Ürdün ekonomisi ve bölgesel kriz

Krizlerle sarsılan bir bölgede istikrar odağı olmanın bazı ekonomik faydaları da bulunuyor ve Ürdün bunun da uzun süredir farkında.
Krizlerle sarsılan bir bölgede istikrar odağı olmanın bazı ekonomik faydaları da bulunuyor ve Ürdün bunun da uzun süredir farkında.

Bu günlerde Ürdün’ün başkenti Amman’da iyimser birisine rastlamak bir hayli zor.

Abdul Bari Atwan- Rai al-Youm Genel Yayın Yönetmeni.
Abdul Bari Atwan- Rai al-Youm Genel Yayın Yönetmeni.

Ülkeye yaptığım son ziyarette bir dizi yetkili ve bilgili Ürdünlünün de arasında olduğu politik figürler, eski ve halen çalışmakta olan bürokratlar, teknokratlar, akademisyenler ve bir dizi gazeteci ile bir araya gelme fırsatım oldu. Özel toplantılar olsun, konferanslar ve yuvarlak masa tartışmalarıyla, informal politik salonlardaki görüşmelerin her birinde derin bir endişe ve kaygı ile karşılaştım. Üstelik bunun sebebi sadece Ürdün’ü çevreleyen bölgesel karışıklıktan değil ancak ülke ekonomisinin içinde olduğu kritik durumdan da kaynaklanıyordu.

Elbette bu iki kriz de birbiriyle doğrudan bağlantılı.

Öncelikle, ülkeye gelen bir milyon Suriyeli mültecinin ülke ekonomisi üzerinde muazzam bir baskısı var. Bunlar hizmetler, istihdam, konut, altyapı ve kaynaklar konusunda sorunlar yaratıyor. Hâlihazırda kronik bir su kıtlığı ile doğal kaynaklar konusunda sıkıntılı Ürdün’e daha önce yerinden edilmiş Iraklı ve Filistinli mültecilerin yanı sıra gelen yeni mülteci akını, artık yönetilmesi neredeyse imkânsız bir nüfus artışına yol açtı.

Krizlerle sarsılan bir bölgede istikrar odağı olmanın bazı ekonomik faydaları da bulunuyor ve Ürdün bunun da uzun süredir farkında. Irak ve Suriye’deki karışıklık nedeniyle bu ülkelerden Ürdün’e sermaye ve zengin mültecilerin yanı sıra, uluslararası yardım akışı da yaşanıyor. Ürdün’ün güvenlik ve askeri rolü sayesinde bu yıl ABD’den gelen ekonomik ve askeri yardım miktarı 1.3 milyar dolara çıktı ve sınır güvenliği, lojistik destek, terörizm karşıtı ve benzer programlar aracılığıyla ABD ve İngiltere gibi ülkelerden ek olarak yüz milyonlarca dolar daha yardım olarak aktarıldı. Ancak bu yardımlar ağırlıklı olarak askeri ve güvenlik sektörlerine aktarılıyor ve bölgedeki savaşın ekonomik etkileri nedeniyle iki yakasını bir araya getirmeye çalışan ülke insanlarının pek faydası dokunmuyor.

Ürdün’ün kamu borcu 35 milyar dolar seviyesinde ve milli gelirinin yüzde 93’ü kadar. Buna yıllık 2 milyar dolarlık faiz ödemelerini de eklemek gerek. Hükümet yıllık 1.1 milyar dolarlık bütçe açığı veriyor ve bunu finanse etmesi imkansız. Bazı ekonomistler ülkenin faiz ödemeleri nedeniyle önümüzdeki üç yıl içinde iflas etmesini bekliyor.

Asıl endişe veren ise ekonomik zorlukların yol açacağı toplumsal sorunlar. İşsizlik önü alınamaz şekilde artıyor, özellikle gençler ve yeni mezunlar arasında, yoksulluk ve enflasyon artışı da cabası. Gelir adaletsizliği görünür şekilde artmış durumda. Zenginliğin küçük bir süper zengin elitte yoğunlaştığı görülüyor. The Economist’in yaptığı bir araştırmaya göre, Amman, Arap başkentleri arasındaki en pahalı yer iken, gelirlerin en düşük olduğu kent aynı zamanda. Üstelik yakın zamanda buna tepki gösteren topluluklar da yok değil.

Hükümet ekonominin ihtiyacı olan yapısal dönüşümü sağlamanın politik olarak imkânsız olduğunu bildiği için, var olan duruma karşı bir dizi acil önlemler alması gerektiğinin de farkında.

Ekonomiyi desteklemek için daha fazla yatırımcı ve turist çekmek amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Ancak her ikisi de bölgedeki karışıklık nedeniyle korkuyor ve hem doğrudan yabancı yatırımlar, hem de turizm endüstrisi ciddi gerileme yaşıyor. Üstüne üstlük Körfez ülkelerindeki ekonomik yavaşlama nedeniyle bu ülkelerde çalışan nitelikli işgücünden gelen ve milli gelirin yüzde 10’una ulaşan para transferleri de azalmış durumda.

