İstanbul iş yemeklerinde zirvede: Gurme şehirler listesinde bir numara

Ali Saydam.
Ali Saydam.

İş dünyasının ayrılmaz parçalarından biri iş toplantıları ise ikincisi de mutlaka ki iş yemekleridir…

Neden iş yemeği?.. İki sebebi var: Biri psikolojik; diğeri de fizyolojik…

Önce fizyolojiden söz edelim… Tüm tıp âlemi diyor ki; insanın karnı doyduğu zaman sinir sistemi de rahatlıyor… Hani eskilerin ‘rehavet’ dediği durum ortaya çıkabiliyor…

Psikolojik sebep ise şu; iş yemeğinde ‘en sert’ konuların bile rahatlıkla konuşulabileceği bir atmosfer oluşuyor ve cep telefonu otomatik olarak devre dışı kalacağından odaklanma sorunu da yaşanmıyor…

Bu konuda işin özünü yakalamış ülkelerden biri de hiç şüphesiz Türkiye… Bunu biz söylemiyoruz; Mastercard Ekonomi Enstitüsü, hazırladığı“Seyahat Trendleri 2025 Raporu”nda yazıyor.

Mastercard’ın birleştirilmiş ve anonimleştirilmiş verilerini kullanan Enstitü, bu Rapor’da, tüketicilerin seyahat harcamalarını belirleyen içgörü ve motivasyonlarını ele almış. Dünyada en çok tercih edilen ‘gurme şehirleri’ belirlemek için yeme-içme mekânlarında yapılan harcamaları da analiz etmişler. Bu kapsamda 2024 yılında 67 ülkeden turist ağırlayan İstanbul, listedeki 43 şehri geride bırakarak birinci olmuş.

Listenin ilk 10’unda Cannes (Fransa), Interlaken (İsviçre), Barselona (İspanya), Dubrovnik (Hırvatistan), Mikonos (Yunanistan), İtalya, Malta, Tayland ve Endonezya sıralanmış. Araştırmada ayrıca Pekin (Çin), Cannes ve Mikonos, yemek fiyatları açısından listenin en üstünde; Ayia Napa (Kıbrıs), Varna (Bulgaristan) ve Braşov (Romanya) ise en altta yer almış.

İstanbul, özellikle çeşitlilik konusunda, müthiş olanaklar sunuyor… İş insanları her gün aynı şeyleri yemek zorunda değil… Üstüne üstlük davetli iş insanlarını, konuklarınızı her gün bambaşka bir lezzet keşfiyle etkilemeniz mümkün… Nitelikli esnaf lokantalarından Osmanlı mutfağının derinliklerine, füzyon mutfağı dahil her türlü “fan-fin-fon” yemeği sunabileceğiniz çeşitliliğe, oradan yeni nesil kebapçılığın en yaratıcı örneklerine kadar uzun bir tat yolculuğu yapılabiliyor…

Yine de küçük bir tavsiye: Araç, amacın önüne geçmemeli… “Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane” sözü unutulmamalı…

Lider miyim; yönetici mi?

Yazılarımızı takip eden ‘kariler’ bilirler; özellikle sosyopsikolojik konularda yapılan araştırmalara hayli mesafeliyizdir… Çünkü zevkler ve renkler, milletlerin ortak ruhi şekillenmelerine göre bal gibi tartışılır!.. Küçük bir örnek: Pek çok ülkede sarı renk tereddüt ve hastalık anlamına gelirken, Çin’de imparatorluğu, gücü, asaleti ve zenginliği temsil eder.

Bu nedenle, bir ülkede yapılmış bir araştırmanın, tüm diğer ülkelerde geçerli olacağını iddia etmek, insanı çok zor durumda bırakabilir…

Yine de‘istikşafi’ amaçla kullanılmalarında, yani bizim ülkemizde de benzer durumlar söz konusu olabilir mi diye araştırmak isteyenler için bir başlangıç noktası olarak kullanılmalarında sakınca olmayabilir. Elimizde tam da böyle bir araştırma var…

Fortune’dan Alexa Mikhail’in haberine göre, ABD’de çalışanların dörtte üçünden fazlası tükenmişlikle karşı karşıyaymış. Çalışanların dörtte birinden azı, işverenlerinin ruh sağlıklarını önemsediğine inanıyormuş. Amerikan Stres Enstitüsü’ne (American Institute of Stress) göre; çalışanların yüzde 47’si streslerinin büyük bölümünün yalnızca iş yerinden kaynaklandığını ifade ediyormuş.

Konuyu yorumlayan bir meditasyon ve sağlıklı yaşam platformunun CEO’su David Ko “İş yeri stresini yönetmek yalnızca kurumsal markanın değil, aynı zamanda kurumun liderinin de sorumluğudur”demiş ve eklemiş: “İş yeri stresine yol açan bir numaralı faktör, liderlerin iş yükü yönetimini gerektiği gibi yapamamalarıdır.”

“Çoğu çalışanın, onlara neden daha fazla iş verdiğimizi anladığını varsayıyoruz ancak çoğu zaman gerekçelerini açıklamıyoruz” diye belirten Ko, ekiplerin yapılacak işler arasındaki öncelikleri ya da öncelikler arasındaki değişimleri anlamalarını sağlayacak kişinin lider olduğunun altını çizmiş.

Tabii ki bizce öncelikli olarak üst pozisyondaki kişinin şu sorunun yanıtını önce kendisine vermesi şart: “Ben yönetici mi olacağım, lider mi?”

Çünkü iki pozisyondaki ‘haslet’ birbirinden çok farklıdır… Lider, yolu bilir, onu gösterir ve ekibiyle birlikte o yoldan yürür… Yönetici ise yolu, kendisine gösterilen istikamette, yürüyen kişidir…

Bu nedenle ekibindeki bedbinlikten, hodbinlikten, stres yükünden birinci derecede sorumlu olan liderdir, yönetici değil.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım