Halide Edib’in yönetim felsefesi

Halide Edib Adıvar.
Halide Edib Adıvar.

Sinekli Bakkal ile çocukluk hayatıma giren, Vurun Kahpeye ile gençlik günlerimi kasvete boğan, sonsuz panayır ile de olgunluk çağımın ekonomi politiğine sadakatli bir ayna tutan Halide Edib’in Türkiye’de şark, garp ve Amerikan tesirleri başlıklı eserindeki analiz ve değerlendirmeler sadece devlet adamlarımız için değil, şirket adamlarımız için de inci değerinde hikmetler içeriyor.

Girişimci ve yöneticiler şiir veya roman okur mu? Okurlarsa, sadece yorgun zihinlerini dinlendirmek için mi? Yönetimle ilgili özlü fikirleri yalnız adı çıkmış yönetim gurularının “İçindeki Devi Uyandır!” tarzındaki kışkırtıcı kitaplarından veya başarılı iş adamlarının anılarından mı çıkarırlar? Özellikle hatırat tarzı kitaplardan çokça yararlanabilseler de, şair ve romancılara kulak verseler iyi ederler bence. Son kırk yılda en çok itibar ettiğim yönetim gurusu Stephen R. Covey, proaktif yöneticinin en başta gelen özelliğinin “olayların gelişme seyrini önceden kestirmek, sonucu önceden kafasında canlandırmak” olduğunu söylüyor.1 Narmanlı Sümmanî ondan geri mi kalır: “Sümmanî der Yaradanı zikreyle / Birliğine hamd ü senâ şükreyle / Geleceği evvelinden fikreyle / Başa geçip pişman olsan fayda ne?” Başa geçince pişman olmamak için de “bir işin ehli” olmamız gerektiğini şiirinin başlarında dillendiriyor, tabii: “Arabî Farisî dilin olmazsa / Bülbüle münasip gülün olmazsa / Asla bir meslekte elin olmazsa / Dâvâ ile sultan olsan fayda ne?”2 Arapça ve Farsça’dan kastın, o günün iş hayatı için gerekli lisan ve zanaat bilgileri olduğunu belirtmeme gerek var mı?

Cemiyet, Devlet ve şirket

Sinekli Bakkal ile çocukluk hayatıma giren, Vurun Kahpeye ile gençlik günlerimi kasvete boğan, Sonsuz Panayır ile de olgunluk çağımın ekonomi politiğine sadakatli bir ayna tutan Halide Edib, en olgun yaşında, geriye dönüp Osmanlı ve Cumhuriyet tecrübesi üzerinden “Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri”ni yazmaya başladı (1930-1955). Yaptığı analiz ve değerlendirmeler sadece devlet adamlarımız için değil, şirket adamlarımız için de inci değerinde hikmetler içeriyor. Kitabının başına Edmund Burke’den öyle bir epigraf koymuş ki, hem toplum, devlet ve şirketin mahiyetini, bunlar arasındaki kritik farkları anlıyoruz; hem de geçmişle bağ kurmadan, süreklilik arzeden bir kolektif hafıza oluşturmadan, bu üç ortaklığı da sürdürmenin imkânsız olduğunu: “Cemiyet hakiki bir kontrattır. Fakat Devlet, herhangi bir anlaşmaya bağlı bir Şirket telakki edilemez. Devlet, bütün ilimlerde ortaklık, bütün sanatlarda ortaklık, bütün fazilet ve tekâmülde ortaklıktır. Bu sadece yaşayanlar arasında hüküm süren bir ortaklık olamaz. Bu, yaşayanlar ile ölmüşler ve istikbalde doğacaklar arasında tesis edilebilen bir ortaklıktır.” (Halide Edib Adıvar: Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, İstanbul: Can, 2009, s. 13.)

Osmanlıların Anadolu’da hem Selçuklu ve öncesi Türk/Müslüman yönetim geleneğinden, hem de Roma/Bizans geleneğinden faydalandıklarını; aksi halde, uzun ömürlü bir devlet kurmalarının söz konusu olamayacağını belirten Halide Edib, böylece bu siyasanın “yaşayanlar ile ölmüşler ve istikbalde doğacaklar arasında tesis edilen bir ortaklık” olduğunun altını çiziyor: “Eğer Osmanlı Türklerinde sadece bir aşiret cengâverliği, aşirete mahsus faziletler olsaydı, devamlı bir imparatorluk kuramazlardı. Osmanlı Türklerinin yaptığını yapabilmek için ihatalı bir görüşe, kavrayıcı bir kafaya, siyasî bir sistem kurabilmek için lâzım olan kabiliyete ihtiyaç vardı.” (s. 40) Bir ülkeyi fethetmekle yönetmenin ayrı işler olduğunun farkında olan Halide Edib, ülkelerin silahla yönetilemeyeceğini ifade eder. “Harp ve silah safhası kapanır kapanmaz, nizam ve idare sahası açılır.” (s. 46) Fethedilen ülkelerde muhtelif, hatta bazan zıt unsurlar bulunacağından, fatihlerin “yeni bir terkip yaratma kudretine sahip olmaları” gerekmektedir. Romancımıza göre, böyle bir terkip (sentez) kudretine sahip olan Osmanlının kurucu babalarının “fikir malzemesi” arasında şunlar kritik bir öneme sahipti:

Devamı Z Raporu 38. Sayısında