Trump tüm dünyaya vergi duvarı örüyor, Çin nadir element kozunu masaya sürdü

Arşiv.
Arşiv.

Trump, 2 Nisan’da kendi deyimiyle “Kurtuluş Günü”nde; dünyadaki her ülke için ayrı ayrı hesaplanan, karşılıklı olarak nitelendirdiği, yüzde 10 ila 50 arasında değişen tarifeleri duyurdu. İkili ticaret açıklarını bitirmek amacıyla hazırlandığı açıklanan liste ile Trump, gümrük tarifelerini ticaret politikasının merkezine yerleştirirken tüm ülkelerden ithal edilen neredeyse tüm ürünlere kapsamlı tarifeler duyurdu. Kanada ve Meksika’ya uyguladığı tarifelerdeki gibi 90 günlük bir erteleme de duyuran Trump, ilk aşamada ülkelere pazarlığa açık olduğu mesajını da vermiş oldu.

Trump dünyayı vergiye boğdu

Adaylık sürecinde gümrük tarifelerini kampanyasının merkezine yerleştiren ve müttefiklerini kendilerini sömürmekle suçlayan Trump, göreve gelir gelmez Meksika ve Kanada’dan gelen tüm ürünlere yüzde 25, Çin’den gelen ürünlere ise yüzde 10 gümrük vergisi getiren kararı imzaladı. Kanada’dan ithal edilen enerji ürünleri için yüzde 10’luk özel bir tarifeyi de duyuran Trump, aynı ay çelik ve alüminyum ithalatına yüzde 25 vergi getiren kararı da onayladı. ABD yurtdışından gelen otomobillere yüzde 25 vergi uygulanacağını da duyururken, düzenlemeler ile hazineye yıllık 600 milyar dolar katkı sağlanacağını belirtti.

Daha agresif bir hamle ile Kurtuluş Günü olarak nitelendirdiği 2 Nisan’da tüm ithal ürünlere yüzde 10 oranında genel bir gümrük vergisi uygulayacağını ve 57 ticaret ortağına yönelik daha yüksek oranlı tarifeleri devreye alacağını açıklayan Trump, Çin’in misilleme yanıtı ile bu ülkeye yönelik bazı ürünlerdeki vergileri yüzde 104’e kadar yükseltti. Pekin yönetimi ise ABD ürünlerine yüzde 84 oranında ek vergi getirerek, bazı ABD’li şirketleri kara listeye aldı.

Çin’in hamlesi ardından Beyaz Saray’dan yapılan yeni açıklama ile Çin ithalatına uygulanacak gümrük vergisi oranı yüzde 125’e çıkarılırken, diğer ülkelere uygulanacak gümrük vergileri için 90 günlük erteleme kabul edildi. Trump ise son yaptığı açıklama ile ülkelerle müzakerelere açık olacağını, vergilere misilleme yapmayan ülkelere Temmuz’a kadar yüzde 10’luk verginin geçerli olacağını, ancak Çin’e yönelik gümrük vergisi oranını yüzde 145’e yükselttiklerini söyledi. Böylece Beyaz Saray’ın da açıkladığı gibi Çin’den ithal edilen bazı ürünlere uygulanacak gümrük vergileri, önceki tarifelerle beraber yüzde 245’e ulaştı.

Özel formülle hesaplandı

  • Trump açıkladığı kararların ardından piyasalardaki çöküşün de etkisiyle Çin’e yönelik vergilerden akıllı telefonları, bilgisayarları, çipleri ve diğer elektronik ürünleri muaf tutulacağı bilgisini kamuoyuyla paylaştı.

Trump’ın tarife savaşlarının en şiddetli gününde açıkladığı gümrük vergileri ise özel bir formüle göre hesaplandı. Buna göre ABD’nin her ülkeye uygulayacağı vergi oranı için ABD’nin bu ülkeyle olan ticaret açığı, o ülkeden yapılan toplam mal ithalatına bölündükten sonra sonucun ikiye bölünmesi ile elde edildi.

ABD Ticaret Temsilciliği de tarife oranlarının nasıl hesaplandığı ile ilgili açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Karşılıklı gümrük tarifeleri, ABD ile her bir ticaret ortağı arasındaki ikili ticaret açıklarını dengeleyecek tarife oranları esas alınarak hesaplanır. Bu hesaplama kalıcı ticaret açıklarının ticaretin dengelenmesini engelleyen tarife ve tarife dışı unsurların birleşiminden kaynaklandığı varsayımına dayanır. Gümrük tarifeleri, ithalatı doğrudan azaltarak işlerlik kazanır.”

Çin geri adım atmıyor

Çin Trump’ın yüzde 104’lük gümrük vergisine önce ABD’ye yönelik tarifeyi yüzde 34’ten yüzde 84’e çıkararak, ayrıca 50 milyar dolarlık hazine tahvili satarak yanıt verdi. Son olarak ABD’nin vergileri yüzde 145’e çıkarması karşısında Pekin yönetimi vergileri yüzde 125’e yükseltti ve Trump’ın daha ileri hamlelerine yanıt verilmeyeceğini duyurdu.

ABD’nin artan tarifelerine daha fazla yanıt vermeyeceğini duyuran Çin’in bu süreçte yaptığı en önemli hamle ise nadir element ihracını yasaklaması oldu. Elektrikli araçlar, temiz enerji ve bilgisayarların en önemli bileşeni olan bu elementlerin madenciliği ve işlenmesinde Çin’in önemli bir hakimiyeti bulunuyor. İhracat kesintisinin 2 aydan fazla sürmesi halinde mevcut stokların tükeneceği varsayılırken, böyle bir durum dünyayı yeni bir çip krizine sürükleyebilir.

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun 2024 verileri, Çin’in nadir toprak elementleri piyasasındaki sarsılmaz liderliğini gözler önüne seriyor. Çin, dünya genelindeki nadir element üretiminin yaklaşık yüzde 69’unu tek başına gerçekleştirirken, 90 milyon tonluk küresel rezervin neredeyse yarısını elinde bulunduruyor. Listede Çin’i, sırasıyla 21 milyon tonla Brezilya, 6,9 milyon tonla Hindistan, 5,7 milyon tonla Avustralya, 3,8 milyon tonla Rusya ve 3,5 milyon tonluk rezerviyle Vietnam takip ediyor. Ancak bu ülkeler, Çin’in hakimiyetini sarsmaya henüz çok uzak. Daha da çarpıcısı Çin, küresel ölçekte nadir toprak elementlerinin işlenmesinde yüzde 90’lık bir kapasiteye sahip. Başta temiz enerji ve yüksek teknoloji olmak üzere pek çok stratejik sektör, bu nedenle Pekin’e ciddi ölçüde bağımlı durumda.

Seçilmiş ülkelere göre ABD tarifeleri.
Seçilmiş ülkelere göre ABD tarifeleri.

Kimin ne kozu var?

Sibel Karabel.
Sibel Karabel.

Trump’ın ikinci iktidarı sonrasında dış ticaret açıklarını bitirmek ve üretimi yeniden ABD’ye döndürmek amacıyla başlattığı ticaret savaşları küresel ticaret sistemini de tehdit ediyor. İkinci Dünya Savaşı ardından yine ABD öncülüğünde başlatılan kurala dayalı küresel düzene yönelik bu hamle ise hem ABD hem de küresel ekonomiye zarar verecek bir değişimin başladığını gösteriyor. Müzakerelerin sonuç vermemesi halinde hem Çin hem ABD tedarik zincirlerinde değişime gitmek zorunda kalacak.

ABD’nin 1995-2025 arası dönemde ticaret açıklarının GSYİH’sinin yüzde 3 ila 4’ü arasında olduğu gösteren araştırmaların olduğunu ve kamu borçlarının da çok yüksek seviyede olduğunu söyleyen İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sibel Karabel’e göre ABD’nin bu hamlesinin ardında kâr elde etmek istemesi de yatıyor.

Bazı araştırmalara göre ABD’nin misillemeler yapılmadan önce diğer etmenler dışarıda bırakıldığı takdirde önümüzdeki 10 sene tarifelerden yaklaşık 2,9 trilyon dolar kâr elde edilebileceği öngörülüyor

şeklinde konuşan Karabel, buna rağmen Çin’in ABD’nin dış ticaretindeki payı azalsa da bağımlılığının azalmadığı ifade ediyor.

ABD tahvil piyasası (milyar dolar)
ABD tahvil piyasası (milyar dolar)

Çin’in 2012’den sonra katma değeri yüksek, ihracata bağımlılığı azalan ve iç tüketimi artıran bir büyüme modeline geçtiğini belirten Karabel, ilk tarife savaşları sonrasında tedarik zincirinde kırılmaların olduğunu ve Çin’in arka kapısı olarak değerlendirilen Vietnam’a da yüksek tarifelerin belirlenmesinde bu durumun belirleyici olduğunu ifade ediyor.

Karabel, Çin ile ABD arasındaki ekonomik gerilimin sürdürülebilir bir çizgide ilerlemediğini belirterek, taraflar arasında müzakere beklentisinin giderek arttığını söylerken, karşılıklı bağımlılığın yüksek olduğu bu süreçte, hangi tarafın daha çok zarar göreceği sorusunun giderek daha kritik hale geldiğini belirtiyor.

  • Çin’in elindeki en önemli kozlardan birinin nadir toprak elementleri olduğunu belirten Karabel, bu unsurların savunma ve iletişim teknolojileri açısından kritik rol oynadığını, Çin’in daha önce bu elementlerin ihracatını kısıtladığını vurgulayarak, bu durumun ABD’nin yumuşak karnı olduğunu ifade ediyor.

Stratejik alanlardaki üretimin büyük ölçüde Çin’e kaydığını kaydeden Karabel, ABD’nin bu üretimi kendi topraklarına kaydırmasının fizibilite çalışmaları gerektiren, oldukça zor bir süreç olduğunu da sözlerine ekliyor.

Resesyon olasılığı yüksek

Dr. Hakan Çınar.
Dr. Hakan Çınar.

Karabel’in de ifade ettiği gibi Trump’ın başlattığı ticaret savaşlarında mevcut tarifelerin sürdürülebilir olmadığını yineleyen DIŞ- YÖNDER Başkanı Dr. Hakan Çınar ise ABD’nin agresif hamlelerinin küresel ekonomik dengeyi sarsarak resesyon riskini artırdığını belirtiyor. “Atılan adımlar, ABD’nin ortalama tarife oranını yüzde 42,5’e çıkararak 1909’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşmasına neden oldu. Bu gelişme ardından ABD’nin 2025 yılı büyüme tahmini yüzde 2,2’den yüzde 1,4’e düşürüldü ve böylece önümüzdeki 12 ayda resesyon olasılığı yüzde 45’e yükseldi” şeklinde konuşan Çınar, bazı finans kuruluşlarının da resesyon olasılığını yüzde 60’lara kadar çıkardığını hatırlattı.

Uluslararası Para Fonu (IMF), küresel bir resesyon öngörmemekle birlikte, büyüme tahminlerinde önemli düşüşler ve bazı ülkelerde enflasyon artışları beklediğini belirtirken, Çınar, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün ABD ile Çin arasındaki ticaret hacminin yüzde 80 oranında azalmasını ve küresel ticaretin iki ayrı blok haline bölünmesini öngördüğünü söyleyerek, bunun çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ifade ediyor.

Ticaret savaşları kur savaşı’na döner mi ?

