Fukuzawa’nın yönetim felsefesi

Fukuzawa Yukichi.
Fukuzawa Yukichi.

Honda, Toyota, Sony ve Panasonic gibi şirketlerin kurucularına aşinayız da, bu Fukuzawa da kim oluyor, demeyin! Hikâye ve teori birçok ülkede pratiği önceler ve onu hazırlar. Pusuladır teori, onsuz küçük bir derede yüzebilir ama denize açılamazsınız.

Alman ekonomik kalkınmasını nasıl Thomas Mann daha 1901 yılında yazmışsa (Buddenbrooklar), Ahmet Midhat Efendi nasıl Osmanlı girişimcisinin ilk örneğini daha 1891’de kurgulamışsa (Müşahedat), Fukuzawa Yukichi de birçok modern Japon girişimcinin yürüyeceği yolu daha 1874’te çizivermişti (Bir Medeniyet Kuramının Anahatları). İktisatı bir geçim meselesi olmaktan öte, bir medeniyet meselesi olarak görmedikçe, başka milletlerin uydusu olmaktan kurtulamazdık.

Bu yılın ilk aylarında size iki Japon girişimcinin yönetim felsefelerini özetlemiştim. Panasonic şirketinin kurucusu Matsuşita, yönetim başarısını aşağı yukarı şu ilkelerle özetliyordu: İş yaptığınız insanlara kendi ailenizin fertleriymiş gibi muamele edin; kazanç kapıları, insanların sizden gördükleri anlayışa bağlıdır. Satış sonrası hizmet, satış öncesi yardımdan önemlidir; ancak güleryüzlü hizmet sayesinde daimî müşteriler kazanırsınız. Müşteriye görünüşü cazip gelen malları değil, işlerine yarayacak malları satın. Bir tek kağıt parçasının bile israfı, ürünün fiyatını o nispette arttırır, unutmayın! (Z Raporu, Mart 2021)

Özgün ve Özgür olun!

Samuraylar ülkesinin insanları sadece kılıç sallamıyor, laboratuvarlarda beyin patlatıyorlar.
Samuraylar ülkesinin insanları sadece kılıç sallamıyor, laboratuvarlarda beyin patlatıyorlar.

Bay Honda’nın ise ana ilkeleri özgünlük ve özgürlüktü. Beraber çalıştığı insanlara, “Özgün olun ve hükümetlere bel bağlamayın!” diyordu; gerisi kendiliğinden gelir. Diğer beş yardımcı ilkesi de şunlardı: Hayallerinizin takipçisi olun ve genç görünün. Teoriye, yeni fikirlere ve zamana saygılı olun. İşinizi sevin, işyerinizi parlak ve pozitif hale getirin. İşinizin aksamadan yürümesine gayret edin. Araştırmacılığı ve candan gayreti gündelik alışkanlık haline getirin. (Z Raporu, Nisan 2021)

Aslında 20. yüzyıl ortalarındaki Japon sanayicisinin özgünlük/özgürlük tutkusunun kökü çok gerilere gidiyor. 17. ve 18. yüzyıllardaki Japon icatçılığı son zamanlarda romanlara bile konu olmaya başladı. Ubukata To’nun 2009’da yayımlanan tarihî romanı Tenchi Mesiatsu, Şibukawa Şunkai’nin (1639-1715) takvimlerini; Yumemakura Baku’nun Odeo kyoryuden başlıklı romanı ise Hiraga Gennai’nin (1728-1780) elektrik denemelerini resmediyor.1

Öyle anlaşılıyor ki, samuraylar ülkesinin insanları sadece kılıç sallamıyor, laboratuvarlarda beyin patlatıyorlar. Bizim şu sıralardaki tarih dizilerimizde ise boyuna kılıç kalkan oynanıyor! Tycho Brahe’den daha ileri bir matematik ve astronomi kapasitesi olan Takıyüddin Efendi’nin (1521-1585) ve topa tutulup yıktırılan rasathanesinin filmini çekmeyi tasarlayan var mı? Onu da bizden önce Japonlar yaparsa, şaşırmam!..

Toyota’nın büyük büyük dedesinin özgünlük/özgürlük hikâyesini de anlatmasam, olmaz: Küçük bir beldede marangozluk yapmakta olan Sakiçi Toyoda, 1890 yılında Tokyo’daki fuarda acayip bir dokuma tezgâhı görür. Adeta âşık olduğu bu pahalı çelik tezgâhın ahşap benzerini yapmayı kafasına koyar. Ve tezgâhı onda bir maliyetle imal etmeyi başarır. Oğlu Kiiçiro ise 1929 büyük buhran yılında Amerika ve Avrupa’daki otomobil sanayiilerini keşfe çıkmıştır.

