Türkiye, Azerbaycan ve İran

Robert. M. Cutler.
Robert. M. Cutler.

Güney Kafkasya birbiri ardına yeni gelişmelere şahit oluyor. Yaşanan bir olay anlaşılıncaya, sindirilinceye ve (doğru veya yanlış) yorumlanıncaya kadar, halihazırda ulaşılmış bir anlayışın yeniden gözden geçirilmesini gerektiren başka olaylar bir dalga halinde onu takip ediyor. Bu noktada gerekli olan şey, eski kalıpları yeni olaylara uyarlamak yerine, yeni kalıpları tanıma kabiliyetidir. İran ve Azerbaycan arasındaki çatışmaya ilişkin son gelişmeler bunun iyi bir örneğidir. Ekim ayında yaşanan en bariz, hatta belki de hakkında en çok yorum yapılan gelişme, İran’ın Azerbaycan sınırında işgalden yeni kurtulan topraklarda yaptığı askeri tatbikatlar oldu. Söz konusu toprakları Ermeni silahlı kuvvetleri işgal ettiğinde hiçbir zaman böyle bir tatbikat yapmamış olan İran şimdi neden bunu yapıyor?

Bunun bir nedeni, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun İkinci Karabağ Savaşı’nın sonuçlarından duyduğu memnuniyetsizliktir. Nitekim savaşın sonuçlarından biri, İran’ın eskiden işgal altında olan topraklardan ve Ermenistan’dan geçerek Avrupa’ya uzanan uyuşturucu kaçakçılığı yolunun kapatılmış olmasıdır. 10 Kasım 2020’de Rusya’nın arabuluculuğunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının dokuzuncu maddesine göre, “Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin Sınır Muhafız Teşkilatı, [bu tür] ulaşım bağlantılarını denetlemekle yükümlüdür.” Rusya’nın bu rolüyle birlikte, Devrim Muhafızları’nın o büyük uyuşturucu kaçakçılığı rotası kesinlikle kapatılacaktı.

Bu uyuşturucu ticareti, İran’ın Nahçıvan ile Azerbaycan arasında Zengezur koridorunun yapımına karşı çıkmasının nedeni de olabilir. Aynı şekilde, Ermenistan-İran sınırında Rus kuvvetlerinin varlığı, Devrim Muhafızları’nın 30 yıldır Avrupa’ya uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ve Ermenistan’dan geçen bu ana yolun tamamen yok etmekle tehdit edecektir. Zira söz konusu uyuşturucu ticaretinden elde edilen para, diğer şeylerin yanında, Devrim Muhafızları’nın diğer ülkelerde kontrolü altında olan terör örgütlerinin ve gruplarının finansmanına harcanıyordu. Nitekim Hizbullah, uyuşturucu kaçakçılığını Batı Afrika’da önemli Lübnan diasporasından geçen bir rotaya kaydırdı.

İran hoşnutsuzluğunun nedeninin Azerbaycan’ın İsrail’le işbirliği ile ilgili olduğunu iddia etse de, bu bir bahane olup, gerçek nedeni Türkiye ile ilgili. Lübnanlı Şii alim Şeyh Subhi Tufeyli, bir TV röportajında, İran’ın yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın kendisine İran’ın “Türkiye’nin diğer Türk devletleriyle bağlarını koparmak” istediğini ve bu nedenle “Türkiye’nin önünde bir engel olsun diye” Ermenileri desteklediğini söylediğini belirtti.

Tahran, her zaman olduğu gibi Güney Kafkasya’da da İsrail sorununu alaycı bir tavırla manipüle ediyor. Ayrıca, Azerbaycan Ulusal Meclisi Milletvekili Zahid Oruç’a göre, 25’ten fazla İran bankası ve 400 şirket, uluslararası yaptırımlardan kaçmak için Ermeni işgali altındaki toprakları kullanıyordu.

İran geçmişte de Azerbaycan’ın egemenliğini tehdit eden girişimlerde bulunmuştu. Sözgelimi 1999 yılında, İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi, Azerbaycan’daki Kabala radar istasyonuyla ilgili bir konuşmasında, üssün kurulacağı bölgede “damarlarında İran kanı olan Şii Azerilerin” varlığına işaret ederek Bakü hükümetini tehdit etmişti. Ağustos 2011’de ise Firuzabadi şahsen, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i “aldırmadığı” ve “İslami kuralları yasaklamayı” bırakmadığı takdirde “karanlık bir gelecek” ile tehdit etti. Gerçek şu ki, Ermenistan İran’ın bir müttefiki ve dolayısıyla, Ermenistan gibi İran da İkinci Karabağ Savaşı’nın kaybedenidir. Bundan hiç memnun olmayan İran, Azerbaycan-Türkiye ittifakına her zaman karşı çıkacaktır.