ABD’nin Çin’e yönelik artırdığı tarifelerle tırmanan ticaret gerilimi, küresel ekonomide belirsizlik rüzgârlarını estirirken, yatırımcıların klasik sığınağı olan ABD Hazine tahvillerinde beklenmedik satışlara neden oldu.

Trump’ın tarife artışlarını duyurması ardından 10 yıllık ABD tahvil faizleri 50 baz puanlık bir artışla yüzde 4,49’a yükselerek, 2001’den bu yana en keskin haftalık artışı kaydetti. ABD basınında çıkan haberlere göre ABD Hazine Bakanlığı’nın bu yıl yaklaşık 2 trilyon dolar yeni borçlanma ve 8 trilyon dolarlık mevcut tahvilleri yenileme ihtiyacı var. Faizlerdeki her 1 baz puanlık artış ise hükümete yaklaşık 100 milyar dolara mal oluyor.

  • Çin’in elinde bulunan 760 milyar dolarlık ABD Hazine tahvili, onu Japonya’nın ardından Washington’un en büyük ikinci kreditörü konumuna getiriyor.

Peki Çin, elindeki devasa tahvil stoğunu satarak ABD finansal sistemine karşı zarar verebilir mi? Uzmanlara göre bu olasılık düşük ama göz ardı edilemez. Çin’in böylesi bir adımı ise yalnızca ABD ekonomisini değil, küresel piyasa dengelerini de derinden sarsabilir. Son gelişmeler ile ticaret savaşlarının kur savaşlarına yol açıp açmayacağı da merak ediliyor. Son yıllarda giderek tırmanan tarife savaşlarının, sadece ticaret akışlarını değil, döviz piyasalarını da doğrudan etkilediğini, özellikle büyük ekonomiler arasında karşılıklı olarak uygulanan gümrük vergilerinin, kur savaşlarının önünü açabilecek ciddi sonuçlar doğurabileceğini ifade eden DIŞYÖNDER Başkanı Halan Çınar; tarife savaşlarının, ülkelerin ithalatını pahalı hale getirerek yerli üretimi koruma amacına dayandığını, ancak bu durumun ticaret ortaklarıyla olan dengeleri bozacağını ve dış ticaret açığı bulunan ülkelerde döviz talebini artıracağını belirtiyor.

Bu sürecin sonucunda, ilgili ülkelerin para birimlerinde değer kaybı yaşanabileceğine dikkat çeken Çınar, merkez bankalarının ihracatı teşvik etmek ve ekonomik dengeyi korumak amacıyla döviz müdahalelerine başvurabileceğini belirtiyor. Bu tür müdahalelerin diğer ülkelerde rekabet baskısı yaratarak zincirleme bir etki oluşturduğunu vurgulayan Çınar, ABD ile Çin arasında geçmişte yaşanan gerginliklerin bu sürece örnek teşkil ettiğini söylüyor. ABD’nin Çin’e uyguladığı yüksek tarifelere karşılık olarak, Çin’in yuanı kontrollü biçimde zayıflatması “kur manipülasyonu” suçlamalarına neden olmuş, bu durum “rekabetçi devalüasyon” şeklinde tanımlanan kur savaşlarının ilk işareti olarak değerlendirilmişti.

Çınar, para birimlerinin kasıtlı olarak değersizleştirilmesinin uzun vadede küresel finansal istikrarı tehdit edebileceğine, ticaret ortaklarıyla ilişkileri zedeleyip sermaye hareketlerinde dengesizlik yaratabileceğine işaret ediyor. Sonuç olarak, doğrudan bir kur savaşının başlamasa bile, özellikle büyük ekonomiler arasında tarife savaşlarının döviz kurları üzerindeki baskıyı artırmasının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.

