Medya ve yeni güç dengesi büyük oyun ve yeni kurallar

Pierre Chıartano.
Pierre Chıartano.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika, dünya güçlerinin kendilerini nasıl yeniden yapılandırdığını görmek için ideal bir kümes. Eski parlamenter demokrasiler neredeyse kontrolden çıkan küreselleşme karşısında hızlı tepki verecek yapıya sahip değil.

Geçenlerde Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’ın bir röportajında dediği gibi, 200 yıllık hizmetten sonra parlamenter geleneğin ya çöpe atılması ya da yeni ihtiyaçlara cevap verebilmek için yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Eski ve yavaş geleneklerden sıyrılmalı. İhtiyacımız olan şey hızlı demokrasi. Bu aynı zamanda daha az demokratik olabilir. Parlamenter demokrasinin temel direklerinden olan bağımsız gazetecilik örneğinde olduğu gibi eski demokrasi bekçiliği görevi yitip gitmekte olduğu için artık faydalı da olmaktan çıkan ve hatta bu yeni hızlı-demokrasi sisteminin uygulanması önünde engel olabilir. Özgür gazeteciliğin aslında bir oksimoron olduğunu söyleyebiliriz çünkü gerçekte yoktur. Anglo Amerikan dünyasında özgür gazeteciliğin yaşaması mümkündür çünkü toplum hükümetten daha güçlüdür. Ancak Avrupa’da devlet hala güçlüdür ve yandaş gazetecilik tıpkı bağımsız medya gibi görünür çünkü farklı çıkar gruplarının seslerini yansıtır ancak hiçbiri gerçekten özgür değildir.

Seyrek olarak bağımsız gazetecilik örneklerini bulmak mümkündür ancak bunlar çok uzun süre dayanamaz ve toplumlarında elle tutulur değişiklikler yapamadan yok olurlar. Örneğin El Cezire, Ortadoğu’da bir kamuoyu uyanışı yaratıyordu ki, 2011’de kurucusu olan Katar Emiri Hamad bin Khalifa al-Thani’nin politik oyunlarına boyun eğmek ve tüm saygınlığını yitirmek durumunda kaldı. Hala gerçekleri yazmak için hayatlarını ortaya koyan cesur gazeteciler ve bunları basacak bağımsız yayıncılar da bulunuyor. Küreselleşme, ulus ve demokrasinin bir arada varolamayacağını söyleyebiliriz. Birisi pes etmek zorunda. Küreselleşme ise durdurulamaz. Şimdi tekrar kümese dönelim ve bu yeni trendi anlamak için neden kilit önem taşıdığına bakalım. MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) ülkeleri, Avrupa ve Batılı güçlerin kirli oyunlarını fazlaca gizlenmeden oynayabildikleri bir arka bahçe niteliği taşıyor. Batının gerçek yüzünü MENA’da görebilirsiniz. Peki bu yeni global trendin sonunda demokrasi nasıl bir şekil alacak? Ne yazık ki Ortadoğulu politikacılarda eski rejim tarzındaki yönetimlere dönüşe yeşil ışık yakılmış gibi bir yanlış anlaşılma var. Batılı ülkelerde bile bunun istikrar sağlayamayacağı ve güçsüz değerlerin ışığında ve yabancı düşmanlığının geri dönmesiyle ancak politik belirsizliğin hakim olacağı görünüyor.

Ortadoğu.
Ortadoğu.

Türkiye bir dizi büyük terör saldırısıyla sarsılıyor. Tunus güvenlik güçleri ise DAEŞ çetelerine yönelik saldırılarında ilk başarısını elde etti ve Libya sınırında kaçakçılık ve cıhatçılara insan kaynağı sağlayan Ben Guardene’deki hücrelere baskın yaptı. Birkaç hafta önce Irak mahkemesi Tikrit’teki 1700 kişinin can verdiği Camp Speicher katliamında yer alan DAEŞ ve kışkırtan yerel kişiler aleyhine 40 idam cezası verdi. Suriye, diktatör Esad’ın yardımına giden Rusya nedeniyle eskisinden daha çok sivil kaybı yaşıyor. ABD ise Ortadoğu’dan ayrılmadan önce bu bölgedeki güç dengesinin istikrara kavuşmasını istiyor. Washington aynı anda birden çok şey başarmak istiyor: Suudi Arabistan ve Vahabi örgütlerin İslam dünyasındaki etkisini sınırlamak; Tahran’a rasyonel bir politik aktör olarak kredi açarken, güvenliğini sağlarken İsrail’in buna tepkisini sınırlamak; Türkiye’yi tekrar Müslüman ülkeler için bir model olması amacıyla uluslararası çerçevenin içine doğru çekmek. ABD, Rusya’nın bölgesel gücünü kullanarak Suriye’nin istikrara kavuşmasını ama aynı zamanda Moskova’nın enerji ihtiyaçları nedeniyle Avrupa üzerinde kötü etkide bulunmamasını istiyor. Kısacası ABD gözünü Asya’ya dikmeden önce yakın doğudaki hegemonyasını güçlendirmek durumunda. Washington’ın Çin ile bile daha karmaşık bir Kennan doktrini, bir çeşit ayna politikası geliştirmek durumunda. Bu Büyük Ortadoğu Planı için ABD’nin yapması gerekenlerin listesinde yer alan konulardan bazıları ve bunun içinde Afganistan/Pakistan sorunu yer almıyor. Zaten bu başka bir yazının konusu olabilecek kadar derin bir konu.

