldiğini gösteriyor. Görünen o ki, birkaç faiz artırımı daha gerekli olabilir. Söz konusu tavrıyla çağın gerisinde kalmış gibi görünen Fed bu konuda yalnız değil. Zira hem Avrupa Merkez Bankası (ECB) hem de İngiltere Merkez Bankası (BOE) benzer bir tutum sergiliyor. Her üç merkez bankası da faizleri sert bir şekilde yükseltip daha önceki tahvil alımlarını tersine çevirerek parasal sıkılaşma kararı aldı. Ancak gelişmiş dünyadaki bu eşzamanlı sıkılaşma, gelişmekte olan dünya için kötü haber. Tüm bunlar, Çin ve Avrupa'daki büyümenin belirgin düşüşü ve IMF'nin küresel büyüme tahminini aşağı yönlü revize etmesiyle birlikte, yükselen piyasaları ileride sert rüzgarların beklediği anlamına gelebilir. Gelişmekte olan dünyanın ticaretinde, sermaye akışlarında ve büyüme finansmanında ABD dolarının hakimiyeti göz önüne alındığında, hızla yükselen ABD faiz oranları, her daim hepsinin de sonuçları kötü olan bir dizi zincirleme etkinin fitilini ateşleyecektir. Bu ani etkiler arasında;

1)Yüksek faizden dolayı ABD dolarının değer kazanması, dolar cinsinden borcun ödenme maliyetlerini artıracaktır.

2)Küresel risk-getiri dengesi değişecektir. Yüksek ABD doları getirileri doğal olarak doların göreceli cazibesini de artırarak sermaye akışının yükselen ekonomilerden ABD’ye geçmesine neden olacaktır. Önceden yükselen piyasalarda yüksek getiri arayışında olan sermaye, şimdi tersine dönerek yerel hisse senetlerinde keskin düşüşlere, tahvil getirilerinin artmasına ve dış rezervlerin aşınmasına neden olacaktır.

3)Sermaye çıkışını kontrol etmek ve yerel para biriminin değer kaybını en aza indirmek için, kredi marjları eşit tutulacaksa, gelişmekte olan piyasaların iç faiz oranlarını en azından orantılı olarak yükseltmekten başka seçeneği olmayacaktır.

4)Çok sancılı olabilecek durum ise işte bu faiz oranlarını yükseltme zorunluluğudur.

Pandemi sonrası dönemde gelişen piyasaların çoğunda olduğu gibi yerel ekonominin yüksek oranda kaldıraçlı olmasının ağır sonuçları olabilir. Ani faiz artışları, tüm ödenmemiş borçların maliyetini artırmanın ötesinde, kredi temerrütlerini, bankalardaki takipteki kredileri ve sermaye çıkışıyla birleştiğinde de tam anlamıyla bir bankacılık/ödemeler dengesi krizini tetikleyebilir.

Yazının devamı Z Raporu 41. Sayısında