İki ucu keskin bıçak: Ekonomik müeyyideler

Ekonomik tedbirler, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dış politika aracı olarak kullanılmaya başlandı.
Ekonomik tedbirler, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dış politika aracı olarak kullanılmaya başlandı.

Ukrayna’da savaş tüm şiddetiyle sürerken, Batı, Rusya’ya karşı kapsamı her geçen gün genişleyen bir ekonomik yalnızlaştırma kampanyası başlattı. İlk olarak Kremlin’e yakın isimler hedef alınırken, müeyyideler Rus ekonomisini zorlama amacıyla finansal sistemin daha geniş kesimlerini etkileyecek şekilde genişletildi. SWIFT sisteminden çıkarılan Rusya’ya karşı ABD ve İngiltere’den petrol ve doğalgaz ithalat yasağının ardından, son olarak Rusya’nın tercihli ticaret statüsünün iptal edilmesine yönelik girişim planları da bu müeyyidelerin arasına katıldı. Sayıları 300’ü bulan şirket de Rusya’dan çekilme kararı aldı.

Rusya deneyiminin hatırlattığı gibi, soğuk savaşın ardından çok daha sık uygulanmaya başlanan ekonomik müeyyideler, son 10 yıl içinde daha da popüler hale geldi. BM Güvenlik Konseyi 1960’lardan bu yana 30 çok taraflı müeyyide rejimini hayata geçirirken, sadece ABD’nin 90’lı yıllarda Clinton başkanlığı sırasında uyguladığı müeyyideler, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı olan 2,3 milyar insanı kapsadı.

Savaş tarihi kadar eski

Ekonomik müeyyideler, bir veya daha fazla ülke tarafından, ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal konularda tutum değişikliği sağlamak amacıyla bir devlete, gruba veya bireylere uygulanan ticari ve mali tedbir ve cezalandırma aracı olarak tanımlanıyor.

Geçmişi Antik Yunan’a kadar giden müeyyideler, 17. ve 18. yüzyıl Avrupa’sında, savaşın yaygın olduğu zamanlarda, özellikle ticaret yasakları, savaşan düşmanlara karşı limanların kapatılması ve bazı malların ticaretine ilişkin yasaklar şeklinde uygulanıyordu. 1806’da Napolyon’un Avrupa ve İngiltere ticaretini kısıtlamak amacıyla başvurduğu ekonomik müeyyideler, Aralık 1941’de başlayan Pasifik Savaşı’nın da temel nedeni durumundaydı. Ekonomik tedbirler, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dış politika aracı olarak kullanılmaya başlandı.

Son dönemlerde Kuzey Kore, İran, Irak, Venezuela ve Küba örneklerinde olduğu gibi yıllarca süren müeyyideler, çoğu durumda hedef devlette bir iktidar değişimi ya da tutum değişikliğine neden olmadığı gibi bazı insani krizlere de yol açtı. Irak ekonomisini felç eden ekonomik müeyyideler kitlesel açlığa neden olurken, 10 yıl içerisinde tıbbi gereç ve ilaç yetersizliği nedeniyle yarım milyon çocuk hayatını kaybetti.

Yaptırımların Başarısının Değerlendirilmesi. Kaynak: Global Sanctions Data Base
Yaptırımların Başarısının Değerlendirilmesi. Kaynak: Global Sanctions Data Base

1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgalinden sonra uygulanan tedbirler, Saddam Hüseyin’in ülke üzerindeki kontrolünü ve Batı’ya olan karşıtlığını güçlendirirken, İran, Kuzey Kore ve Küba dâhil birçok ülkeye ABD ve Batı tarafından uygulanan müeyyideler herhangi bir rejim değişimine yol açmadı. Bununla beraber BM gözetiminde uygulanan çok taraflı ekonomik müeyyideler, Güney Afrika ve Zimbabve’deki apartheid rejimlerinin sona ermesinde önemli bir rol oynadı.

