Yeni ekonomi politikasıyla OVP

İbrahim Acar.
İbrahim Acar.

Türkiye, ikinci yüzyılı hiç hesapta olmayan gelişmelerle karşıladı. 2023’e hazırlanırken alt yapı yatırımlarını tamamlayıp, katma değeri yüksek alanlara yoğunlaşmayı hedefleyen ekonomi yönetimi, son üç yılda üç büyük badire atlattı. Kovid-19 salgınının ve bölgesel çatışmaların neden olduğu olumsuzlukların üstesinden gelmeye çalışırken, iki büyük depremle sarsıldık. Salgının ekonomik dengeleri bozan ve fiyatları artıran etkileri henüz tam anlamıyla ortadan kaldırılmadan depremin ağır yükü ekonomi yönetiminin omuzlarına bindi.

Böyle bir tabloyla gidilen Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde milletimiz siyasi istikrarın devamından yana tercihini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üçüncü kez sandıktan zaferle çıktı ve 5 yıl daha cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi yönetme yetkisini vatandaştan aldı. Geçmişte birçok zorluğun üstesinden gelen Erdoğan liderliğindeki ekonomi yönetimini şimdi daha zorlu bir görev bekliyor; fiyat istikrarını yeniden tesis etmek ve enflasyonu aşağıya çekmek.

Seçimin ardından ekonomi yönetiminde gidilen değişiklik, finans politikalarında önemli bir makas değişikliğini zorunlu kıldı. Yeni ekonomi yönetimi, “Kemer sıkma politikası” olarak nitelendirebilecek bir acı reçete yazmayı tercih etti. ABD ve Avrupa’nın geçen yıl yüksek enflasyonu aşağı çekmek için uyguladığına biraz benzer bir reçete.

Aşırı ısınmış ekonomiyi soğutmak için bir sıkılaştırma politika seti devreye alındı. Merkez Bankası’nın faiz artışıyla girilen yeni patikada iç talebi azaltmaya yönelik adımlar peş peşe gelmeye başladı. Kur Korumalı Mevduat uygulamasından çıkışları hızlandıracak bir ödev verildi bankalara. Son olarak kredi büyümesini frenlemek için bir dizi karar alındı. İhracat, yatırım, tarım, esnaf kredileri ile deprem bölgesine yönelik krediler bu seçici kredi ve sıkılaştırma adımlarının dışında tutuldu. Reeskont kredilerinin günlük limiti 1,5 milyar liraya yükseltilerek ihracatçının finansmana erişimi kolaylaştırıldı. Reeskont kredisi kullanımında yüzde 30 ilave ihracat bedeli satış koşulunun kaldırılması ihracatçıları çok sevindirdi. Benzer yeni adımlar da mutlaka atılacaktır.

Finansal istikrarın sağlamlaştırılması için bir sıkılaştırma süreci başlasa da; üretimi, yatırımı ve ihracatı engelleyici herhangi bir düzenlemeye gidilmemesi önemli. Çünkü Türkiye’nin üretim ekonomisini canlı tutmaya ihtiyacı var. Hükümet de bunun farkında ve alının kararlarda bunu açıkça görüyoruz. Kaş yapayım derken göz çıkarmamaya özen gösteriliyor. Kovid-19 salgınıyla mücadele yönteminin bir benzeri enflasyonla mücadele için verilecek.

Yazının devamı Z Raporu 51. sayısında