Türkiye ticaret şoklarından daha az etkilenecek

Her ülke için farklı tarife oranı açıklayan Trump, Türkiye’yi yüzde 10 oranında asgari vergi uygulanacak ülkelere dahil etti. 2024’te ABD’ye 16,4 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren Türkiye, bu ülkeden 16,2 milyar dolar ithalat gerçekleştirdi. Bu nedenle taraflar arasında dengeli bir dış ticaret bulunuyor.

  • Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise Türkiye’nin ekonomik yapısının dış ticarete bağımlılığının sınırlı olduğunu belirterek, küresel ticaret şoklarının Türkiye üzerindeki etkisinin diğer ülkelere kıyasla daha düşük olacağını söyledi.
Doç. Dr. Sabri Öz.
Doç. Dr. Sabri Öz.

Şimşek, “Türkiye’nin ihracata bağımlılığı benzer ülkelere düşük. GSYH’mizi üretirken ihracat bazlı değil, iç talep bazlı gitmişiz. Bize yansımaları başka ülkelere göre daha sınırlı olacak, çünkü bizde belirleyici olan iç pazardır” şeklinde konuşarak düşen petrol fiyatlarının da cari açık açısından olumlu olduğunu ifade etti.

Şimşek’in açıklamasının dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden BeTa İlim Derneği Başkanı Doç. Dr. Sabri Öz, Türkiye ekonomisinin tarihsel olarak iç talep ağırlıklı bir büyüme patikasına sahip olsa da bu durumun dış ticaretin ekonomi üzerindeki etkisinin sınırlı olduğu anlamına gelmediğini belirtiyor. Türkiye’nin dış ticarete olan bağımlılığının yalnızca rakamsal verilerle değil, üretim süreçleri üzerindeki etkileriyle değerlendirilmesi gerektiğini belirten Öz, Türkiye sanayisinin ihtiyaç duyduğu hammadde ve enerji ithalatında yaşanacak olası aksamaların üretimi doğrudan etkilediğini; bunun da hem ekonomik büyüme hem de istihdam üzerinde baskı yaratabileceğini ifade ediyor.

Öz,

Türkiye, son yıllarda lojistik altyapının geliştirilmesi, bölgesel ticaret anlaşmalarının genişletilmesi, yenilenebilir enerji yatırımları ve dijital dönüşüm çabaları gibi adımlarla, dışsal şoklara karşı daha dayanıklı bir yapı oluşturma potansiyeline sahiptir
Dr. Deniz İstikbal.
Dr. Deniz İstikbal.

şeklinde konuşarak; tüm bu gelişmelere rağmen, küresel ölçekte yaşanabilecek bir resesyon ya da tedarik zinciri kırılmasının, özellikle enerji, gıda ve teknoloji gibi stratejik sektörlerde Türkiye’yi doğrudan etkileyebileceğine dikkat çekiyor. İç pazarın büyüklüğü ve çeşitliliğinin önemli bir avantaj sunduğunu vurgulayan Öz, buna karşın ekonomik kırılganlıklara karşı dikkatli ve hazırlıklı olunması gerektiğini de hatırlatıyor.

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Deniz İstikbal ise Türkiye’nin 600 milyar dolarlık dış ticaret hacmiyle küresel ticaretten yüzde 1,2 pay aldığını ve dünya ekonomisinin yüzde 1,22'sini oluşturduğunu belirterek, Türkiye’nin ihracat merkezli bir ekonomi modelini inşa ettiğini ifade ediyor. “50 trilyon dolarlık bir pazarda ticaret yapan Türk firmalar total ürün hacminde yüzde 95'lik üretim kapasitesine sahip. 2008'den itibaren artan ticari korumacılık ise Türk firmaların pazar büyümesine tehdit oluşturuyor” şeklinde konuşan İstikbal’e göre özellikle gelişmiş ülke olma yolunda ihracat, doğal kaynak zenginliğinin sınırlı olduğu durumlarda bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor ve bu nedenle Türkiye üretmek ve ihracat yapmak zorunda.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.