Haftada dört gün çalışmaya ne dersiniz?

Mehmet Akif Soysal.
Mehmet Akif Soysal.

Dört günlük bir çalışma haftası, sıkıştırılmış bir çalışma programı değil, azaltılmış saatler. Böylece, çalışan dört gün boyunca yaklaşık 28 saat çalışacak ve üç günlük bir hafta sonu geçirmesi ön görülüyor.

Son birkaç yılda, dünyanın dört bir yanındaki şirketler ve hükümetler, dört günlük bir çalışma haftasının işletmeler ve onları çalıştıran insanlar için daha iyi olabileceği ihtimaline daha açık hale geldi. Salgın öncesinde, Microsoft Japonya ve burger zinciri Shake Shack, programı bazı çalışanlarla denedi ve olumlu sonuçlar aldı

Olur mu öyle şey demeyin!

4 günlük bir çalışma haftası radikal bir fikir gibi görünebilir, ancak 19. yüzyılın sonlarından bu yana tipik bir çalışma haftasında çalışılan saat sayısını kademeli olarak azaldı. 1890’da Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, ortalama bir üretim tesisinde tam zamanlı bir çalışanın haftada ortalama 100 saat çalıştığını tahminen hesaplamış. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise, imalat işçileri haftada sadece 40 saat çalışıyordu. Bu çerçevede mevcut çalışma haftamızı 28 saate indirmek evvelki dönüşüme göre o kadar da radikal değil!

4 günlük çalışma haftasını savunanlar, üretkenliğin artacağı, daha adil imkanlar ile iş hayatının sürdürüleceğini, çalışanların daha yüksek dikkat ve adanmışlık ile iş yapacağını ve karbon ayak izinin de azalacağı savlarını öne sürüyorlar.

Fikrimce yukarıdaki başlıklara ek olarak diğer ama bence en önemli etken ise bir uyanıştır. ABD’de 1979’dan 2019’a kadar, net üretkenlik yüzde 72,2 artarken, tipik işçilerin saatlik ücreti esasen durgunlaşıp 40 yılda sadece yüzde

17,2 arttığı hesaplanıyor (enflasyona göre ayarlandıktan sonra). Bu, Amerikalıların her zamankinden daha üretken çalışmasına rağmen, emeklerinin meyvelerini özellikle son yıllarda öncelikle tepedekilere ve şirket kârlarına tahakkuk ettiği anlamına geliyor. Yani tüm verimlilik artışları kapitalist sistemde suyun başını tutanlara yaramış!

Norveç, Danimarka, Almanya ve Hollanda gibi dünyanın en üretken ülkelerinden bazıları haftada ortalama 27 saat çalışmaktadır. Öte yandan, aşırı çalışan çalışanları ile ünlü bir ülke olan Japonya, verimlilik açısından 35 ülke arasında 20. sırada yer alıyor. Kanıt olarak sunulan diğer bir örnek ise; 1975’te, Almanlar ve Amerikalılar aynı sayıda yıllık çalışma saatine sahipken, 45 yıldan fazla bir süre sonra, Almanya’nın kişi başına düşen GSYİH’si diğer birçok zengin ülkeyle eşit durumda, ancak Almanlar yılda yaklaşık 400 saat Amerikalılardan daha az çalışması gösterilmektedir.

Verimlilik artışının refah artışına dönüşmediği bir ortamda gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek artıyor. Zengin daha zenginken fakir de daha fakir hale geliyor. Hatta çalışma saatlerinin fazlalığı neticesiyle çalışanlar ne kendi gelişimlerine ne de çocuklarının fiziksel ve ruhsal gelişimlerine yeterince vakit ayıramıyorlar. Bunun neticesinde de yine zengin daha zengin fakirin çocukları da yine fasit döngü içerisinde fakir kalmaya devam etmekteler. Bu nedenle 4 iş günü meselesine dünya devletleri kafa yormalı…