Sorun listesi sadece bir taslak olarak yardımcı olabilecek başlıkları taşımaktadır.
Sorun listesi sadece bir taslak olarak yardımcı olabilecek başlıkları taşımaktadır.

Acil konular listesinden fazla uzaklaşmadan, Libya sorununun çözülmekten uzak olduğunu ve eski post-kolonyal diplomasi ve etkilerin tekrar gündemde olduğunu söylemek mümkün. İtalya’nın çıkarları diğer Avrupalı müttefikleri olan Fransız ve İngilizlerinkiler ile çatışıyor: Paris ve Londra’nın yarattığı felaketi düzeltmek İtalya’ya kalmış görünüyor. Paris ve Londra, yakın tarihin en kötü değiştirme operasyonunda Muammer Kaddafi rejimini yıktı ancak bu Obama tarafından bile Independent’e verilen bir mülakatta Paris ve Londra’nın Libya’da yaptığı boş gösteri olarak nitelendi. Washington geleneksel olarak İtalya ile yakındır, çünkü Roma’yı Güney Akdeniz’deki ABD çıkarları açısından uygulamada zayıf olsa bile faydalı olarak görür. ABD, 1956’daki Süveyş krizinin gösterdiği gibi eski Avrupa’nın kolonyal yaklaşımını pek sevmez. Tarihin öğrettiği gibi Amerika, mal ve hizmetlerini satmak için demokrasilerle muhatap olmak ister. ABD stratejik düşünür ve küçük işlerle ilgilenmez. ABD’nin Asya’ya yönelmesiyle İtalya yetim kalacaktır. Sorun listesi sadece bir taslak olarak yardımcı olabilecek başlıkları taşımaktadır.

Bunlar, uzmanların MENA diye ifade ettikleri politika alanındaki gerçeklerin anlık görüntülerinden oluşmaktadır. Her bir aktörün aynı anda farklı oyunlar ve roller oynadığı bir gerçeklik. Örneğin, Irak’ta müttefik, Suriye’de rakipler olanlar gibi.

2011’de Amerika’nın Büyük Ortadoğu Planı’ndan uzaklaştığını bir makalemde belirtmiştim. Herşey güç kullanılan ve bir niyetle yapılan seçimlerin mantıklı sonucu gibi görünüyordu. Washington’ın kasalarını boşaltan ekonomik ve finansal krizin zorlaması, Çin’in Asya’daki genişlemesini durdurma ihtiyacı ve ABD’nin Pekin’in bir deniz gücü olarak ortaya çıkmasına izin veremeyecek olması. Öte yandan İsrail, eski diktatörlerden arınmış bir Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yeni jeopolitik geometriler konusunda fikir üretmekten geri kalmadı.

Artık Irak ve Afganistan gibi askeri müdahalelerden uzak durmak isteyen ve Akdeniz çanağında güvenli bir pozisyon alan ABD yerine yeni müttefik bulma projesini hayata geçiriyor. Ancak bu arayışında bir şeyler yanlış gidiyor. Recep Tayyip Erdoğan, halk desteği ve Ankara-Washington-Berlin üç ayağı üzerine oturan yeni dış politikası sayesinde bu projeye direndi. Beşar Esad da Putin ve arkadaşları (Iran ve Hizbullah) sayesinde direndi. Riyad ise her ne kadar savaş tehditlerinde bulunsa bile askeri olarak çok zayıf ve bütçesini finanse edebilmek için borç almak zorunda. Mısır’ın diktatör Devlet Başkanı Sisi ise İtalyan araştırmacı Giulio Regeni’nin işkenceyle ölümü de dahil olmak üzere bir dizi sorunla başbaşa ve kendisini işe yaramaz silahlar almaya zorlayan kötü arkadaşları bataklığa saplandığında kendisini ilk terkedecekler arasında. Nihai olarak Obama, İngiliz dostlarının Libya’da saplandıkları bataklık hakkında söyledikleri çok şey ifade ediyor. Bu bataklık hakkında medya hiç konuşmuyor çünkü insanların bilme hakkı yok ve özgür bilgi daha da azalacak.