Futbol yöneticiliği hobi olmaktan çıkmalı

Türk futbolu borç sarmalında.
Türk futbolu borç sarmalında.

Ekonomik aktivitenin hızlanması veya yavaşlamasının etkilediği pek çok sektör olmasına karşın, bir çalkantı anında gözlerin döndüğü ilk adreslerden biri futbol kulüpleri oluyor. Temelde batık durumda olan futbol kulüplerinin ekonomik gelişmelerden etkilenme hassasiyeti çok yüksek çünkü. Köklü kulüpler bir tarafta döviz kuru, diğer tarafta faizin yarattığı mali zorluklarla karşı karşıya. Bu meseleyi çözmenin ilk adımı, kulüp yöneticilerine borçlanma sorumluluğu getirilmesi.

Dünyada futbolun yarattığı ekonomik değer katlanarak artıyor. Sadece Avrupa’da yaratılan değer, 2,9 milyar euro artışla 2017/18 sezonu için 28,4 milyar euro olarak gerçekleşti. Kulüplerin gelirleri delege sayılarının hayallerinin çok ötesinde artarken Bosman kuralları ile başlayan futbolcu göçü ve kalkan sınırlar kulüplerin harcama limitlerini artırmasına sebep oldu. Yükselen harcamalar ile birlikte kulüplerin yabancı para kullanımları da artmaya başladı. Ülkemizde yıllardır ekonominin çıpası olarak döviz kuru, kulüplerin borçlanmalarında da ana faktör haline geldi kaçınılmaz olarak. Ülkedeki ekonomik zorluklar ve döviz fiyatlarındaki artış çoğu zaman futbol kulüplerinin borçlarının artmasına sebep oldu.

Futbol kulüplerinin temel olarak 3 gelir kalemi var…

1. Yayın gelirleri: Ulusal lig yayın gelirleri, ulusal kupa ve dostluk maçlarının gelirleri ile uluslararası turnuvalardan alınan yayın gelirleri

2. Maç günü gelirleri: Kulübün loca, kombine ve bilet satışlarından oluşan gelirler.

3. Ticari gelirler: Forma ve logolu ürün satışı gelirleri, sponsorluk gelirleri.

Ülkemizde kulüpler gelirlerin bir kısmını TL, bir kısmını ise yabancı para ile tahsil ediyor. Özellikle UEFA’dan alınan gelirler, loca satışları, birtakım sponsorluklar ve yayın gelirinin yüzde 50’lik kısmı yabancı para ile elde edilirken, kalan kısımlar TL üzerinden kulüplerin kasasına giriyor.

Giderlerde aslan payı futbolcuların

Kulüplerin giderlerine baktığımızda ise, aslan payının futbolcu ve teknik ekip maaşları olduğunu görüyoruz. 2017/18 sezonunda Türk kulüpleri kazandıkları her 100 birimin 73’ünü futbolcu ve teknik ekip için harcamış. Toplam giderler içinde tek başına ücretlerin payı ise yaklaşık yüzde 65 civarında. Yani kulüpleri giderlerinin yüzde 65’i, döviz cinsinden.

  • Kulüplerin borçlanmaları genel itibarı ile yabancı para cinsinden yapılıyor. Ayrıca futbolcu alımları gibi birçok gider de yabancı para cinsinden risk olarak bilançolarda yer alıyor.
Futbolcu.
Futbolcu.

Kulüplerin borç anlamında yabancı para tercih etmelerinin iki sebebi var. Birincisi neden yerli para üzerinden bunu yapamamaları; kreditörler mevcut durumda kulüplere TL kredi vermek yerine yabancı para ile kredi vermeyi daha cazip görüyor. Zaten risk algısı yüksek olan kulüplere verilen yabancı para cinsinden krediler kreditörün kendini koruma silahı oluyor.

İkinci olarak, kulüp tarafından bakıldığında TL ile yüksek faizden borçlanma yerine yabancı para ve düşük faiz ile borçlanmak, kurun artmayacağı varsayımı ile daha düşük maliyetli bir borçlanma yöntemi. Yabancı paranın değer kazanması durumunda kulüplerin kendini koruyacak mekanizma olarak başvurdukları tek yöntem ise, ‘İnşallah kur atmaz’ temennisi. Türk futbolunun borsaya açık kulüplerinin kamu ile paylaştığı finansal raporlar incelendiğinde, işin vahameti daha net bir şekilde gözler önüne seriliyor.

Her yüzde 10'luk artış 300 milyon TL demek

Döviz pozisyonuna duyarlılık tablolarına bakıldığında kurdaki her yüzde 10 oranındaki artış, kulüplere 300 milyon TL’nin üzerinde ekstra yük bindiriyor. Bu yükün mevcut atmosferde realize olması çok muhtemel.

Peki yöneticilerin sürekli bir kalkan olarak kullandıkları ‘kur farkı’ nasıl işliyor? Kur farkı iki temel değişkene dayanıyor, bunlardan biri kur farkına dayanak oluşturan borçlar ve alacaklar, diğer değişken ise yabancı paranın Türk Lirası karşısındaki değişimi. Burada kur farkının oluşum şekli de ikiye ayrılıyor. Biri realize olan diğeri ise gider yazılmış ancak kasadan çıkmamış olan kısım…

Realize olan kısmı şu şekilde örneklendirebiliriz. Bir yöneticimiz sezonun kapanması ile soluğu İtalya’da alıyor. Bir akşamüstü Roma’da bir restoranda uzun süredir takip ettikleri oyuncunun menajeri ve kulüp yetkilileri pazarlığa oturuyor. Uzun bir mücadelenin sonunda bonservis için 5 milyon euro karşılığımda kulüp ile anlaşmaya varılıyor. Yöneticimiz kahraman edası ile yurda dönüyor. Fakslar çekiliyor, kulüpler arası evraklar hazırlanıyor ve Uluslararası Transfer Merkezi’ne bildirim yapılıyor.

Gazetelere pozlar veriliyor ve ardından evraklar kulübün muhasebe departmanına iletiliyor. İlgili muhasebe personeli 5 milyon euro’yu muhasebe sistemine giriyor. Artık kulübün İtalyan kulübüne 5 milyon euro borcu var ve muhasebe sistemi gereği bu borç resmi kayıtlara Türk Lirası karşılığı ile giriliyor. Girişin yapıldığı gün 1 euro’nun TL karşılığı 6 TL dersek, o gün için 5 milyon euro’nun karşılığı 30 milyon TL borç olarak görünüyor. Anlaşmada bu tutarın iki ay sonra tek seferde İtalyan kulübünün hesabına yatırılacağı yazıyor.

Ödeme günü gelip çatınca

Günler birbirini kovalıyor ve iki ay su gibi geçiyor. Ödeme günü gelip çatıyor, ödemenin yapılması için bankaya talimat veriliyor ve ödeme gerçekleşiyor. İlgili dekont yine aynı muhasebe personelinin önüne geliyor. Bu arada geçen sürede ülkede politik ve ekonomik durum iki ay öncesine göre daha belirsiz bir hale geliyor ve 1 euro için artık 7 TL ödemek gerekiyor. Bizim muhasebe personeli 5 milyon euro dekontu sisteme işliyor. Böylece İtalyan kulübüne olan 5 milyon euro karşılığında 35 milyon TL ödenmiş oluyor. Sistem gereği euro bazında borç olmamasına karşın Türk Lirası olarak 5 milyon TL fazla ödeme yapılıyor. İşte bu 5 milyon TL’yi sıfırlamak için sisteme 5 milyon TL kur farkı zararı girilerek hesap kapatılıyor ve kur farkı realize edilmiş oluyor.

Bunun kasadan çıkmamış, yani realize olmayan versiyonunda ise ödeme vadesi gelmeden kurdaki artışlar yine sisteme kur farkı zararı olarak yazılıyor ama nihai zarar ödeme günü belli oluyor. Realize olmayan, yani vadesi gelmeyen borçların kur farkları kâr ya da zarar olarak bilançoya yansıyabiliyor. Türk futbolu, yabancı para ile imtihanından şu ana kadar başarı ile çıkmış görünmüyor. Finansal piyasalarda hemen her şeyin menkul kıymetleştirildiği, türevin türevi enstrümanlar ile işlem yapıldığı bir ortamda kulüplerin bu konuda bir sigorta almamaları, yöneticilerin borç sorumluluğunun olmamasına bağlanabilir.

Kulüp yönetmenin hobi olmaktan çıkıp sorumlulukların genişletildiği bir yapıya oturtulması durumunda, döviz ve faiz riskinden korunmak yöneticilerin de akıllarına gelebilir belki.