Araştırmalarda 'beyhude' diyor

Ekonomik müeyyidelerin dış politikadaki başarı konusunda bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırma, 1985’te Hufbauer ve Schott tarafından gerçekleştirildi. Araştırmacılar Economic Sanctions Reconsidered adlı çalışmalarında, 204 müeyyide örneğini incelerken, bu müeyyidelerden sadece yüzde 34’ünün başarılı olduğu sonucuna vardılar. Araştırmacılara göre hedefler makul tutulduğunda ise müeyyidelerin başarı şansı yüzde 50’ler seviyesinde gerçekleşti. 5 yıl sonra Elliott, Hufbauer ve Schott’a katılarak çalışmanın ikinci baskısının yayımlanmasına katılarak müeyyidelerin, yaklaşık üçte bir oranında başarı kazandığını ortaya koyarken, 2007’de yapılan üçüncü araştırmada ise 174 vaka çalışması ile müeyyidelerin hedef ülkenin politikalarında büyük değişiklikler meydana getirmede nadiren etkili olduğu sonucuna varıldı.

Günümüzde sayıları artan müeyyideler konusunda Küresel Yaptırımlar Veri Tabanı da bu tedbirlerin ekonomik sonuçları etkileyip etkilemediği ve nasıl etkileyeceği ve aynı zamanda amaçlanan siyasi değişiklikleri getirip getirmediği konusunda belirsizliğin olduğunu gösteriyor. Tüm ülkeleri ve 1950-2016 dönemini kapsayan ve yürürlükteki müeyyidelere odaklanan bu veri tabanı, 1950-2016 dönemi boyunca tüm yaptırımlar için politika sonuçlarının gelişimini izliyor.

Elde edilen bulgulara göre 1960’ların ortalarına kadar, tüm müeyyidelerin neredeyse yarısı başarısız olarak sınıflandırılırken, aynı dönem için, yüzde 20 ila yüzde 30’u tamamen başarılı olarak sınıflandırıldı. 1960’ların ortasından 1995’e kadar müeyyidelerin başarı oranı istikrarlı bir şekilde artarken, 1995’ten sonra başarı oranında ciddi bir düşüş ortaya çıktı. Son yıllarda ise neredeyse hiçbir yaptırım rejimi başarısız olarak değerlendirilmedi.

"Uluslararası toplum ortak hareket etmeli"

Yaşar Üniversitesi uluslararası ilişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. Nazif Mandacı’ya göre ekonomik müeyyidelerin, özellikle geniş katılım sağlandığı takdirde, uluslararası hukuku ihlal eden devletlere karşı caydırıcılık sağlayacağına dair yaklaşım ise son derece farazi. Mandacı, bunun en büyük nedeni olarak ekonomik yaptırımların hemen hemen tamamının demokrasi ile yönetilmeyen devletlere, yani aslında izledikleri dış politikadan dolayı uğranılan ekonomik zarar için kendi halklarına hesap vermek zorunda olmayan rejimlere yönelik olmasını gösteriyor. Bunun yanı sıra müeyyidelerin etkin olabilmesi açısından uluslararası toplumun eksiksiz katılımının sağlanması konusunda tarihsel veriler de pozitif bir tablo ortaya koymuyor diyen Mandacı, müeyyidelerin sıklıkla delindiğini ve etkilerini yitirmeye başlayabileceğini belirtiyor.

Soğuk Savaş döneminde Batının ekonomik ambargosu diğer tarafta Sovyetler olduğu müddetçe etkili olmamış. 1990’larda yardım edecek fazla kimse kalmamışken bile yaptırımlar Yugoslavya’daki olayları durduramamış.

İran’a karşı 2015’e kadar yaptırımlar bu ülkenin uranyum zenginleştirmesini engellememiş” şeklinde konuşan Mandacı, mevcut durumda müeyyidelerin uzun sürmesi halinde, Batı’da bazı çözülmelerin olabileceği ve müeyyidelerin keskinliğini kaybedebileceğini belirtiyor. Mandacı’ya göre Rusya’nın da bu çözülmeler karşısında bazı tavizler vererek süreci hızlandırması mümkün.

Şu durumda Rusya-Ukrayna Savaşı karşısında ekonomik yaptırımların uygun bir yanıt olup olmadığı, ne elde etmeyi umdukları ve sonuçların ne olacağı konusunda - sadece Rusya için değil, dünya için de bir belirsizlik hâkim.