ABD hegemonya krizinde: Dünya yeni bir düzen arayışına mı giriyor

Arşiv.
Arşiv.

Küresel siyasette ve ekonomide önemli dönüşümler yaşandıkça, mevcut dünya düzeni sürekli sorgulanıyor. ABD, Trump ile birlikte yeniden geleneksel uluslararası liderlik rolünden uzaklaşma eğilimine girdi ve dünyanın yeni bir stabilizatöre ihtiyacı olup olmadığı sorusu gündeme geldi. Birleşmiş Milletler’in reform ihtiyacı, çok taraflı kurumların geleceği ve şu anki kaotik seviyesi artan dünya düzeyinde güvenli bir sistemin nasıl kurulabileceği üzerine tartışmalar yoğunlaşıyor.

ABD ve hegemonya krizi

Prof. Dr. Metin Toprak.
Prof. Dr. Metin Toprak.

Dünya ekonomisinin istikrarı için bir hegemon gereklidir. 19’uncu yüzyılda hegemon rolüne en yakın ülke İngiltere idi; ancak I. ve II. Dünya Savaşları arasında Batı Bloku üstün konumda ve ABD’de fiilen dünyanın en güçlü ülkesi iken, bunun adı konmuş değildi. Nitekim II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan dönemin hegemonu ABD oldu. Ancak, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde ABD bu rolünü gözden geçirme gereği duyuyor. Washington, özellikle Trump döneminde ekonomik yardımların ve güvenlik garantilerinin bir maliyeti olduğunu yüksek sesle dile getiriyor. NATO üyelerine yapılan yardımlar sorgulanıyor, Ukrayna savaşında Avrupa'nın daha fazla sorumluluk alması gerektiği hatırlatılıyor ve ABD’nin uluslararası kurumlarla ilişkilerinin düzeyi dramatik şekilde düşürülüyor.

Financial Times gibi popüler mecralar ABD’nin hegemonik rolünü oynamaya daha fazla razı olmama açıklamasının dünya için hayırlı sonuçlar doğurmayacağı yönünde yorumlara yer veriyor. Dünyadaki liderlik boşluğunun kaosu genişletip derinleştireceği öngörüsünde bulunuyor.

Küresel düzeyde en büyük 100 silah üreticisi satışlarına göre ülke payları (2023, %)
Küresel düzeyde en büyük 100 silah üreticisi satışlarına göre ülke payları (2023, %)

Birleşmiş Milletler ve uluslararası kurumlar

Bugünkü dünya düzeninin kuruluşunda patronaj ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin ortaklığında kurulmuştu. Aradan geçen yaklaşık 80 yılda ülkelerin ekonomik ve askeri gücünde bu düzenin değişmesi gereğini gösteren çarpıcı bir farklılaşma pek dikkat çekmiyor. G20 ve BRICS gibi oluşumlar daha kuşatıcı veya alternatif oluşturan seçenekler gibi görünse de BM Daimi Güvenlik Konseyi’nin yapısına radikal bir farklılaşma önerisi olarak görülmeleri pek mümkün değil. Alternatif bir uluslararası güvenlik mimarisine yönelik tartışmaların “bırak dağınık kalsın” önermesiyle bitmesi çok muhtemel.

Ne var ki, coğrafi olarak Afrika ve Güney Amerika, siyasi ve kültürel olarak İslam Dünyasının BM patronajında yer almaması, dünya halklarının demokratik temsili meselesini gündeme taşıyor. 1,5 milyarı aşan nüfusuyla Afrika’dan Nijerya, Etiyopya, Mısır ve Kongo DC sırasıyla en fazla nüfusa sahip ülkelerdir. Ancak bunlardan hangisinin kıtayı temsil edebileceği sorusunun kolay bir cevabı yoktur.

İslam dünyası 2 milyara yaklaşan nüfusu ile küresel kuruluşlarda etkili bir varlık gösterememektedir. İslam dünyasındaki monarşilerin Avrupa’daki gibi meşruti olmaması, seçime dayalı yönetimlerde ise demokrasinin yeterince yerleşememesi nedeniyle dirençli yönetimler ve sürdürülebilir siyasal yapıların kurulamaması, en büyük handikap olarak dikkat çekiyor.

