Yeniden iki kutuplu dünya: Yeni Soğuk Savaş kapımızda!

Arşiv
Arşiv

2019 yılı, ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin, ticari, askeri, siyasi hatta sosyal alanlarda yaşadığı gerilimlerle geçti. Özellikle ABD yönetiminin, başta ek vergi uygulamaları olmak üzere, Huawei’de somutlaşan Pekin karşıtı yaptırım ve baskı uygulamaları, ‘Yeni Soğuk Savaş’ iddiasının pek çok analist tarafından dillendirilmesine neden oldu. Her ne kadar Çin, ABD’nin provokatif girişimlerine karşı soğukkanlı çıkışlar yapıyor görünse de, Mao’dan sonra Çin’in en güçlü lideri olarak tanımlanan Xi JinPing’in askeri ve siyasi alanda Washington’a karşı yaptığı hamleler, tarafların birbirlerine karşı taviz verme noktasından giderek uzaklaştığını ve iki süper güç arasındaki çekişmenin giderek bir jeopolitik ve siyasi bir mücadele görünümü aldığını göstermekteydi.

Çin, son 550 yılda bekleme odasında geçen sürecin ardından son 40 yılda elde ettiği kazanımlardan geri adım atmak istemiyor. Küresel konjonktürün kendisine son 40 yılda sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendiren Pekin yönetimi, attığı pragmatik ekonomi ve siyaset adımlarını askeri güç ile destekleme niyetini de, 2019 yılı içerisinde düzenlediği askeri tatbikatlar, organizasyonlar ve işbirlikleri aracılığı ile gösteriyor. ‘Xi Doktrini’ olarak adlandırılabilecek ekonomik gücün askeri güçle desteklenmesi adımı, Washington’un Pekin’e yönelik güvenlik paranoyasını iyiden iyiye artırdı. Öyle ki Washington’daki karar alıcılar için Çin merkezli TikTok sosyal medya uygulaması dahi bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ haline gelmiş durumda. Bu nedenle ki son iki yılda, Washington, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı kullandığı tüm kurum, araç ve argümanları yeniden tedavüle sokmakta sakınca görmüyor.

Çin de ABD’nin bu adımlarına karşı, kimi zaman alttan alan ama asla geri adım atmayan bir stratejiyi benimsemiş durumda. Her ne kadar 15 Ocak’ta ticaret savaşları noktasında Beyaz Saray’da imzalar atılmış olsa da, ABD-Çin arasında büyüyen sorunlar yumağında bu anlaşmanın ancak buz dağının görünen kısmı olduğunu söylemek zor değil. Soğuk Savaş’ın sonunu fırsata çevirerek olağanüstü bir ekonomik ve siyasi gelişme sürecine giren Pekin, bu yolun kendisini 2020’de somutlaşacak Yeni Soğuk Savaş’ın iki başat aktöründen biri haline getireceğini tahmin edebilir miydi?

Bekleme odasında 550 yıl

Avrupa kıtasının küresel düzeni belirleme gücünü eline geçirmesinin önünü açan ‘Coğrafi Keşifler Yüzyılı’ henüz başlamamışken Çin, tüm dünyanın gördüğü en büyük donanmayı kurdu. Bu donanma ile Asya Pasifik, Afrika kıyılarına ve Arap Denizi, Kızıldeniz içlerine kadar uzanan bir sefere çıktı. Ming hanedanı döneminde, 1405-1433 yılları arasında Müslüman Çinli Amiral Zheng He komutasındaki ‘hazine gemileri’ adı verilen dev filo, Cava, Hindistan, Afrika Boynuzu ve Hürmüz Boğazındaki tüm limanlara uğradı. Çin’in o dönem sahip olduğu gemi inşa teknolojisi o denli üstündü ki, 150 yıl sonra inşa edilen İspanyol armadası dahi, Zheng He komutasındaki filonun boyutlarına ulaşmaktan çok uzaktı.

Arşiv
Arşiv

Ne var ki bu dev Çin filosu, Avrupa’nın yüzyıl sonra başlatacağı kanlı dönemin aksine uğradığı kıyılarda ne istila girişiminde, ne sömürgeleştirme faaliyetinde, ne de o ülkelerin zenginliklerin transfer etme girişiminde bulundu. Çin’in görkemini ilan eden, bugünkü deyimle ‘soft power’ girişimi olan dev donanma, Çin’in kuzey sınırlarında baş gösteren tehlikeler sonucu seferlerini kesip geri döndü.

Çin için dramatik gelişmeler bu sefer iptali ile kalmadı. Çin imparatoru, dünyanın o zaman kadar gördüğü en büyük filonun imhasını emretti. Dahası, Amiral Zheng He’nin servet değerindeki keşif kayıtları da yakılarak kül edildi. Bu dramatik gelişmeler sonucu Çin’in bir deniz gücü olup, Avrupalı devletlerden yüz yıl önce dünya okyanuslarına hakim olma fırsatı bıçak gibi kesildi. Çin’in dünya okyanuslarına bir deniz gücü olarak dönmesi için aradan 550 yıldan fazla süre geçmesi gerekecektir.

Gemiler.
Gemiler.

Tıananmen'de dönüm noktası

Altı asra yakın bir süre, dünya jeopolitiğinde silik bir güç ama güçlü bir medeniyet olarak varlığını devam ettiren Çin, Mao Zedong’un başlattığı ‘Uzun Yürüyüş’ün, Deng Xiaoping’in pragmatist siyaset ve ekonomi anlayışıyla (reformlar) birleşmesi sonucu, küresel güç olma yolunda önemli adımlar attı. Altı yüzyıllık boşluğu özellikle son 40 yılda hızla kapatan Çin Halk Cumhuriyeti, ABD’nin hegemon güç tahtına aday olduğunu son dönemde daha da güçlü hissettiriyor.

