Gençler için iş kurma felsefesi

İş kurma ve geliştirmenin ilk anahtarı yenilikçi, ikinci anahtarı ise ölçülü olmaktır.
İş kurma ve geliştirmenin ilk anahtarı yenilikçi, ikinci anahtarı ise ölçülü olmaktır.

Genç yaşta iş hayatına atılanların düşleri bol, tecrübeleri kıttır. Fikirleri çok, nakitleri yok. Bu ilk evrede, bir yandan yenilikçi projeler geliştiren; diğer yandan, uygulamada ölçülü davrananlar er geç amaçlarına ulaşır, diğerleriyse yalpalar durur.

Sıfırı bir yapmak!

Türkiye’nin köklü sanayicilerinden biri, babasından fazlaca övgüyle söz edince, dayanamayarak sormuştum: Babanızın bu işe katkısı gerçekten o kadar fazla mıydı? Ne yaptı mesela? Hiç duraklamadan cevap verdi: “Babam, sıfırı bir yaptı. Ben ve kardeşlerim 1’e ilavelerde bulunduk sadece!”

Yıllar sonra, Peter Thiel’in “Sıfırdan Bire” başlıklı kitabına rastlayınca, hemen okumaya başladım, pek tabii. PayPal ile Palantir’in kurucu ortağı ve Facebook ile SpaceX gibi yüzlerce startup şirketin yatırımcısı olan Thiel, iş dünyasında en temel meselenin sıfırı bir yapmak olduğunu söyleyerek başlıyor: “İş dünyasında her an, yalnızca bir kez yaşanır. Bir sonraki Bill Gates bir ‘işletim sistemi’ kurmayacak. Bir sonraki Larry Page ya da Sergey Brin bir ‘arama motoru’ geliştirmeyecek. Bir sonraki Mark Zuckerberg ise bir ‘sosyal ağ’ oluşturmayacak. ... Nasıl yapıldığını zaten bildiğimiz bir şeyi yapmak dünyayı 1’den n’e taşır. Yeni bir şeyi ürettiğimizde ise 0’dan 1’e gideriz.” (Peter Thiel ve Blake Masters: Sıfırdan Bire, İstanbul: Pegasus, 2020.)

Ölçülü ve yenilikçi ol!

İş kurma ve geliştirmenin ilk anahtarı yenilikçi, ikinci anahtarı ise ölçülü olmaktır. Genç yaşta iş hayatına atılanların düşleri bol, tecrübeleri kıttır. Fikirleri çok, nakitleri yok. Bu ilk evrede, bir yandan yenilikçi projeler geliştiren; diğer yandan, uygulamada ölçülü davrananlar er geç amaçlarına ulaşır, diğerleriyse yalpalar durur. Yıllar önce, yabancı bir yazardan yararlanarak sembolik bir iş kurma hikâyesi anlatmıştım. İlham kaynağımı hatırlamıyor olsam da, şimdi o hikâyeyi ve hikâyeden çıkarılabilecek dersleri hatırlamanın tam vaktidir: Sahnemiz Türkiye, kurgu kahramanlarımız Kemal Bey ile Hulusi Bey.

Üç arkadaş yola koyulduğumuzda sayısız müphem ideallerimiz vardı, diyor genç Kemal. Fakat somut bir misyon belirlemiş değildik. Büyük umutlarımız vardı, yazılı bir iş planımız yoktu. Küçük bir büro kurup mütevazi bir şekilde donattık. Her üçümüz de başka işlerde part-time çalışmaya devam ediyor, kazandığımız bütün parayı işimize akıtıyorduk. Birkaç dost ve akraba da işimize yatırım yaptılar, biraz da borç temin ettik. Benim ek işim son derece esnekti; bu yüzden vaktimin çoğunu ortak işimize ayırabiliyordum. Sabah ve öğleden sonraları işe geliyor, bir müddet çalıştıktan sonra ayrılıyordum. Bir keresinde işten çıktığımda, caddenin karşı tarafındaki bankta oturan yaşlı bir adama gözüm ilişti. Hiç kıpırdamadan gökyüzüne bakıyordu. Bir müddet sonra geri döndüğümde, adam aynı sükûnetle yerinde duruyordu. Bizim bürodan yana bakıyor, fakat bakışları sanki hiçbir odağa takılıp kalmıyordu.