Hem Afrika ve Güney Amerika’nın hem de İslam dünyasının başta gelen handikabı insanlığın bugüne kadar geliştirdiği uygarlık paradigmasıyla bağdaşık bir bireysel ve toplumsal yaşam modeli örneğine veya önermesine sahip olmamalarıdır.

Türkiye’nin en üst düzeyde sıklıkla tekrarladığı gibi küresel yönetim mimarisinde coğrafi, siyasi ve dini temsil dengesinin güncellenmesi, yeni üyelerin eklenmesi ve karar alma mekanizmalarının daha kapsayıcı hale getirilmesi şart. Ancak, ABD ve Çin gibi büyük güçlerin BM reformuna ne kadar istekli olacağı belirsiz. Çin, kendi çıkarlarına uygun hareket eden bir ulus devlet profili çizerken ABD Trump ile birlikte, BM’nin etkisini azaltma yönünde adımlar atıyor. Oysa daha 2022 ve 2023 yıllarında ABD Başkanı Biden Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi ve Hint- Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru inisiyatifini başlatarak Avrupa’nın tedarik zincirlerini güvence altın almak için somut adımlar attı. Oysa Trump, çok taraflılık yerine ikili ve çok taraflı ticaret ve güvenlik anlaşmalarını tercih ederek ve ABD’nin yüksek katkı sunduğu BM alt örgütlerinden çekilerek BM'yi etkisizleştiren politikalar izliyor.

Silahlanma yarışı ve güvenlik dengeleri

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre, dünyanın en büyük silah üreticileri son yıllarda gelirlerini arttırdı ve silah endüstrisi savaş ve gerilimlerden büyük ölçüde faydalandı. Avrupa, ABD'nin NATO taahhütlerinde geri adım atması durumunda kendi savunma kapasitelerini artırma konusunda daha fazla adım atmak zorunda.

  • Avrupa Birliği, ABD'den bağımsız bir güvenlik mekanizması oluşturma konusunu giderek daha fazla tartışıyor. Bu kapsamda, Fransa ve Almanya liderliğinde yeni bir Avrupa güvenlik stratejisinin belirlenmesi gerektiği belirtiliyor.

Ekonomik düzen ve yeni bloklar

ABD'nin küresel ekonomideki liderliğinin zayıflaması, Çin ve Hindistan gibi gücünü artıran yeni ekonomik blokların ortaya çıkmasına yol açtı. Ancak, bu yeni aktörlerin dünyanın ekonomik istikrarını sağlamak için ne kadar sorumluluk alabileceği belirsiz. Uluslararası ticari ve finansal serbestleşme doğrultusunda ticaret sözleşmelerine ve finansal yapılara ABD'nin azalan ilgisi, çok taraflı ticaret sisteminin geleceğini de tartışma konusu yapıyor. Çin'in bir yol bir kuşak projesi gibi büyük ekonomik girişimleri, üretim, ticaret ve finansın küreselleşmesini artıracak potansiyel taşıyor; ancak uzun vadede dünyanın ekonomik istikrarını sağlamada bir hegemon rolü için bu yeterli olmayabilir.

Askeri harcamalarda ülke payları (2023, %)
Askeri harcamalarda ülke payları (2023, %)

Küresel liderlikten yorulan ABD, Avrupa’ya ortak hegemonluk misyonu yüklüyor!

Yeni bir dünya düzeni gerekliliği şu anki küresel krizler ve çatışmalar nedeniyle daha fazla tartışılır hale geldi. ABD'nin giderek tecritçi politikalar izlemesi, Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlama gerekliliğini ortaya çıkarıyor. BM ve diğer uluslararası kurumların reform ihtiyacı açık olmakla birlikte, yeni bir hegemonun ortaya çıkması yerine çok kutuplu bir sistemin nasıl çalışacağı konusunda daha fazla çalışma gerekmektedir. Küresel istikrarlı bir düzenin kurulabilmesi için uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesi ve ekonomik, güvenlik ve diplomatik mekanizmaların yeniden düzenlenmesi kritik bir gereklilik olarak görülmektedir.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım