Japonya’nın Refah Küresi hayali, Çin’in küresel genişleme stratejisiyle paralellik taşıyor

Dr. Mehmet Akif Soysal.
Dr. Mehmet Akif Soysal.

İkinci Dünya Savaşı’na giden olaylar zincirinde ekonomik süreci incelemek bugüne ışık tutabilir mi bilinmez. Ancak bir gerçek var ki devlet akılları tarihler boyu saklanır. Genetik değişim zordur. Bu nedenle tarih tekerrür edebilir.

26 Temmuz 1941’de ABD hükümeti Birleşik Devletler’deki Japonlara ait finansal varlıkları dondurdu. Amerikalı tüccarlar artık Japon işletmelerinden ve firmalarından dolar kabul etmeyerek neredeyse tüm ticareti durdurdu.

Bunun evvelinde Japonya'nın kurduğu ittifaklar ve Fransız Çinhindi'ne saldırmasına tepki olarak 26 Eylül 1940’ta hurda demir malzemelere ABD tarafından ambargo koyulmuştu. Uçaklar ve metaller üzerine birkaç yıl evvel konan ambargolar etkisizdi çünkü Japonya bu malları önceden stoklayabiliyor ya da başka yollarla tedarik edebiliyordu.

Bu ambargo, Japonya'nın hedeflerine doğru politikalarını frenledi ama geciktirmedi. Çünkü Japonya kurduğu modern ve yenilikçi sanayisi ile 1880’lerden itibaren geçen yaklaşık 50 senede sanayi tekniklerini öğrenmiş ve hurda metali sivil üretimden askeri üretime yönlendirme kapasitesine sahipti.

Ancak Japonya'nın kendisi için tedarik edemediği tek mal petroldü ve Japonya, Kaliforniya'nın en büyük dış petrol tüketicisiydi.

ABD petrolünü dolar veya altın ile satacağını deklare ederken Japonya’nın dolarlarına el konması ve Japon altınlarına karşı doları konvertibl etmemesi her şeyi kilitliyordu.

Büyük Doğu Asya Refah Küresi (GEACPS)

İkinci Dünya Savaşı sırasında (1939-45), Asya-Pasifik bölgesinde Japon kontrolü altında birleşik ve kendi kendine yeten bir bloktan oluşan Japon ideasıdır. GEACPS, Ağustos 1940'ta Japon Dışişleri Bakanı Yōsuke Matsuoka tarafından kamuoyuna resmen duyuruldu. Duyuruda, Asya'nın ekonomik, siyasi ve askeri olarak birleştirilmesini öngören “Asyalılar için Asya” fikri şeklinde tanıtıldı.

Dönemin sömürge anlayışı ile değerlendirince GEACPS fikri; Japon liderlerin doğal kaynakları güvence altına almak ve Japonya'nın topraklarını, ordusunu ve ekonomisini genişletmek konusunda attığı adımdır diyebiliriz.

Bu fikre altlık olarak şunu da ifade edebiliriz; Batılıların, Asyalılara karşı ırksal ve etnik önyargıları nedeniyle Japonlar kendilerine adaletsiz davranıldığına inanıyor ve Batı'nın Asya ülkelerini sömürgeleştirmesine ve ABD ve diğer Batı ülkelerinde Asyalılara karşı ayrımcı yasalara ve duygulara tepki duyuyorlardı.

Bu minvalde, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası uzlaşmayı başlatan Paris Barış Konferansı'ndaki müzakereler sırasında Japonya'nın Batılı güçlerden gördüğü muamele, Japon liderleri ülkelerinin eşit olarak görülmediği konusunda daha da ikna etti.

Pearl-Harbour baskını

Sürecin sonunda hepinizin aşina olduğu baskın işte bu süreçten hemen sonra gerçekleşti; 7 Aralık 1941 sabahı savaşı başlatan pim çekildi.

Yukarıda kısaca özetlediğimiz haliyle ABD-Japonya yakın tarihi birçok noktada günümüzün ABD-Çin ilişkilerini anımsatmakta hatta paralellik göstermektedir.

ABD tarafından köşeye sıkıştırılan Japonya’nın yerine Çin yine çok paralellik gösteren genişleme politikalarına adını koymamış olsa dahi Japonya’nın GEACPS ideolojisi benzeri bir düzeni oluşturmaktadır.

Japonya’nın o günkü koşullarda temelde maden olarak petrole ihtiyacı kritikken, bugün Çin enerji açısından nispeten daha rahat. Fakat tüm dünya için esas mesele “Nadir Toprak Elementleri” ki Çin bu kaynakları ABD’den evvel kontrol altına almayı başardı.

Çin kendi refah küresini hızla yaratıyor

ABD Japonya örneğinde olduğu gibi ilk adımını (bir nevi ambargo) neredeyse malın iki katına varan gümrük vergileri ile attı. Çin buna karşılık sözde gümrük vergilerini artırarak gerçekte ise bir sabah ansızın ABD Borçlanma Senetleri olan tahvilleri satarak gözdağı verdi.

ABD buna karşılık şimdilik geri vites yaptı. Zira ilk adımında stratejik hatalar vardı. Japonya ve Güney Kore’yi yüksek tarifelerle Çin’in yanına itmişti.

Türkiye’nin bu süreci doğru okuyan bir hükümeti var, bu net. Ancak işler kaba kuvvete dönecekse yıkım tüm dünya için kayıplarla dolu olacaktır. Umarım tarihten ders çıkarabilen liderler etkin rol alır ve en kötü barışın, en iyi savaştan yeğ olduğu akla gelir.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.