Onu daha sonra birkaç defa aynı vaziyette gördüm. Hep aynı sükûnet ve ciddiyet içindeydi. Bir gün caddeyi geçip bizim büroya girivermez mi? Kapıda bir an durup büroyu süzdü. Biriyle randevusu varmış, içeri buyur edilmeyi bekliyormuş gibiydi. Kendisinden yana dönüp, “Size yardımcı olabilir miyim?” diye sordum. “Bilmiyorum,” dedi gülümseyerek. Elini uzattı: “Adım Hulusi.” Birden filmlerde yaşlı fabrikatör rolü oynayan Hulusi Kentmen geldi gözümün önüne. Gülümseyerek elini sıktım; parmakları uzun ve soğuktu. Fakat adamda son derece sıcak bir şey vardı ve bu beni rahatlatıyordu. Adım Kemal,” dedim.

“Küçük işinizi çok sevdim” dedi. “Eh, bir başlangıç sadece.” “Ne zaman kurdunuz bu işi?” “Altı ay oluyor, fakat bir yıldan fazladır üzerinde çalışıyorduk.” “Büroyu tefriş tarzınızı beğendim.”

Bunu hafif bir gülümsemeyle söylemişti; bizimle dalga mı geçiyordu? Büronun mobilyasını şurdan burdan toplamış, birkaç parça da kendi evlerimizden getirmiştik. "Elden düşme parçalarla idare ediverdik," dedim. "Benim de hoşuma giden bu zaten, dedi. Bütün parasını mobilyaya yatıran yeni şirketler gördüm. Böyle birine ortak olmuştum bir ara; patronlar hemen birer Mercedes aldılar, meşeden oyma masalar ısmarlayıp duvarlara sanat değeri yüksek tablolar astırdılar. Kendilerine paralarını mobilyaya değil, işe harcamaları gerektiğini söyledim. Bana işlerin yolunda gittiğini söylediler, ama yılsonu gelmeden de nalları diktiler. Şirketin geleceğine yatırım yapmamışlardı çünkü."

İş planınız var mı?

Bir an durup tekrar büroyu süzdü. “Yeni bir şirket olarak, harcamalarınızı akıllıca yapmak zorundasınız. Parayı büyütecek şeylere para harcamalısınız.” Hikâyesi merakımı tutuşturdu. Ne söyleyeceğimi bilemedim.

Gülümseyerek yüzüme bakıyor, sanki bir şey söylemek istiyordu. Kasdının ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. “Şirketinize yatırım yapacak birilerini arıyor musunuz?” dedi. İlgisizce soruyor gibiydi, sanki saatin kaç olduğunu öğrenmek istiyordu.

“Hımm... Doğrusu biraz sermaye sıkıntımız var.” Sorusu beni gafil avladı: Peki, bir iş planınız var mı? “Ah... Hayır, var denemez. Çok sayıda fikirlerimiz, planlarımız var, fakat bunları somut biçimde yazıya geçirmedik henüz...” Birdenbire farkettim ki, hâlâ kapının önünde ayakta duruyorduk. Hulusi Bey'in elleri cebindeydi ve son derece rahat görünüyordu. Bense biraz gülünç olduğumuzu hissettim.

Oturmaz mısınız, dedim. Kahve veya başka bir şey içmek ister misiniz? Teklifimi hemen kabul etti. Büroyu hızla kolaçan ettikten sonra, arka taraftaki odama geçtik. Kahvesini karıştırırken, yüzüğünün ve kravat iğnesinin çok değerli taşlarla süslü olduğuna dikkat ettim. Sıradan biri değildi bu adam. “Bir planınız olmalı,” dedi. “Herhangi bir yatırımcının sizi ciddiye alması için, sağlam, iyi yazılmış bir iş planınız olmalı. Plansız şirket, rotasız gemiye benzer. Planınız yoksa, nereye gideceğinizi tesbit etmemişsiniz demektir.”

Kahvesini yudumladıktan sonra devam etti: “Planınız uzun ve karmaşık olmak zorunda değil. Fakat size ve şirkete ilgi duyacak herhangi bir insana yeterince açık, anlaşılabilir gelmeli. Ve pek tabiî, yazılı olmalı. Kısa, özlü bir misyon cümlesiyle başlayın. Elinizden geldiği kadar idealist ve iddialı olsun. Sonra işinizi tanımlayın: İşiniz nedir, bir şirket olarak ne yapıyorsunuz? Bugün hangi noktada olduğunuzu açık seçik tasvir edin. Kimlerin işe dahil olduğunu ve ne yapmakta olduğunuzu anlatın. Sonra bize bir yıl sonra, iki, üç, beş yıl sonra nerede olmak istediğinizi söyleyin. Ve oraya ulaşmak için kullandığınız haritayı gösterin bize.”

Yazının devamı Z Raporu 43. Sayısında