Babasından miras aldığı Toyota Dokuma Tezgahları Fabrikası’nın bir köşesine otomobil bölümünü kurmayı ve hiç kimseden destek almamayı kararlaştırır. Tabii, otomobil sanayii sermaye-yoğundur ve bu proje kendisinden başka herkese uçuk görünür. Mitsui, Mitsubishi gibi dev holdingler ortaklık teklifine yanaşmayınca (“GM ve Ford ile kim yarışabilirdi?”), bizzat Ford şirketine bile joint-venture teklifinde bulunur. Hiç kimsenin ciddiye almadığı bu kılıçsız samurayı bir tek yaşlı babası anlar ve yüreklendirir: Ben de senin gibi yalnız yola çıktım. Git ve arabanı yap. Kendin için ve ülken için!” Dünyanın ekonomik depresyonla uğraştığı 1934 yılında, marangoz/ tekstilci Toyota’nın “Model A1 otomobili ve G1 kamyonu” tekerlek döndürmeye başlamıştır.2

Meiji ıslahatı ve girişimcilik

Bir tek kağıt parçasının bile israfı, ürünün fiyatını o nispette arttırır, unutmayın!
Bir tek kağıt parçasının bile israfı, ürünün fiyatını o nispette arttırır, unutmayın!

Bireysel düzlemdeki özgünlük/ özgürlük arayışlarının meyve verebilmesi için, ülkenin fikrî ve siyasî ortamının da uygun olması, girişimcilere destek vermese bile köstek olmaması elzemdir. 1868 baharında, şogunluk kuvvetleriyle ‘asiler’ arasındaki sokak çatışmaları daha sona ermeden, genç İmparator Meiji, Kyoto’daki İmparatorluk Sarayı’nda toplanan soylu ve bürokratlara Beş Maddeli Meşrutiyet Andı’nı okuyordu. Güçlü bir merkezî devleti hedefleyen And, girişimciliğin de önünü açıyordu:

1-Müzakere meclisleri kurulacak ve bütün işlere kamuoyu karar verecektir.

2-Devlet işlerinin yürütülmesinde bütün millet elbirliği edecek, birleşecektir.

3-Her kişiye kendi tercihi olan mesleği sürdürme fırsatı tanınacaktır.

4-Geçmişin saçma âdet ve uygulamaları terkedilecek, adalet gök ve yer yasalarına dayandırılacaktır.

5-İmparatorluğun temellerini sağlamlaştırmak için, hikmet ve bilgi dünyanın her yerinde aranacaktır.3

Bu ilkelerin işaret ettiği gerçek şuydu: Batılı yönetim ve öğrenim sistemi yeni nesiller arasında bir özgürlük ve güven duygusunu ateşlemiş, ama aynı zamanda gençlere şiddetli ıstırap veren belirsizliklere de yol açmıştı. Uzman bir araştırmacının kelimeleriyle: “Japon gençleri onüç, onbeş yaşlarına kadar evlerinde ve özel okullarda Konfüçyanizme uygun geleneksel bir eğitim alıyor, sonra yeni okullarda Batılı öğretmenlerin karşısına çıkıyor, çeviri Batı metinlerini okuyor ve misyonerler tarafından kafaya alınıyorlardı. Bu okullardan mezun olanlar topluma bölünmüş zihinlerle (“yaralı bilinçle”) dönüyor, çocukluklarının bildik, rahat değerleri ile sonraki eğitimlerinin kazandırdığı özgürleştirici değerler arasında kıvrandıklarını hissediyorlardı.” O günlerin Osmanlı toplumunda da şahit olduğumuz, “eski ve yeni değerlerin çatışması” genç Japonları duygusal güvenlikten yoksun kılıyordu. Batı tarzı okul mezunu bir genç 1888’de, “Bugünün Japonya’sı nedir?’” diye soruyordu. “Eski Japonya çöktü, ama yeni Japonya doğmadı henüz. Hangi dine inanıyoruz? Hangi manevî ve siyasî ilkelere taraftarız? Sanki koyu bir siste, önümüzü görmeden ilerliyoruz.”4 Genç Japonun soruları yerindeydi, zira Fukuzawa Yukiçi gibi toplumun en önünde ilerleyen bir aydın bile, Batı etkisi karşısında adeta bir pazarlamacı kafasıyla şöyle diyebiliyordu: “Bırakalım evrensel ahlâk ilkeleri birbirleriyle yarışan tekliflerle belirlensin.” 5 Fukuzawa’ya çok benzeyen ve Batı iktisat düşüncesini Japonya’ya getiren ilk yazar olan Kanda Takahira, 1868’de yayımlanan Keizai Şogaku (İktisat Elkitabı) başlıklı eserinde, bu liberal görüş açısını şöyle savunuyordu:

Bazı insanlar akıllı ve yeteneklidir, bazıları hantal; bazıları canla başla çalışır, bazıları yan gelip yatar; bazıları tutumludur, bazıları müsrif. Akıllı, çalışkan ve tutumlu olanlar zenginleşirken; hantal, tembel ve müsrif olanların yoksul kalması doğal değil mi? Mülkiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya çalışmak, yoksullara dağıtmak için zenginleri soymak demektir. Bunun neticesi erdemi caydırmak, kötülüğü teşvik etmek olur. Bu ise ülkeyi yoksullaştırır.6

