Yanlış alarm: Resesyon sinyalleri sönüyor

birçok ekonomist ve iktisatçı, GSYH’ de bir gerileme olmaksızın ekonomik faaliyetlerde yaygın bir gerileme yaşanmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu belirtiyor
birçok ekonomist ve iktisatçı, GSYH’ de bir gerileme olmaksızın ekonomik faaliyetlerde yaygın bir gerileme yaşanmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu belirtiyor

2019 yılına girerken birçok analist, dünya ekonomisinin ABD öncülüğünde bir resesyona doğru sürüklendiğini iddia ediyordu. ABD ekonomisine ilişkin ilk çeyrek rakamlarının olumlu gelmesi ve fed’in iki yıldır sürdürdüğü faiz artırımı politikası konusunda daha sakin ve temkinli bir tutum benimsemesi, resesyon olmayacak diyen ekonomistleri haklı çıkaracak gibi görünüyor.

ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan küresel ekonomik krizin üstünden 11 yıl geçti. Fakat büyüme oranlarındaki yavaşlama eğilimi ve borsalarda yaşanan ani dalgalanmalar sebebiyle 2019’a girerken dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili kötü yorumlar arttı. Çünkü bir ekonominin darboğaza girmesi olarak da nitelendirilen resesyon durumunda, ekonomik genişleme yavaşlıyor ve giderek negatif değerlere kayıyor.

Bu durumdaki ekonomide istihdam düşmeye başlıyor ve genel fiyatların artışında bir yavaşlama oluyor. Yaşanan düşüş tüketicilerin tasarruf ve harcama eğilimlerini etkiliyor. Bu açıdan bakınca gelişmekte olan ekonomilere ilişkin yıl başında çok iyi haberlere rastlanmıyordu. Üstelik Çin ile ticaret savaşı, Brexit ve küresel ekonomideki yavaşlama gibi olumsuzluklar da resesyon sürecine girilmesini destekleyecek önemli faktörler olarak öne çıkıyordu. Bununla birlikte 10 yıl önce mali krize yol açan en önemli etkenlerden küresel borç yükünde belirgin bir azalma yoktu.

Bu sebeplerden Dünya Bankası, Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki ticari savaşın küresel ekonomiyi tehdit ettiğini belirterek, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin küresel büyüme beklentilerini düşürdü.

The Economist Intelligence Unit’in son raporu, dünya ticareti büyüme hızı 2018’de yüzde 5,2’den yüzde 4’e düştükten sonra, bu eğilimi koruyarak, 2019’da yüzde 3,4’e gerilemesinin beklendiğini ortaya koydu. Dünya Bankası’nın “Küresel Ekonomik Görünüm” raporunda ise 2018 sonuna ilişkin küresel büyüme tahmininin yüzde 3,1’den yüzde 3’e, 2019 için de yüzde 3’ten yüzde 2,9’a çekildiği bildirildi. Raporda, dış talepteki azalış, artan borçlanma maliyetleri ve devam eden politik belirsizliklerin gelişen ekonomilerin büyümesi üzerinde baskı oluşturmaya devam etmesinin beklendiği de vurgulandı.

Uzmanlar ikiye bölündü

Uluslararası Para Fonu (IMF) World Economic Outlook – Ekim 2018 raporunda gelişmiş ekonomilerde ekonomik etkinliğin, 2018 yılının ilk yarısında, 2017 yılına göre hız kesmeye başladığını saptamıştı. Rapor, dünya ekonomisinin 2018 ve 2019 büyüme hızına ilişkin Nisan ayında açıkladığı beklentileri yüzde 0,2 oranında azaltıyor ve genelde ekonomik büyümenin dengesinin zayıfladığını, kimi ülkelerde de gerilemeye başlama noktasında olduğunu söylüyordu. Ancak ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin yüzde 2,3770 ile aralık 2017’den bu yana en düşük seviyeye gerilemesi ve 3 aylık tahvil faizlerinin altında kalması ile ABD’de her resesyon dönemi öncesinde görülen getiri eğrisi terse dönmüş oldu.

Mart başından bu yana düşüş trendi içinde olan ABD’de 10 yıllık tahvil faizleri, ay sonunda yüzde 2,4180’e kadar geriledi ve böylece 3 ay vadeli tahvilin getirilerinin altına indi. 3 ay vadeli tahvil faizleri de yüzde 2,4660’tan yüzde 2,4530’a kadar geriledi. Fakat buna rağmen 10 yıllık tahvil faizlerinin üzerinde kaldı. Kısa vadeli tahvil faizlerinin, uzun vadeli tahvil faizlerinin üzerinde bulunması getiri eğrisinin terse dönmesine yol açtı. Bu durum bazı uzmanlar tarafından ABD’de yeni bir resesyonun yaşanma olasılığının arttığı ve küresel ekonomideki yavaşlamanın ciddiyetini koruduğu şeklinde değerlendirildi. Çünkü yatırımcı algısının bozulmasını beraberinde getiren tahvil piyasasında getiri eğrisinin terse dönmesi, ABD ekonomisinde hemen hemen her resesyon dönemi öncesinde gözlenen bir durum. Fakat içinde eski ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Janet Yellen’ın da bulunduğu bazı ekonomistler, terse dönen getiri eğrisinin faiz indirimi ihtiyacına işaret ediyor olabileceğini, her seferinde bir resesyon olasılığının yaklaştığı olarak değerlendirilmeyeceğini belirtiyor.

Resesyon olasılığı yüksek değil

  • ABD Merkez Bankası (Fed) iki yıldır süren faiz artırımı hamlelerinde daha temkinli davranacağı mesajını vermiş, bu yıla ilişkin faiz artırım sayısı beklentileri düşmüştü. Söz konusu durum resesyon olmayacak diyen ekonomistlerin görüşünü destekler nitelikte bir gelişme olarak öne çıkıyor.

New York Fed Başkanı John Williams da 2019 veya 2020’de bir resesyon yaşanma olasılığını yüksek görmediğini, getiri eğrisinin terse dönmesi geçmişte hep resesyona işaret etse de bugün aynı şeyin söz konusu olmayabileceğini belirterek, Yellen’ın görüşüne benzer ifadeler dile getirdi. Williams açıkça “2019 veya 2020’de bir resesyon yaşanması olasılığı yüksek değil” dedi. ABD ekonomisinin çok iyi bir durumda olduğunu belirten Williams, “Ekonomide büyümenin yavaşlamakta olduğu bir gerçek, ancak bu sürdürülebilir hıza doğru bir yavaşlama” diye konuştu.

Zaten birçok ekonomist ve iktisatçı, GSYH yani gayrisafi yurt içi hasılada bir gerileme olmaksızın ekonomik faaliyetlerde yaygın bir gerileme yaşanmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu belirtiyor. Bu da resesyon tanımı için iktisattaki genel eğilimin, reel gayrisafi yurt içi hasıladaki artışın arka arkaya iki dönem negatif değerini alması şeklinde oluşmasını beraberinde getiriyor. Gelişmekte olan ülkelere yönelik beklentiler iyimser olma çabalarına karşın oldukça belirsiz. Ancak elde edilen sonuçlara göre, gelecek 12-18 ay arasında ABD’de resesyon görülme olasılığı yüzde 40 ila 60 arasında. Bu durum karşısında Fed’in faizlerde indirime gideceğini düşünen ekonomistler, Fed’in Aralık 2019’a kadar faiz indirimine gitme ihtimalini ise yüzde 79 olarak değerlendiriyor.

  • İngiltere’de Brexit’in 31 ekim’e ertelenmesi sonrasında sular durulmuyor. Anlaşmasız ayrılık sorunu ile mücadelesinde yıpranan başbakan theresa may 7 haziran’da parti başkanlığı görevini bırakacağını açıkladı. brexit anlaşmasının üç kez parlamentoda reddedilmesinin ardından başlayan tartışmalar, yeni oylama öncesinde may sonrası İngiliz siyasetinin görünümünün ne olacağını bulanıklaştırıyor.

Daha önce İngiltere’nin AB’den çıkış tarihi olarak ilan edilen 29 Mart’ta mecliste yeniden reddedilen Brexit, İngiltere siyasetinde belirleyici olmaya devam ediyor. 7 Haziran’da partisinden istifa edeceğini açıklayan ve yeni parti lideri seçilene kadar başbakanlığı sürdüreceğini açıklayan May, ülkeyi AB’den hemen çıkarmak için elindeki son kozları kullanmaya devam ediyor.

Anlaşana kadar ertele

İngiltere’deki tarihi referandum sonrasında ortaya çıkan belirsizlik, Brexit kararı sonrasında kabul edilen anlaşmanın parlamentoda destek görmemesi nedeniyle 3 kez ertelenmişti. Anlaşana kadar ertele stratejisi izleyen Theresa May yönetimindeki İngiliz hükümeti karşısında muhalefet ise Gümrük Birliği’nin sürmesi ve varılan anlaşmanın referanduma sunulmasını talep ediyor. Şu an için iktidar ve muhalefet anlaşmanın haziran ayı içerisinde parlamentoya yeniden sunulması konusunda uzlaştı. İktidar ve muhalefet arasında yılan hikâyesine dönen Brexit gölgesinde geçtiğimiz mayıs ayı başında yapılan kısmi genel seçimlerde Muhafazakâr Parti’nin büyük kayıp yaşaması ise Theresa May’e büyük bir darbe oldu. Seçimler sonucunda 1335 belediye meclisi üyeliği ve 49 belediyeyi kaybeden May liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin yanı sıra İşçi Partisi de bu seçimlerde ciddi oy kaybetti.

May'den sonrası karışık

Theresa May.
Theresa May.

Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi arasında süren Brexit savaşı siyaseti şekillendirmeye devam ederken, yeni kurulan Brexit Partisi ve Brexit karşıtı Change UK Partisi sürpriz şekilde öne çıkıyor. Aşırı sağcı Nigel Farage liderliğinde kurulan Brexit Partisi anketlere göre her geçen gün oy oranını arttırırken, Brexit karşıtı Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi eski üyelerinden oluşan Change UK Partisi de siyasete yeni bir söylem getiriyor.

Merkez partileri yıprandı

Bağımsızlık Partisi (UKIP) eski başkanı olan Farage, her zaman Brexit’in en büyük destekçilerinden biri oldu. 2015 seçimlerinde yüzde 12 oy oranını aşan parti büyük şaşkınlık yaratsa da, zamanla söylemini radikalleştirmesi ile hızla kan kaybetti. 2017 erken seçiminde oyu yüzde 1.8’e kadar düşen partiden istifa eden Farage’ye destek ise artık anketlere de yansıyor. Buna göre şu an bir genel seçim olsa İşçi Partisi’nin yüzde 28, Muhafazakâr Parti’nin yüzde 21 ve Brexit Partisi’nin yüzde 21 oy oranı alacağı değerlendiriliyor.

  • İngiltere’de merkez partiler Brexit gerilimi boyunca güç kaybetse de, anlaşmanın yapılmaması dolayısıyla Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım gerçekleşecek. Ne Muhafazakâr Parti ne de muhalif İşçi Partisi istemese de, Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmakla yükümlü olacaklar.

Bu seçimlerdeki görünüm ise İngiltere’de May sonrası siyasi ortamın test edilmesi açısından önemli. AP seçimlerine geçmişleri sadece birkaç hafta önceye dayanan Brexit Partisi ve Change UK Partisi de katılacak.

Son bir umut

Brexit kampanyasında Türkiye’nin AB üyeliğini öne çıkarmanın hata olduğunu itiraf eden Gove, anlaşmasız Brexit’in de masada kalmasını istiyor.
Brexit kampanyasında Türkiye’nin AB üyeliğini öne çıkarmanın hata olduğunu itiraf eden Gove, anlaşmasız Brexit’in de masada kalmasını istiyor.

Theresa May amacının İngiltere’yi birlikten sorunsuz bir şekilde çıkarmak olduğunu her fırsatta dile getirse de, haziran ayı içerisinde anlaşmanın dördüncü ve muhtemelen son kez mecliste yeniden ret oyu alması halinde ülke siyasetinde taşlar yerinden oynayacak. Şu an için de May sonrası döneme yönelik birçok isim ön plana çıkıyor. Brexit tartışmaları bir yana İngiltere’de muhafazakârların liderliği için öne çıkan ilk isim dışişleri eski bakanı Boris Johnson oldu. Geçtiğimiz temmuzda May’e darbe vurarak istifa eden Johnson, kamuoyunda Brexit kampanyasının en popüler isimlerinden biriydi.

Johnson’un ardından başbakanlık için ismi geçen isimlerden biri de İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn. 2017 seçimlerinden güçlü bir şekilde çıkan Corbyn, daha çok gençlerin desteklediği bir isim haline geldi. Başbakan May’in Brexit stratejisinin tümüyle başarısız olduğunu iddia eden Corbyn, Brexit’i değil, Avrupa ittifakının daha adil olması gerektiğini savunuyor. May sonrası düzen ile ilgili olarak öne çıkan bir diğer isim ise May’in yumuşak Brexit yaklaşımına karşı çıkarak istifa eden Dominic Raab. Eski Brexit Bakanı, anlaşmasız ayrılığın iddia edildiği gibi karmaşık olmadığını ve bu konudaki kısa vadeli risklerin yönetilebilir olduğunu iddia ediyor.

Brexit açmasına yol açan isimlerden biri olmakla suçlanan Çevre Bakanı Michael Gove da başbakanlık için konuşulan siyasetçiler arasında. Brexit kampanyasında Türkiye’nin AB üyeliğini öne çıkarmanın hata olduğunu itiraf eden Gove, anlaşmasız Brexit’in de masada kalmasını istiyor.

İngiltere’de May sonrası düzen konusunda isimler çeşitlense de erken genel seçime gidilmesi gerektiği konusunda muhalefetten baskılar da yoğunlaşıyor. Ancak Muhafazakâr Parti, sağ oyların UKIP ve Brexit Partisi tarafından bölünmesi neticesinde İşçi Partisi’nin seçimlerden ilk sırada çıkma ihtimali nedeniyle buna sıcak bakmıyor. Kısacası May’in son umudu olan haziran oylamasının sonucu ne çıkarsa çıksın İngiliz siyaseti bu sene bulanık olmayı sürdürecek.