İtalya’nın çılgın siyasi krizi

Pierre Chıartano- İtalyan gazeteci.
Pierre Chıartano- İtalyan gazeteci.

İtalyan Beş Yıldız Hareketi’nin (Movimento 5 Stelle) popülist siyasileri AB’yle düzeni ve uluslararası çıkarları üzerine bir anlaşma yapmış olabilir mi? İtalya’nın Cumhuriyet tarihindeki en çılgın siyasi krizinden sonra, bunu söylemek oldukça zor olsa da, yeni Roma hükümeti açısından atmosferin değiştiği söylenebilir.

İtalya’nın siyasi satranç tahtası, Avrupa’daki kırılgan güç dengesini açıkça ortaya koyuyor. Eski İçişleri Bakanı ve aşırı sağcı Kuzey Ligi partisinin lideri Matteo Salvini tarafından Ağustos ayında başlatılan kriz, Eylül ayında merkez sağdan merkez sola doğru bir takas oyunu haline geldi. Bu, söz konusu düzen karşıtı partinin yeni meydan okumasıdır. İtalya Başbakanı Giuseppe Conte ülkeyi ağırlıklı olarak, can düşmanı olup uzlaşmaları mümkün olmayan 10’u Beş Yıldız Hareketi’nden ve 9’u Demokratik Parti’den oluşan bir kabineyle yönetiyor. 21 kişilik kabinede biri sol eğilimli bağımsız ve diğeri solcu Özgür ve Eşit Partisi’nden iki bakan daha bulunuyor.

Öte yandan, Başbakan Conte ABD Başkanı Donald Trump ve Bill Gates’in de onayı aldı. Bu acemi bir siyasetçinin hiç de alışık olmadığı bir durum. Dahası, Salvini ile herhangi bir yakınlaşmaya giden tüm kapıları kapattığı için uluslararası düzen de Conte’ye minnettar. Böylesi bir başarı, İtalya ve Avrupa’nın eski düzene dair düşüncelerini sabitleyecektir. Salvini’den nefret etmelerinin nedeni ise Almanya üzerindeki ikincil “olası” etkileri. Nitekim sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin öne çıktığı Brandenburg ve Saksonya eyaletlerindeki seçimler göz önüne alındığında, bu endişelerinde haklı oldukları görülüyor. Bununla birlikte, İtalyan halkının çoğunluğu seçimlere gitmeyi talep ederken, Avrupa’nın tamamında bu egemenlikçi rüzgâr esmeye devam ediyor.

Mesele şu ki, hükümetin Mart seçimlerinden sonra doğan büyük ortağı Beş Yıldız Hareketi’nin destekçileri, partinin siyasi projesini canlı tutmak için varlığını sürdürmeye kararlı olduğunu ifade ederken, parti karşıtları ise partinin seçimlerden korktuğunu belirtiyor. Salvini’nin Avrupa Parlamentosu seçimleri ile başlayan yükselişinin zayıflayacağına yönelik beklentiler İtalya gibi bir parlamenter cumhuriyetin anayasasını göz ardı etti. Zira hükümeti seçmen değil, Parlamento üyeleri kuruyor. Dahası, koalisyonun ömrü, farklı siyasi dokular nedeniyle ve koalisyonun küçük ortağının çok fazla siyasi avantaj sağlamasından dolayı neredeyse bitmiş bir oyun gibi. Mayıs’taki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Kuzey Ligi oylarını ikiye katlarken, Beş Yıldız Hareketi desteğinin yaklaşık yüzde 50’sini kaybetmişti. Ancak yine de, Beş Yıldız - Kuzey Ligi hükümeti İtalyan halkının çoğunluğu tarafından seviliyor.

Kuzey Ligi ve Beş Yıldız destekçileri krizin nedeni hakkında farklı hikayeler anlatıyor. Salvini, sözde siyasi anlaşmanın durması nedeniyle ihanete uğradığını söylerken, mukabilinde Beş Yıldız lideri Luigi Di Maio ise bunun İtalya’yı tek başına yönetebilmek için yeniden seçimlere gitme bahanesi olduğunu savunuyor. Daha çok bir roman örgüsüne benzeyen bu konu ülkede gerçek bir değişimi hisseden İtalya halkını da kızdırıyor.

Başbakan Conte, önceki koalisyon hükümetinde zayıf bir oyuncu olarak algılansa da, yeni hükümete güçlü bir Başbakan olarak başladı. Yeni kabinesini açıklayan Conte, medyanın “dünyanın en çılgın krizi” olarak tanımladığı krize son verdi. Krizin başlangıcında güçsüz olduğu düşünülen Conte, yeni bir çoğunluğu bir araya getirme ve erken seçimlerin önüne geçme konusundaki şiddetli tartışmalarda baskın çıkarak Salvini’nin aşırı sağcı partisini geçici olarak muhalefet konumuna düşürdü. Conte 9 Eylül’de yeni kurulan kabinesini nihai güven oylamasını almak üzere Senato’ya sunarak göreve başladı. Bazı Demokratik Partili siyasilerin ileri sürdüğü gibi, siyasetten, mülteci politikasından ve bankacıların ve ekonomi lobilerinin serbest geçişinden geri adım atmanın zor olacağı aşikâr. İtalya’nın havası değişmediği gibi, Salvini’nin arkasında hala güçlü bir halk desteği var. Bu Başbakan Conte’nin hem İtalya’da hem de Avrupa’da karşı karşıya kaldığı büyük bir meydan okumadır.