Fukuzawa’nın medeniyet muhasebesi

Meiji döneminin en parlak liberal iktisatçısı hiç kuşkusuz Yukiçi Fukuzawa idi. Genç yaşta kendini Batı bilimlerine adayan Fukuzawa, Batı ve Doğu medeniyetleri arasındaki farkı şöyle açıklıyordu: “Doğunun Konfüçyen medeniyeti, batı medeniyetinde var olan iki şeyden yoksun gözüküyor: Maddî düzlemde bilim, manevî düzlemdeyse özgür olma duygusu. Batılı devlet adamlarının ülkelerini, işadamlarının da ticaret ve sanayi işletmelerini bu denli başarıyla yönetmelerinin; insanların bu denli yurtsever (hamiyetperver) ve aile çevrelerinin bu denli mutlu olmasının sebebi budur. Uluslar ve hatta insanlık ayakta kalacaksa, bilim yasalarını görmezden gelemeyiz; özgürlük ilkesine de güvenmemiz gerekir. Oysa Japonya’da bu önemli ilkeler son derece ihmal edilmiştir. Bu böyle devam edip gittikçe, Japonya asla Batı ülkeleriyle aşık atamaz.”7

Batı etkisi önce askerî ve teknolojik alanlarda hissedilmiş olsa bile, özgürlük ve eşitlik peşinde koşan yeni bir aydınlar topluluğunu ortaya çıkarmaması düşünülemezdi. Batılılaşmış aydınların tasavvurundaki medenî ve ileri Japonya, sadece siyasî amaçlara hizmet eden bir teknolojik medeniyet ülkesi değildi. Arzulanan medeniyet, Fukuzawa’nın kelimeleriyle, “insanların refah ve onurunu ilerleten” bir medeniyetti ve ona ancak “bilgi ve erdem yoluyla” ulaşılabilirdi. Temel soru şuydu: Batı’nın gücü nereden geliyor? Meseleye yüzeysel bakanlar, sadece Japon kıyılarını topa tutan savaş gemilerini görüyordu. Fukuzawa ise gemilerin ardındaki dünyaya bakıyordu: “İngiltere’nin bin savaş gemisinin olması demek, onların arkasında en az on bin ticaret gemisinin olması demektir. Bunlar da en az yüz bin denizci gerektirir. Denizcileri yetiştirmek içinse bir deniz bilimine (naval science) ihtiyaç vardır.8 Askerî güç, genelde iktisadî ve özellikle de sanayi gücünün doğal uzantısıdır.

Hülasa-i kelam, nasıl matematik, fizik, kimya ve biyoloji gibi temel bilimlerin köreldiği bir ülkede mühendislik taklitten öteye gidemezse; felsefe ve edebiyat gibi temel bilimlerin teşvik görmediği bir ülkede de girişimciler nal toplar.

İlk felsefecilerimizden Mehmet İzzet, Yusuf Akçura’nın meslek sorusuna “Felsefe tahsil ediyorum” diye cevap verdiğinde adeta fırça yemişti. Büyük Türkçümüze göre, “Bize filozof değil, demirci lâzımdı.” Japon tecrübesi gösteriyor ki, filozofsuz toplumun demircisi ancak nalbant olabiliyor.

1. Kristina Buhrman: “Knowlede of Nature and Craft: Researching the History of Science, Mathematics, and Technology in Japan Before 1600,” ed. Karl F. Friday: Routledge Handbook of Premodern Japanese History, London: Routledge, 2017, s. 364.

2. Yozo Hasegawa: Rediscovering Japanese Business Leadership, Singapur: John Wiley, 2010, s. 173-5.

3. Chitoshi Yanaga: Japan Since Perry, New York: McGraw-Hill, 1949, s. 48.

4. Kenneth B. Pyle: The New Generation in Meiji Japan: Problems of Cultural Identitiy, 1885-1895, Stanford: Stanford University Press, 1969, s. 7.

5. Albert M. Craig: “Fukuzawa Yukichi: The Philosophical Foundations of Meiji Nationalism,” Political Development in Modern Japan, R. E. Ward (ed.), Princeton: Princeton University Press, 1968, s. 105.

6. Chuhei Sugiyama: Origins of Economic Thought in Modern Japan, London: Routledge, 1994, s. 3.

7. Carmen Blacker: The Japanese Enlightenment: A Study of the Writings of Fukuzawa Yukichi, Cambridge: Cambridge University Press, 1969, s. 10.

8. Minhyuk Hwang: Fukuzawa Yukichi’s Bourgeois Liberalism, Cham: Palgrave Macmillan, 2020, s. 106-7.