Hızlanan küresel dönüşüm: Yeni dünya düzeninde ekonomi güvenliği şart

Doç. Dr. M. Levent Yılmaz.
Doç. Dr. M. Levent Yılmaz.

Dünya geçmişten bugüne de değişerek ve dönüşerek geldi. Ancak bu değişim ve dönüşümün tarihin hiçbir döneminde bu kadar hızlı olduğu görülmedi. Ayrıca söz konusu değişim ve dönüşüm eşanlı olarak çok boyutlu olarak gerçekleşiyor. Teknoloji, toplumlar, siyaset, ekonomi, güvenlik anlayışı ve iletişim gibi konular eşanlı olarak ve birbirlerini etkileyerek değişiyor ve dönüşüyor. Bu da değişim ve dönüşümün momentumunu artırıyor.

Bu denli momentumlu bir değişim ve dönüşümün beraberinde çok ciddi bir sistemik kırılmaları getirmesi de beklenen sonuçlardan bir tanesi. Ancak bu sistemik kırılmanın ne denli bir etki oluşturacağı ve yeni dünya düzeninin ne zaman şekilleneceği veya ne olacağını bugünden kestirmek ise oldukça zor.

Trump dönemi ile başlayan ticaret savaşları, ekonomik işgal ve diplomatik nezaketsizliğin kurumsallaşması konusu belirsizlikleri ve riskleri artırıyor. Ayrıca Avrupa Birliği’nde yaşanan sistemik belirsizlik ve birliğin güvenliğinin NATO’suz sağlanmasına yönelik girişimlerin maliyeti konusu konunun ekonomi güvenliği boyutunu da gözler önüne seriyor.

Ne zaman ve nasıl biteceği belli olmayan Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Avrupa Birliği’ne başta enerji maliyeti olmak üzere getirdiği maliyetler, bu maliyetlerin ve Trump’ın politikalarının oluşturduğu enflasyonist ortam Batı’nın ekonomi üzerindeki gücünü ve etkisini kırarken Çin sadece basit üretimde değil aynı zamanda yüksek teknoloji ve ar-ge’de arayı belirgin bir şekilde açıyor.

Daha önce yine bu köşede birkaç kez gündeme getirdiğim üzere tüm bu gelişmeler dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin hızlı bir şekilde Batı’dan Doğu’ya doğru kayması gerçeğini beraberinde getiriyor.

Belirsizliklerin giderek çoğaldığı yeni dünya düzeninde geçmişte karşılaşmadığımız pek çok risk gündeme gelirken, ekonomi güvenliğini tesis etmek konusu ülkenin fiziki güvenliği sağlamak kadar önemli bir hale geliyor.
Belirsizliklerin giderek çoğaldığı yeni dünya düzeninde geçmişte karşılaşmadığımız pek çok risk gündeme gelirken, ekonomi güvenliğini tesis etmek konusu ülkenin fiziki güvenliği sağlamak kadar önemli bir hale geliyor.
  • Gümrük tarifeleri ve kotalar üzerinden başlayan ticaret savaşları, çok taraflı ticaret anlaşmalarının sonlanması ve emareleri görünmeye başlanan kur savaşları ülke ekonomilerinin önündeki en büyük risk unsurları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu unsurlar da ülkelerin kendi ekonomi güvenliğini tesis etmelerinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Geçmişte kaleme aldığım bir kitapta ekonomi güvenliğini şu şekilde tanımlamıştım. Ekonomi güvenliği, bir ülke vatandaşlarının yakalamış olduğu yaşam standardının sürdürülebilir olmasının sağlayacak elde edilmiş değerlerin himaye edilmesi ve yaşam standardını artırabilecek potansiyel değerlerin de elde edilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Bu tanımdan yola çıkarak ülkelerin ekonomi güvenliğini tesis edebilmesi için mutlaka stratejiler geliştirmesi ve riskleri proaktif bir şekilde öngörerek bertaraf etmesi gerekmektedir. Hatta Japonya örneğinde olduğu gibi “Ekonomi Güvenliği Teşvik Yasası” gibi hukuki zemin oluşturarak meseleyi kurumsallaştırmak doğru bir strateji olarak değerlendirilebilir.

2020 yılı Nisan ayında Japonya, Ulusal Güvenlik Sekreterliği’nin altında bir ekonomi bölümü kurarak ekonomi güvenliğini önceliklendirdi ve takip eden dönemde Ekim 2021’de “Ekonomi Güvenliği Teşvik Yasası” ile sürecin kurumsal zeminini hazırladı.

Japonya’nın hazırladığı yasanın dört ayağı var. İlki tedarik zincirlerini güçlendirmek. İkincisi stratejik altyapının güvenliğini sağlamak için ön çalışmalar yapmak. Üçüncüsü kamu-özel ileri teknoloji iş birliğini teşvik ve sonuncusu da hassas teknolojiler için patentleri ifşa etmemek.

Japonya bu düzenlemelerle kendisini ekonomik bağımlılık noktasında diğer ülkelerin zorlamalarından korumak istiyor. Çıkarılan bu yasa ile Japonya özel sektörün karar alma süreçlerinde ekonomi güvenliğini piyasa karlılığından daha fazla dikkate almaları gerektiğini ön plana çıkarıyor. Dikkat ederseniz serbest piyasa ekonomisinin ötesinde bir uygulama ile Japonya, ülkesindeki şirketlere karlılığı ikinci plana atarak önemli olanın Japonya’nın ekonomi güvenliği olduğunu ve Japon şirketlerinin faaliyetlerini bu gerçekliğe göre yapmaları gerektiğini yasal olarak zorunlu kılıyor.

Trump dönemi ile başlayan ticaret savaşları, ekonomik işgal ve diplomatik nezaketsizliğin kurumsallaşması konusu belirsizlikleri ve riskleri artırıyor.
Trump dönemi ile başlayan ticaret savaşları, ekonomik işgal ve diplomatik nezaketsizliğin kurumsallaşması konusu belirsizlikleri ve riskleri artırıyor.
  • Ekonomi güvenliği konusundaki Japonya örneğinin benzerini diğer pek çok ülkenin arka planda farklı uygulamalar ile yapmaya devam ettiğini de görüyoruz.

Örneğin ABD pek çok sektörde korumacı ekonomi politikaları uyguluyor. Bununla birlikte yüksek teknoloji ürünlerin ana hammaddesi olan nadir toprak elementlerine ulaşabilmek için Ukrayna’ya zorla anlaşma imzalatmaya çalışıyor.

Ekonomik savaşın bir diğer tarafı olan Avrupa Birliği ülkeleri ise bir yandan ABD’nin tarife savaşlarına aynı şekilde karşılık vermeye hazırlanırken diğer yandan da Çin’in teknolojideki ilerleyişi ile baş edebilmek için şirketlerine teşvikler veriyor ve kamu kaynaklarını özel sektörün kullanımına sunuyor.

Özetle belirsizliklerin giderek çoğaldığı yeni dünya düzeninde geçmişte karşılaşmadığımız pek çok risk gündeme gelirken, ekonomi güvenliğini tesis etmek konusu ülkenin fiziki güvenliği sağlamak kadar önemli bir hale geliyor.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.