Makul yöneticinin tarih felsefesi

'Geçmişçi ve gelecekçi insanlardan oluşan iki parçalı bir toplum olduk.'
'Geçmişçi ve gelecekçi insanlardan oluşan iki parçalı bir toplum olduk.'

Yöneticinin ciddi bir tarih felsefesi yoksa, yıldızı çabuk söner. Çin tarihinin İbn Haldun’u sayabileceğimiz Sima Gian (MÖ 145-90) da yükseliş ve düşüşün yasalarına kafa yormuş ve “erdemin yükseliş ve düşüş kuramı”nı geliştirmişti. Bu kurama göre, devlet ve şirketler temel bir erdemle yükseliyor, o erdemin içinin boşalmasıyla da düşüyorlar.

Z Raporu yazılarımın bir kısmını Makul Yönetici başlığı ile yayınlamıştım.1 Alt başlığı “Çağdaş Bir Fütüvvetnâme” idi. Şimdi son iki yıldaki yazılar baskıya hazırlanıyor: Makul Yönetici 2: Tarihten Alınan Dersler. Temel iddiam şu: Yöneticinin ciddi bir tarih felsefesi yoksa, geçmişten esaslı bir ders almıyorsa, yıldızı çabuk söner. Mehter marşıyla yükselir, İzmir marşıyla geri döner. Kitabın arka kapak yazısını paylaşırsam, muhtevayı hatırlamakta zorlanmazsınız: “Makul yöneticiler, tarihte geçmişi değil geleceği ararlar. Şirket veya devlet, başarılı örgütler öncelikle rakiplerini değil, kendilerini yenmeye çalışırlar. Bunun için mutlaka bir disiplin kültürü geliştirirler. Hesiod’dan İbn Haldun’a, Hammurabi’den Honda’ya, Tolstoy’dan Schumacher’e kadar sayısız filozof, yönetici ve bilge bu temel gerçeği dillendirdi. Kitapta bunların yanı sıra Simyacı’dan Ütopya’ya, Kutadgu Bilig’den Bhagavad Gita’ya, Oğuznâme’den Gülistan ve Bostan’a kadar birçok hikmet kaynağından zaman üstü yönetim ilkeleri bulacaksınız.”

Burada ve Bugünde yaşamak!

Tarih geçmişte yaşadıklarımız olmaktan çıkar, gelecekte yaşamayı düşlediklerimize dönüşür. Bilim olarak Tarih ise bu yönüyle bütün toplum bilimlerinin (sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji..) temelini oluşturur. Management hariç!..
Tarih geçmişte yaşadıklarımız olmaktan çıkar, gelecekte yaşamayı düşlediklerimize dönüşür. Bilim olarak Tarih ise bu yönüyle bütün toplum bilimlerinin (sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji..) temelini oluşturur. Management hariç!..

Yazılarımda bugünü düne bağlamak; dünü bugünde yaşatmak istiyorum. Gerekçem kısa ve net: Geçmişçi ve gelecekçi insanlardan oluşan iki parçalı bir toplum olduk. Ülkemizin yarısı bugünde yaşıyor ama burada yaşamıyor. Diğer yarısı ise burada yaşıyor ama bugünde yaşamıyor. Bu psikoloji şirketlerimizin de, devletimizin de yönetilme biçimini olumsuz etkiliyor. Örgütlerimizi büyüttükçe, işbirliği yapageldiğimiz insanlarla bakış ve anlayış farkımız derinleşiyor, etrafımızı küçültmeye başlıyoruz. Küçülen insanlarla da büyümüş şirketleri veya devleti yönetmek imkânsızlaşıyor.

Tarih böyle “hikâyelerle” dopdolu olduğu hâlde, asla ibret almıyoruz. Cehaletin kibir ve inadı kesintisiz sürüp gidiyor. Tarihçiler, geçmişteki olay, süreç ve insanlar hakkında üç temel soru sorarlar: Ne oldu, nasıl oldu, niçin (öyle) oldu? Ama bu sorulara verdikleri en nesnel cevaplar bile ancak bir tür hikâye oluşturur. Bilim olarak tarih (history), söz konusu hikâyeyi (story) keşfeder (discover: örtüsünü sıyırır) veya keşfettiği kadarına tarihçinin kendi uydurduğunu ilave eder.2 Dolayısıyla, tarihten alınacak dersler, geçmişte “gerçekte” ne olduğundan daha fazla önem kazanır. Tarih geçmişte yaşadıklarımız olmaktan çıkar, gelecekte yaşamayı düşlediklerimize dönüşür. Bilim olarak Tarih ise bu yönüyle bütün toplum bilimlerinin (sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji..) temelini oluşturur. Management hariç!..

Management yahut Yönetimbilim (YB), benim talebelik yıllarımda “sevk ve idare” adıyla anılırdı. Ben iki yaşındayken kurulan Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE), başlığının ima ettiği “kamu yönetimi” kadar, özel sektörün akılcı yönetimine dair modern bilgileri de Türkiye’ye taşıma misyonunu üstlenmişti. Pek tabii, asıl modern management misyonerimiz Harvard Üniversitesi ile Ford Vakfı’nın desteğiyle kurulan, İÜ İktisat Fakültesi bünyesindeki İşletme İktisadı Enstitüsü idi.

Sonradan talebesi olacağım Robert Kolej Yüksek Okulu’nu da (Boğaziçi Üniversitesi) unutmadan diyebiliriz ki, bu yıllarda, Batı dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de management demek, örgüt yönetimine dair yeni bilgiler demekti; tarihe bakmak pek umut verici değildi. Gerçi ABD ve Avrupa’da tek tük yönetim hocaları, tarihe ve insan bilimlerine (humanities) müracaatla egemen “mühendislik mantığının” dengelenmesi gerektiğini söylüyor; örgüt kuramının “tarihsel analize” muhtaç olduğunu belirtiyorlardı.3 Fakat bu istisnaî uyarılar, adeta dağda verilen vaazlardı; şehirli yöneticilerin kulağına ulaşmaları zordu. İsteksiz akademisyenleri de yoruyordu.

1.Mustafa Özel: Makul Yönetici: Çağdaş Bir Fütüvvetnâme, İstanbul: Al Baraka Yayıncılık, 2019.

2.Alun Munslow: “Historical Explanation,” The Routledge Companion to Historical Studies, ed. A. Munslow, London: Routledge, 2006, s. 151.

3.Behlül Üsdiken ve Matthias Kipping: History in Management and Organization Studies: From Margin to Mainstream, New York: Routledge, 2021, s. 6.

Devamı Z Raporu 37.Sayısında