Türkiye'nin istikrarını kurla tehdit ediyorlar

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) Sorumlu Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli gündemde olan faiz ve FETÖ şirketleri gibi konularda merak edilen Derin Ekonomi'nin sorularını cevaplandırdı.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) Sorumlu Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli gündemde olan faiz ve FETÖ şirketleri gibi konularda merak edilen Derin Ekonomi'nin sorularını cevaplandırdı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın işaret ettiği faiz lobisini Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli değerlendirdi. Canikli, Türkiye'de dalgalı kuru faiz için silah olarak kullandıklarını belirtti. Bu tehdidi dikkate almadıklarının altını çizen Başbakan Yardımcısı, Merkez Bankası'nın yapılan blöfleri gördüğünü ve faiz artırımına gitmediğini vurguladı.

Kamu bankalarının mevduat faiz oranlarını yüzde7,5 ile sınırlandırdınız. Böyle bir düzenleme özel bankalar içinde yapılabilir mi?

Oradaki sınırlandırma genel olarak kamu bankaları mevduatına verecekleri faizin sınırlandırması değil. Ciddi bir kamu mevduatı var kamu kuruluşlarının paraları var. Onlarda kamu bankalarında tutuluyor. Cumhurbaşkanımızın talimatına kadar kamu bankaları, kamu yatırımlarını çekmek için kamu mevduatını alabilmek için kendi aralarında yarışıyorlardı. Rekabet ediyorlardı ve faizde yükseliyordu. Bu da haliyle kredi fazilerindeki oranın yüksek olmasına sebep oluyordu ve buna yansıyordu. Cumhurbaşkanımızın talimatı oldu ve faize bir sınırlandırma getirildi. Bu oranda yüzde 7.5. Olay bu. Yoksa kamu bankalarının diğer normal mevduatlarına ödedikleri faize bir sınırlama getirilmesi gibi bir durum söz konusu değil. O olmaz zaten. Faiz piyasa şartlarında belirlenir. Aynı şey özel bankalar içinde geçerli. Onlarında mevduatlarına bir talimatla bir kararla bir müdahaleyle sınırlandırma getirilmesi söz konusu olamaz. Bankalarla görüşerek aşırı rekabetten vazgeçmelerini ve mevduatı çekmek için kendi aralarında böyle faizlei yükseltilmesine neden olacak şekilde bir yarışa girmemelerini sürekli tavsiye ediyoruz, aktarıyoruz, görüşüyoruz, toplanıyoruz. Bu yöntemlerinde etkili olduğunu gördük. Dolayısıyla serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde müdahaleci bir yaklaşımla mevduata verdikleri faizlerin sınırlandırılması söz konusu değil. Öyle bir düşüncemiz yok ve olmayacakta zaten. Ama bu faizlerin düşürülmesi için bankalarla görüşmemizi, onları yönlendirmemize engel teşkil etmiyor. Biz bunu yapıyoruz ve adımda atıldı.

Kesinlikle faizlerin artmaması ve düşmesi gerekir. Faizlerin artmaması gerekir diyorum. Çünkü birileri bugünlerde yine 'Faizlerin artmasını isteriz' diye tempo tutmuş vaziyette. Kurdaki dalgalanmaları da bunun için bir malzeme bir koz olarak kullanıyorlar. Hatta belki faizlerde bu artışı sağlayabilmek için kurdaki dalgalanmanın bir kısmını tetiklediklerini, organize ettiklerini söylemekte mümkün. Geçmiş dönemlerde de benzer hadiseler yaşandı çünkü. Önce kuru yükseltiyorlar, kur üzerinde bir çalışma yapıyorlar. Ondan sonrada 'Kur nasıl düşer? Faizleri yükselterek' diyorlar. Belli dönemlerde kurda dalgalanma yaratarak faiz artışı için bir silah olarak kullanıyorlar. Ama şu an bunların bu şekildeki taleplerine kesinlikle sıcak bakılmıyor. Merkez Bankası son olarak Para Politikası Kurulu'nun kararıyla faizleri arttırmadı. Bütün bu beklentilere ve baskıları rağmen arttırmadı. Bu da son derece önemli. Özellikle kurda dalgalanmanın yukarı yönlü olduğu bir dönemde onu bir baskı unsuru şeklinde kullanarak 'Eğer faizi arttırmazsanız, kurda daha çok büyük dalgalanma olur' gibi bir örtülü tehditle bunu yaptırıyorlar. Merkez Bankası faizi arttırmamasına rağmen aşırı bir dalgalanma olmadı. Onların iddia ettiği gibi bir durum olmadı. Dolayısıyla bunların önemli bir bölümü aslında blöf olarak, faizleri arttırmak amacıyla kullanılan argümanlar, yönlendirilmiş araçlar olduğunu söylememiz mümkün. Özetlemek gerekirse; Sayın Cumhurbaşkanımızın faizleri düşürme talimatı son derece ekonomik, son derece bilimsel ve altyapısı olan bir talimat, bir hedeftir. Çünkü yatırımların önündeki en büyük engel yüksek faizdir. Yüksek faizin olduğu ortamlarda istenilen büyüme ve yatırım rakamlarına ulaşılması mümkün değil. Bu talimatları tabiiki oyunun kuralları çerçevesinde yerine getireceğiz.

Kamu bankalarının faizlerini düşürmesinde bir engel var mı?

'Kesinlikle faizlerin artmaması ve düşmesi gerekir.'
'Kesinlikle faizlerin artmaması ve düşmesi gerekir.'

Kamu bankaları sistemin dışında değil. Onlarda genel bankacılık kuralları çerçevesinde iş yapan kuruluşlar. Onların faiz oranlarını belirleyen onların mevduat oranlarına ödedikleri faiz. Diğer bankalar gibi. Bankaya gelip para yatıran kişiye bir faiz veriyor. Esas kredi faizinin de ana maliyetini bu oluşturuyor. Mevduata verilen faiz. Sadece kamu bankalarını tek başlarına mevduat faizlerini aşağıya çekmeleri mümkün değil. Çünkü çok aşağıya çekerse mevduat başka bankalara kayar. Kamu bankaları tek başlarına mevduat faizlerini aşağı çekme yetkileri yok. Örnek olarak söylüyorum; Mevduata verilen faizler şu anda yüzde 10-11 civarında. Ziraat Bankası ben bundan sonra mevduata yüzde 8 vereceğim dedi. Diğer özel bankalar yüzde 11'i vermeye devam edecek. O zaman parası olan sermaye sahibi yüzde 11 olan bankaya yatırır. Kamu bankaları bu durumdan inanılmaz zarar görür. Bu duruma en azından sisteme de ağırlığı olan belli başlı bankaların destek vermesi gerekir ki mevduat ve kredi fazileri aşağı çekilebilsin. Tek başlarına kamu bankalarının böyle bir tasarrufta bulunmaları mümkün değil. Kamu mevduatına verdikleri düşük faiz nedeniyle kendilerinin kredi faizlerine bir miktar yansır bu. Kamu bankalarının kredi faizlerini geriletmesinde bir miktar yansır.

TMSF'nin elindeki şirketlerin sayısı kaç oldu? Bu şirketlerin bankacılık sektörü için riski ne oranda?

TMSF'nin elindeki şirket sayısı 719'u buldu. Bu şirketlerin bankacılık sektörü açısından riskleri sıfır. Hiçbir riski kalmadı. Eğer TMSF'ye devredilmemiş olsaydı, mahkemelerin atadığı kayyumlar tarafından yönetilmiş olsaydı şu an bazı sıkıntılar olabilirdi. Orada rasyonel yönetim açısından bazı sıkıntılar vardı. Hatta o dönemde kayyum atanan firmalarda ciddi kan kayıpları meydana gelmeye başlamıştı. Satışları düşmeye, bankalar kredi vermemeye başlamışlardı. Orada ciddi sıkıntı yaşanıyordu. TMSF'ye devredildikten sonra bunların hepsi bitti.

Hiçbir problemleri kalmadı. Bunlar şu anda yönetilmeye devam ediyor. Daha önce çok yoğun bir şekilde, TMSF'ye devredilmeden önce bankalar yoğun bir şekilde şikayet ediyordu. Bu şirketlerden bazıları borsaya açık. Örnek vermek gerekirse Koza Altın'ın TMSF'ye devrinden sonraki hisse fiyatları 15 Temmuz öncesinin de üzerine çıktı. Tarihi bir rekor kırdı. Bu durum diğerleri içinde geçerli. Yine Boydak Grubu'nun markalarından İstikbal ve Bellona'nın satışları tavan yaptı. 5 yılın en yüksek satışlarına ulaştı. Bu şirketler artık devlet tarafından yönetiliyor. Devletin güvencesi altında. Dolayısıyla FETÖ bağı ve ilişkisi kalmadı. Bu şirketlerde bankaların alacakları vardı. Bankaları şöyle tehdit ediyordu: Firmalar batarsa kayyumun elinde ödeyemez hale gelir ve bankalarda ciddi anlamda sıkıntı yaşardı. Şu anda hiç kimseden en ufak bir eleştiri ve sıkıntı yok. Gayet güzel yönetiliyor. Bankacılık sektörünün TMSF'ye devredilen şirketlerdeki riski sıfır.

TMSF'nin elindeki şirketler için satış takvimi ne zaman belli olur?

Bunlar normalde satılmayacak. Çünkü bu şirketlerle ilgili bir mahkeme süreci var. Yargılama devam ediyor. TMSF bunları kayyum sıfatıyla yönetiyor. Mahkeme sonuna kadar bunlar yönetilmeye devam edilecek. Ancak mali yapısı bozulmuş, içi boşaltılmış, zarar eden, faaliyetinin sürdürülmesinde fayda olmayan şirketler tasfiye edilecek veya satılacak. Karda olan ve istihdam sağlayan firmalar mahkeme süreci sonuna kadar yönetilmeye devam edilecek. Zarar eden şirketlerin mali durumlarını gösteren raporlar hazırlandı. Raporların durumuna göre karar vereceğiz. Şu an itibariyle satış aşaması tamamlanmış değil.

Varlık barışında gelinen son nokta nedir?

Uygulamaya koyduğumuz son Varlık Barışı öncekilerden farklı. Öncekilerden kaynak getirilmesi halinde devlet ondan bir miktar para tahsil ediyordu. Vergi diyebiliriz buna. Bunun oranı yüzde 1-1,5 gibi oluyordu. Bazı yıllarda daha fazla idi. İlk defa bu düzenlemede devlet hiçbir bedel tahsil etmiyor. İstediği kadar parayı Türkiye'ye getirebiliyorlar. İstediği zaman getirip, istediği anda çıkarabiliyorlar. Bu garantiyi sağladık. Süre uzatıldı. Rakam paylaşamam ama biz oradan Türkiye'ye ciddi bir kaynak gelmesini bekliyoruz. Çünkü gelişmiş ekonomilerde, özellikle Ortadoğu, Körfez sermayesinin oralardan çok ciddi rahatsızlığı var. Sudan bahanelerle o kaynaklara el koyuyorlar, yatırımlara müdahale ediyorlar. Bunun birçoğu kamuoyuna yansımıyor. Körfez sermayesi kendisini güvende hissetmiyor. Zaten Körfez sermayesinde Türkiye'ye ciddi bir kaynak girişi var. Yıllık 10-15 milyar dolar civarında bir kaynak geliyor. Varlık barışıyla bunun katlanacağını düşünüyoruz.

Bank Of China BDDK'dan lisansı mayıs ayında aldı ancak hala faaliyete başlamadı. Bu konuyla ilgili gelişmeler ne durumda?

Geliyor yakında. Çok kısa bir süre içerisinde faaliyete başlayacaklar. Tarih vermeyelim ama çok yakın bir zamanda diyebiliriz. O konudaki iradelerini beyan ettiler. Herhangi bir sıkıntı yok. 15 Temmuz'dan sonra bazı soru işaretleri ortaya çıkmıştı. Şu anda bu soru işaretleri tamamen ortadan kalktı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye için verdiği notların rasyonel olduğunu düşünüyor musunuz?

Fitch Ratings.
Fitch Ratings.

Türk bankacılık sistemi tüm alanlarda güçlü bir pozisyon sergiliyor. Bunun en önemli ayaklarından birisi de finans sistemimiz. 2008 krizinde tüm dünyada bankacılık sisteminde çok ciddi sıkıntılar meydana geldi. Tüm dünya kendi sistemlerini yüz milyarlarca dolar para aktararak kurtardı. Türkiye'de biz o dönemde bankalara 1 kuruş dahi aktarmadan zararsız atlattık. Tüm bunlara rağmen geçtiğimiz ay Fitch Ratings derecelendirme kuruluşu Türk bankacılık sistemi ile ilgili bir not değerlendirmesinde bulundu. Bankacılık sistemini durağandan negatife çevirdi. Burada yine olumsuz bir hareketlenme söz konusu. 21 Aralık'ta Avrupa Komisyonu Türk bankacılık sistemi ilgili bir karara vardı. Kararda denildiki, 'Türk bankacılık sisteminin yönetim, düzenleyici ve denetleyici içeriği Avrupa Birliği ile uyumludur.' Kısaca güçlüdür denilmek isteniyor. Bu Avrupa Birliği'nin resmi gazetesinde yayınlandı. Bankacılık sistemimiz AB'ye girmiş durumda. Sonuç itibariyle şunu demek istiyorum; AB'nin bu kararı Fitch'in söylediği sözü tekzip ediyor. Yalanlıyor adeta. Fitch'in verdiği kararın rasyonel olmadığı,ekonomik kararlar taşımadığı ve subjektif nedenlerle verildiğini bir kez daha bu olayla görüyoruz. Derecelendirme kuruluşları bu kez AB tarafından bir kez daha yakalandı.