İslam ekonomisinin tarihsel kaynakları İstanbul'da

Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut.
Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut.

11 Eylül saldırılarının ardından terörizme destek oldukları gerekçesiyle suçlanan Suudi Arabistanlı yatırımcıların 750 milyar dolarlık fonları başta olmak üzere dünyada önemli bir kaynak, güvenli liman arayışında. Son yıllarda faizsiz finans ve katılım bankacılığını geliştiren Türkiye’nin bu kaynakları çekme konusunda ciddi bir fırsatı var. İslam medeniyetlerinin yüzyıllarca oluşmuş tarihsel birikimin İstanbul'da bulunduğunu hatırlatan Bulut, Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finans Merkezi'nin, katılım bankacılığının kullandığı araçların geliştirilmesi amacıyla kurulduğunu, İstanbul'un finans merkezi olması yolunda önemli bir halkayı tamamlayacağını söylüyor.

Katılım bankacılığının uluslararası piyasalardaki işlem hacmi 3 trilyon dolara ulaştı. Türkiye de 2023 yılı itibariyle bankacılık sektörü içindeki payını yüzde 15'lere ulaştırmaya çalışıyor. Ancak, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finans Merkezi'ni kuran rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut, "kamu" bu işin içinde olmazsa hedefleri tutturmak zor diyor. Yasal boşluklara, sektörde yeni enstrüman eksikliklerine dikkat çekiyor. Ancak, Prof. Bulut'un esas vurgusu; ekonominin merkezinin 10 bin yıldır 'bereketli hilal' bölgesinde olduğu ve sosyal refahın İslami medeniyetlerin birikimiyle sağlanacağı... Prof. Dr. Mehmet Bulut, İstanbul'un finans merkezi olması konusunda kurdukları İslam ekonomisi merkezinin de tarihi katkılar sağlayacağını ifade ediyor.

Katılım bankacılığının bugünkü durumu ve 2025 hedefleri konusunda neler söylersiniz?

Katılım bankacılığının Türkiye bankacılık sektörü içindeki ağırlığı, şimdi yüzde 5-6 civarında. Hükümetin öngörüsü bunun yüzde 15'e çıkarılması. Tabii eğer kamu bu olaya girmemiş olsaydı, bu hayalin gerçekleşme ihtimali sıfırdı. Fakat görüyoruz ki kamu, başta Ziraat ve Vakıf Katılım olmak üzere, bu işin içine girdi. Demek ki kamu bu alana çok daha fazla önem verecek. Kamunun payını artırmasıyla bir anlamda, hedefin ancak gerçekleşmesi imkanı doğuyor. Tabii ki dışarıdan yeni fonlar bekleniyor, yabancı sermaye, özellikle Ortadoğu fonları Türkiye'de yeni katılım bankaları kurma konusunda sektörün daha da genişlemesine katkı sağlayacak. Ancak eğer kamu bu alana girmezse, yüzde 15'i tutturmak zor. Yani bu şu demek, şu andaki 11 milyar dolar civarında olan büyüklüğün, 200 milyar dolara çıkması demek. Yani 10 kattan fazla sermaye artışına ihtiyaç var. Dolayısıyla bu konuyla alakalı kamunun olması gerekiyor. Ben ümitkarım, çünkü sayın Cumhurbaşkanımızın başta Vakıfbank olmak üzere, 'Vakıfbank'ın tümünün bir katılım bankası olması yakışır' diyor. Halk Bank'ı da buna teşvik ediyor. Ayrıca başta yeni Megabank olmak üzere, bu tür projeler de gündeme gelecektir. Yani İstanbul'un finans merkezi olması bağlamında, önümüzdeki dönem, en çok beklediğimiz bu İslami finans alanının büyümesi.

PAZAR BÜYÜDÜ YARIŞ HIZLANDI

Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finans Merkezi, bu büyümeye nasıl bir katkı sağlar?

İstanbul'a en çok yakışan İslami finansın merkezi olmasıdır. İslam medeniyetinin başkentidir ve İslam ekonomisi ve finansıyla ilgili arşiv kaynakları İstanbul'dadır.
İstanbul'a en çok yakışan İslami finansın merkezi olmasıdır. İslam medeniyetinin başkentidir ve İslam ekonomisi ve finansıyla ilgili arşiv kaynakları İstanbul'dadır.

