Türkiye’siz bir çözüm zor

İbrahim Acar.
İbrahim Acar.

Doğu Akdeniz’de sular iyice ısındı. Öyle böyle değil. Hakkı ve yetkisi olmayan da burada, hakkı ve yetkisini tek taraflı olarak kullanma cüretini gösteren de.

Bölgedeki tahmini petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyüklüğü; buraya ilişkin hayaller kuran ülke ve şirketlerin başını döndürüyor. Yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol rezervi. Bu rakamlar tahmin edilen miktar. Keşfedilmemiş kısımları da olduğu muhakkak.

Rezerv büyüklüğünden ziyade bölgedeki enerji sahaları üzerinde kimin hakkı olduğu konusu daha çok ön planda. Arz güvenliği ve bu kaynakların piyasalara hangi yolla sunulacağı tartışılıyor. İlgili ülkenin kendi kıta sahanlığında yaptığı arama ve sondaj faaliyetleri makul karşılanır. Lakin; Kıbrıs Rum kesiminin başına buyruk tavırları adanın etrafını adeta bir ateş çemberine çevirmiş durumda. Dev enerji şirketleri savaş gemilerinin eşliğinde bölgede cirit atıyor.

Bölgede mevcut tablo şöyle özetlenebilir:

Rum kesimi; 12’inci parselde 129 milyar metreküp doğal gaz bulma dışında şimdiye kadar bir sonuç elde etmiş değil.

İsrail ise bu parselin yakınlarında bir yerde (Tamar ve Leviathan bölgelerinde) toplam 900 milyar metreküp doğal gaz keşfi yaptı.

Doğu Akdeniz’deki en büyük keşif Mısır açıklarında yapıldı. 2015’te İtalyan Eni, Mısır açıklarındaki Zohr sahasında Akdeniz’de bugüne kadarki en büyük doğalgaz keşfini (850 milyar metreküp) yaptığını duyurdu.

Rumların tek taraflı olarak ilan ettiği sözde parsellenmiş bölgelerde attığı adımlar uluslararası hukuka aykırı bir durum. Civarındaki yer altı kaynakları Kıbrıs Adası sakinlerinin ortak zenginliğidir. Kıbrıs’ta garantör devlet olarak bulunan Türkiye, gerek Kıbrıs barış görüşmeleri sırasında gerekse diğer platformlarda adada eşit paylaşımı savunuyor. Bu tavrını masada tavizsiz sürdüren Türkiye; sahada da hak gaspına ve hukuksuzluğa müsaade etmeyeceğini gösterdi. Türkiye şu anda bölgede bir sismik arama gemisi iki de sondaj gemisi ile faaliyet yürütüyor. Avrupa Birliği ise Rumların oldubittiye dayanan tezlerine destek veriyor. Bundan destek alan Rum Kesimi, tek taraflı olarak anlaşmalar yapıyor, arama ve sondajlama lisansları dağıtıyor. Kıbrıs adasının batısında oluşturulan sözde bloklar, Türkiye’nin deniz yetki alanlarıyla çakışıyor. Türkiye, yetki alanları üzerindeki hakimiyet hakkı ve KKTC tarafından verilen lisanslarla ada etrafındaki konumunu güçlendiriyor.

Sismografik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın, kendisine eşlik eden donanma unsurlarıyla birlikte geçen yıl Akdeniz’de faaliyet başlaması Türkiye’nin kararlılığının ilk somut adımdı. İlkbaharda gerçekleştirilen Mavi Vatan Tatbikatı da Türkiye’nin bölgede neler yapabileceği açısından çarpıcı bir mesajı oldu. Son olarak Türkiye geçen ay ikinci sondaj gemisi Yavuz’u bölgeye yolladı. Son yüksek teknolojiye sahip Yavuz; Gazimagosa-Maraş açıklarındaki Karpaz-1 sahasında sondaj yapacak.

Güvenlik unsurunun gölgesinde kaldığı için şimdilik pek konuşulmayan konunun ekonomik boyutuna da bakalım. Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya ulaştırılmasında Türkiye kilit role sahip. Çünkü şimdiye kadar yapılan araştırmalar, bu gazın Avrupa’ya ulaşması için en ekonomik güzergahın Türkiye üzerinden geçecek boru hattı ile mümkün olduğunu gösteriyor. İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Akdeniz’in altından Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya gaz gönderecek East-Med boru hattı projesini hayata geçirmek istiyor. Bunun teknik ve ekonomik olarak fizıbıl olmadığı biliniyor. Üstelik projenin öngörülen güzergahının Türkiye’nin deniz sahalarından geçecek olması da gazın daha az maliyetle Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi formülünü işaret ediyor. Ezcümle; Türkiyesiz bir Doğu Akdeniz enerji plan hem hak/adalet hem de ekonomik/maliyet bakımından zor.