Kısa zaman öncesine kadar yetkililer, Körfez ülkelerinden, özellikle Suudi Arabistan’dan gelen finansal yardımlara güveniyordu. 2011’deki Arap Baharı’ndan sonra Körfez ülkeleri Ürdün’e beş yıllık 5 milyar doları bulan bir yardım paketinde anlaştı. İlk olarak Suudi Arabistan’dan 1.5 milyar dolarlık bütçe desteği geldi. Ancak o günden bu yana Körfez yardımları kesildi, daha doğrusu donduruldu.

Geçen Nisan’da Suudi-Ürdün Koordinasyon Konseyi oluşturuldu ve Ürdün’de büyük ölçekli ortak projeler geliştirme amacı taşıyordu. Ancak söz verilen milyarlarca dolarlık Suudi doları yatırımın hiç birisi gelmedi. Üstelik bu ay sona ermesi gereken beş yıllık Körfez yatırım paketinin yenilenip yenilenmeyeceği konusunda hiçbir haber yok.

Ürdün Kralı II. Abdullah.
Ürdün Kralı II. Abdullah.

Ürdün Kralı Abdullah’ın Suudi Arabistan özel elçisi, eski kraliyet mahkemesi başkanı Basim Avadallah, birkaç hafta önce Riyad’a giderek yardım paketinin yenilenmesi ve Ürdün’ün ihtiyaç duyduğu acil yardımlar hakkında bilgi vermişti. Suudi Arabistan’ın güçlü prensi Muhammed Bin-Salman ile olan yakın ilişkisine rağmen Avadallah evine eli boş döndü.

Suudilerin Amman’a yönelik yardımı kesmesinin arkasında, Ürdün’ü Halep’in kaybını telafi etmek için güneyden Şam yönetimine karşı bir cephe açması için zorlama planı olduğu kabul ediliyor.

Ürdünlüler bunu çirkin bir plan olarak görüyor. Ülkelerinin Suudileri desteklemek için Yemen’deki sorunlu harekâtı desteklediğini, onlarla dayanışma, iyi niyet göstergesi ve finansal desteklerini alabilmek için İran’daki büyükelçiliklerini kapattıklarını belirtiyorlar.

Eski bir Ürdünlü başbakan, yardım için dilenmek yerine Suudilere, Ürdün güvenlik güçlerinin sağladığı ücretsiz hizmetlerin değerini hatırlatmanın faydalı olacağını söylüyor. Sınır güvenliği, mültecileri ve teröristleri sınır bölgelerinden uzak tutmak ve paha biçilmez istihbarat desteği bunların sadece birkaçı.

Ancak eski başbakan bütün bunlar için artık çok geç olduğunu da hatırlatıyor. Yemen ve Suriye’deki savaşlar nedeniyle müteahhitlere para ödeyemeyen, kendi vatandaşlarına varlık vergisi uygulamak ve yurt dışından yüksek borçlar almak zorunda kalan Suudi Arabistan’ın kendisi büyük bir batağın içinde. Körfez’den gelecek yardım umutlarının sona ermesi Ürdün hükümetini bir dizi IMF reçetesine benzer uygulamalar yapmaya yöneltmiş durumda. Gelirleri artırmak ve harcamaları azaltmak için gümrük tarifelerini yükseltmek, bir dizi ürün ve elektrik ile su gibi hizmetlerde vergi ve fiyatları artırmanın yanı sıra, ekmek ve akaryakıt gibi temel tüketim mallarında bazı hizmet ve teşvikleri kesmek tarzında bir dizi önlem alınmış durumda. Bu ve benzeri 95 konuda uygulanacak bir önlem listesi bulunuyor. Üstelik bunlar en çok fakir kesime zarar verecek tedbirler.

Bu tedbirlerin bir dizi toplumsal ve politik tepkiye yol açması da bekleniyor. Zaten hali hazırda geçen aylarda ortaya çıkan bir huzursuzluk da ülkeye hakim olmuş durumda. Geçen yaz Diban’da başlayan işsizliği protesto etmek amacıyla bir ay boyunca süren oturma eylemi sonunda çıkan şiddetli çatışmalar, son yıllarda yaşanan en ciddi olaylardan biriydi. Eylül ayında öğretmenler ve aileler tarafından başlatılan eylemlerde hükümetin Batı’nın baskıları sonucu okul kitaplarında yaptığı İslami radikalizm karşıtı değişiklikler protesto edildi. Takip eden ayda ise hükümetin İsrail ile gizlice yürüttüğü ve 15 yıl boyunca bu ülkeden 10 milyar dolarlık gaz alma anlaşması aleyhine toplumsal gösteriler yaşandı.

Son iki gösteri ise doğrudan ekonomik durum ile alakalı olmasa bile, ekonomik marjinalleşme sebebiyle yaşanan toplumsal öfke birikmesinin her türlü provokasyona açık olduğunun örneğini oluşturuyordu. Bu durum, marjinalize olan gençleri, zaten yeterince örneklerine rastlanan aşırılıkçı ideoloji ve illegal hareketlerin kucağına itiyor.

Profesyonel ordusu ve yaygın iç güvenlik örgütü ile Ürdün, çevresindeki birçok ülkeden daha fazla kaos, çatışma ve bölgesindeki yaygın politik ile mezhepsel kutuplaşma ile başa çıkma konusunda hazırlıklı konumda. Ancak bir süre sonra asıl tehdidin buradan değil, tekleyen ekonomisinden gelebileceği gerçeğiyle karşılaşabilir.