Son yıllarda İslam ekonomisiyle ilgili, özellikle İslami finans ve bankacılık adı altında çalışmalar arttı. Bu konunun öncesi var. 1976'da Cidde'de ilk Uluslararası İslam Ekonomisi Konferansı yapıldı ve o konferansa Türkiye'den rahmetli Sabahattin Zaim hocamız katılmıştı, üniversitemiz onun adını taşıyor. Bu konferansla beraber, o dönemden sonra İslam ekonomisiyle ilgili çalışmalar hızlandı. Günümüze kadar bu sürece baktığımız zaman, Körfez Bölgesi'nde bu konuyla ilgili teorik çalışmalar Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Bahreyn de yapıldı. Ayrıca 80'lerden itibaren de biliyorsunuz, İslami bankacılık diye faaliyet gösteren bankalar oluşturuldu. Dolayısıyla pazar büyüdükçe ülkeler arasındaki yarış da hızlandı. Malezya şu anda yüzde 25 olan bu alandaki büyüklüğünü yüzde 40'lara çıkarmak istiyor. Diğer havzalardaki rakiplerimizin de büyütme hedefleri var. Bu son derece sevindirici bir şey. Eğer Türkiye bu alana gereği gibi, başta kurumsal ve yasal altyapı olmak üzere asılırsa, hükümet de bu anlamda destek verirse, bizim bu merkez de, özellikle tabi araştırma ve geliştirme faaliyetleri, lisansüstü akademik çalışmalara ve projelere vereceğimiz ağırlıkla, bu sürece çok önemli katkılar yapacağımızı düşünüyoruz. İnşallah gerçekleşir bu hedefler...

İslami ekonominin büyüdüğü bölgeler konusunda neler söylersiniz?

Mısır da içinde olmak üzere Körfez Bölgesi, birinci havzayı oluşturuyor. Malezya, Endonezya ve Brunei'nin bulunduğu coğrafyada bir ikinci havzadan söz edilebilir. Üçüncü havza ise Batı'da, Kıta Avrupası'nda. İngiltere başta olmak üzere, bir de son yıllarda Amerika'da, konvansiyonel bankaların içinde pencere açmak suretiyle, faizsiz bankacılık faaliyetleri karşımıza çıkıyor. Bu üç havzayla beraber; tarihi birikim itibariyle, coğrafya olarak İstanbul Finans Merkezi projesi kapsamında, İstanbul'a en çok yakışan İslami finansın merkezi olmasıdır. İstanbul iki kıtanın birleştiği şehir olmanın ötesinde, medeniyetlerin beşiği, medeniyetlerin ana güzergahının merkezi, özellikle İslam medeniyetinin, Osmanlıların da başkenti. Bu anlamda İslam ekonomisi ve finansıyla ilgili en önemli entelektüel birikimin, başta arşiv kaynaklarının İstanbul'da olduğunu düşünüyoruz. İstanbul; Kuzey ve Güneyin, Doğu ile Batının ana merkezi, yani merkez bir şehir. O vesile ile İslami finansla ilgili dördüncü merkez İstanbul olmalı. Özellikle araştırma ağırlıklı bu merkezin dünyada bir numara olmasını hedefliyoruz.

Yasal anlamda yetersiz bir endüstri

Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finans Merkezi ne tür rol oynayacak?

Şu anda bize dünyanın bir çok üniversitesinden teveccühler artmaya başladı. Osmanlı bilgi birikimi, Osmanlı tecrübesi; sadece Osmanlı değil, Osmanlı'dan başka bütün İslam medeniyetlerinin, Doğu'nun Batı'nın tecrübesi, burada araştırılıyor. Biz fıtri ekonomi, tabii ekonomi diyoruz. Burası bu anlamda, bu tabii ekonominin bütün tarihsel birikimiyle ilgili bir araştırma merkezi ama sadece entelektüel bir araştırma merkezi değil. Merkezi, katılım bankalarından Albaraka ve Kuveyt Türk'ün desteği ile inşa ettik. Açılışta, BDDK, Borsa İstanbul, Hazine, Merkez Bankası ve katılım bankaları başta olmak üzere bütün ilgili çevreleri biraraya getirdik. Bir kaç katılım bankasıyla ortak proje imzaladık. Dünyaya bu alanla ilgili yeni enstrümanlar hangileri olabilir diye araştırma projeleri yürütüyoruz. Bendenizin şu anda yürüttüğü Osmanlı Para Vakıfları projesi var; Osmanlı finans sisteminin günümüze aktarılması projesi. Yani bunun gibi, yeni endüstriye, yeni ürünler katma, yeni alternatif metotlar geliştirmek başta olmak üzere... Yine burada küçük ve orta ölçekli işletmelerle, bu katılım bankalarının bir araya getirilmesiyle bir entelektüel merkez, bir eğitim merkezi, research center olarak rol oynayacağız. Bir tarafta reel ekonomi, bir tarafta İslami finans. Bunları bir araya getirip, bu enerjinin sinerjiye dönüşmesi, yani daha çok bu alanla ilgili kaynakların daha etkin kullanılması ve yeni kaynaklar üretilmesi noktasında varız. Artı, bu endüstri Türkiye'de özellikle kurumsal ve yasal anlamda başarıya ulaşmış değil. Kurumsal altyapılar ve yasal düzenlemeler başta olmak üzere, bu konularla ilgili kamu otoriteleriyle gene bu kesimler arasındaki mevzuat açıklarını giderme, bu anlamda ön açıcı çalışmalar yapmayı amaçlıyoruz.

Araştırmalarınız sadece entelektüel çalışma olmayacak değil mi?

İnsana; ekonomiye; sosyal hayata dokunan ve bütün insanlığa bu anlamda olumlu katkılar verecek çalışmalar içinde olacağız, inşallah. Öncelikle ben kendi çalıştığım Osmanlı Para Vakıfları'yla ilgili bir örnek vereyim. Osmanlı Para Vakıfları aslında bugünkü katılım bankacılığının temelini teşkil ediyor. Sadece para vakıfları değil, biz Osmanlı tecrübesine baktığımız zaman, bu 17. yüzyıl, hatta 18. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlılar ekonomide, kapitalizmin dışında kalarak öyle enstrümanları harekete geçirmişler ki! Mesela intizam sistemi bunlardan birisi. Mesela esham uygulamaları, bugünkü sukukun temeli. Yani var olan bir alacağı belli paylara bölerek, gelir ortaklığı senedine dayalı bir sistem. Bunu ilk, Osmanlılar 18. yüzyılda ortaya koydu. Bunun gibi tarımsal işletmelerin, icare uygulamaları, muzaraa uygulamaları tarımsal alanda var. Gümrüklerin özelleştirilmesi mesela. Bütün bunlara aslında tarihsel birikim itibariyle baktığımız zaman, bugünün ilerisinde bir çok uygulama var. Bugün bile bunları yakalamış değiliz. Dolayısıyla benim inancım odur ki, bu merkez öyle araştırma sonuçlarını önümüzdeki günlerde ortaya çıkaracak ki, şu anda kullanmadığımız, bir çok yeni enstrümanla karşılaşma imkanımız olacak.

Müslüman atıl duran kaynaktan sorumludur

Esas dengesizlikler Osmanlı'nın dağılmasından sonra ortaya çıktı. Bugün Batı'nın yükselişi yeniden sorgulanıyor, şimdi dengeler değişmeye başladı. Önümüzde tarihsel fırsatlar var.
Esas dengesizlikler Osmanlı'nın dağılmasından sonra ortaya çıktı. Bugün Batı'nın yükselişi yeniden sorgulanıyor, şimdi dengeler değişmeye başladı. Önümüzde tarihsel fırsatlar var.

Konvansiyonel bankacılıkla da yeterli kaynak sağlanamıyor. Dünün araçları, bugünün derdine ilaç olacak mı?

Bir kere bugünkü İslami finans sektörüne baktığımız zaman, diğer konvansiyonel bankacılıktan onu ayıran en temel özelliklerden bir tanesinin, insanların kâr zarar ortaklığını esas alarak sermaye yatırmaları olduğunu görürüz. Bu güvenli bir liman, diğerine göre daha istikrarlı bir piyasa demek. Bizim yapacağımız çalışmalarla uyumlu olarak, önümüzdeki dönemde para piyasalarına var olan atıl kaynaklar gelecek, kendi öz kaynaklarımız, başta altın olmak üzere yastık altındaki para ekonomiye katılacaktır. Hepimizin bildiği gibi İslam ekonomisi çerçevesinde atıl duran, sadece yastık altındaki para ve altın değildir. Ekilmemiş dikilmemiş bir karış arazi bile atıl. Müslüman esas itibariyle, atıl duran bütün kaynaklardan sorumludur. Ayrıca önümüzdeki günlerde Ortadoğu'daki fonlar başta olmak üzere dünyadaki atıl fonlar, daha güvenli limanlar arayacaklar. Şu sıralarda Amerika'nın Suudi Arabistan'la ilgili 750 milyar dolarla ilgili açıklamaları, Avrupa'nın şu son zamanlarda yaşadığı ekonomik krizler, türbülanslar, bütün bunlar Türkiye'ye aslında gelecek vadediyor. Yani bizim, daha güvenli bir ortam oluşturmaya, daha güvenli merkeze ihtiyacımız var. İstanbul bu ortamı sağlayabilir. Bizim yapacağımız projeler, araştırmalarla, bu araştırma merkezinde gerçekleştireceğimiz faaliyetlerle, başta bu konular olmak üzere, bu alanı öne çıkarıcı çalışmaların katkı sağlayacağından hiç şüphem yok. Sadece ekonomi değil, bu havzanın kültür ve medeniyet birikimini de birleştiren yaklaşımla, istikrara her yönden katkı sağlayacağız.

Gelenekten bahsediyoruz ancak bu işin bir de geleceği var. Yeni bir yıla da giriyoruz, gelenek ve gelecek bağlamında neler söylersiniz?

İslam ekonomisi ve finansıyla ilgili geleneğimizin keşfedilmesi çok önemli. Geleneğimiz geleceğimizdir diyoruz biz aslında. Yani, geleceğimiz geleneğimizde saklı. Bununla buluşmamız lazım. Tabii bu şu anlama gelmiyor, gelenekte kalalım! Bütün dünyada bu anlamda, ekonomide finansta ne kadar birikim varsa, Avrupa'dan Amerika'dan üniversitelerle işbirliklerimiz var. Şu anda hakikaten çok iyi isimler zikredebilirim, Batı'nın en iyi üniversiteleri bunlar. Bunlarla İslam ekonomisi ve finansıyla ilgili çalışıyoruz. Bizim için çağın birikimi de çok önemli ancak en az bunun kadar önem verdiğimiz, kendi medeniyet coğrafyamızın birikimine yaslanmak. Dolayısıyla her alanda bunların tartışılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.