Bu hızlı yükselişte, Deng Xiaoping’in, “Kedinin siyah ya da beyaz olmasının önemi yok. Kedi fareyi yakalayabiliyorsa iyi bir kedidir” ifadesinde çerçevelediği, Çin’in küresel gelişmeler karşısında esneklik gösterme ve fırsatları değerlendirme politikasının önemli rolü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çin’in ‘barış içinde birlikte büyüme/var olma’ stratejisini Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte devreye sokması ve ABD’nin Berlin Duvarı’nın çöküşüyle birlikte ilan ettiği ‘liberal düzenin zaferine’ karşı sessizliğini koruması ve bu zaferin oluşturduğu imkânları sonuna kadar değerlendirmesi, Pekin’i Washington’un hedef tahtasına oturtmaktan koruyan faktörlerin başında gelmektedir.

1989’da Doğu Almanya’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasına neden olan gösteriler, Sovyetler Birliği’nin müdahale etmeme kararı neticesinde başarıyla sonuçlanırken, ondan yalnızca birkaç ay önce Pekin’in Tiananmen Meydanında komünist rejime karşı ayaklanan halkın eylemleri, Deng Xiaoping’in emriyle, askeri güçle, tankların altında ezilerek bertaraf edilmişti. Tarihin cilvesi diyebileceğimiz benzer iki olaydaki iki farklı karar, Sovyetler Birliği için sonun başlangıcı, Çin Halk Cumhuriyeti için ise küresel güç olma yoluna giden kapının açılması anlamına geldi. Çin’in kuzey ve batısındaki en büyük güvenlik endişesi Sovyetler Birliği sadece birkaç yıl içinde parçalandı. Rusya’nın kendini toparlaması için aradan 20 yıl geçmesi gerekecekti. Pekin yönetimi, kuzeyinde ve doğusunda zayıf devletlerden oluşan bir halka ile baş başa kaldı. Öte yandan ABD yönetimi Soğuk Savaş biter bitmez başlattığı Körfez Savaşı ile dikkatini Ortadoğu coğrafyasına kaydırdı. Avrupalı ülkeler ise sınırların olmadığı bir kıta hayaline sarılıp, Avrupa Birliğine eski Demir Perde ülkelerini dahil etme gayretine girişecekti. Deng’in Tiananmen’de oynadığı kumar, tarihin önüne açtığı fırsatlar sonucu tutmuştu. Kedi için fareyi yakalamak zor olmayacaktı.

Irak
Irak

Küreselleşme rüzgarı

1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanması ve Demir Perde’nin çökmesiyle kendilerini Soğuk Savaş’ın galibi ilan eden Batılı ülkeler ekonomik, askeri ve siyasi enerjilerini tüketecek maceralara adım atarken, Deng’in Çin’i ‘bağımsız ve barışçıl dış politikası’ ile küreselleşme rüzgarlarının doldurduğu geminin yelkenlerini kullanan son derece pragmatist ekonomi politikasıyla devasa bir gelişme ve büyüme koridoruna giren Pekin, bu süre boyunca Batılı ülkelerle arasındaki nazik dengeyi bozmamaya özen gösterdi.

Ekonomide ise görülmemiş bir büyüme performansı gerçekleştiren Çin, küreselleşme ve serbest ticaretin rüzgarını kullanarak 1990’dan 2018’e her yıl neredeyse yüzde 7’nin üzerinde büyüme oranları yakaladı. Pekin, ekonomik büyümede gösterdiği performansla ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi unvanını elde etti. Çin aynı zamanda 2,2 trilyon dolar (2018) ile dünyanın en fazla ihracat yapan ekonomisi konumunu da elinde tutuyor.

Çinli öğrenciler.
Çinli öğrenciler.

Zheng He'nin donanması geri dönüyor

Kasım 2001, Çin’in ‘bağımsız ve barışçıl’ dış politika anlayışının değişim geçirmeye başladığının işareti olan bir satın almaya tanıklık etti. Çin’in Ukrayna’dan satın aldığı ve eğlence merkezi yapılacağı iddia edilen, Türkiye’nin geçişine izin vermemesi nedeniyle 2 yıl Karadeniz’de bekleyen Varyag uçak gemisi, Kasım 2001’de Türk boğazlarından geçerek Çin’in yolunu tuttu.

Varyag, Eylül 2012’de Çin’in ilk uçak gemisi Liaoning adıyla donanma envanterine alındı. Çin ilk kez ABD ile küresel rekabete gireceği mesajını, eski Sovyetler Birliği uçak gemisi üzerinden ABD’ye iletiyordu. Çinli amiral Zheng He’nin donanması 6 yüzyıl sonra uluslararası sulara geri dönüyordu.

Bu adım aynı zamanda Yeni Soğuk Savaş’ın ilk işaret fişeği de olacaktı. Çin’in özellikle Varyag adımından sonra denizaşırı girişimlerini ve donanmasını firkateynler ve denizaltılar ile güçlendirme hamlesini başlattığını görmek mümkün. Öte yandan kendi iç denizi olarak gördüğü Güney Çin Denizi’ni yapay adalar ile askerileştirme faaliyetleri de yine aynı döneme denk gelecekti.

Askerler
Askerler

XI Doktrini

Pekin’de 2012 yıllarının sonuna doğru bir başka kritik gelişme daha yaşandı. Çin Komünist Partisi saflarında hızla yükselen Xi Jinping, 15 Kasım 2012’de ‘parti genel sekreteri’ ilan edildi. 14 Mart 2013’te de Hu Jintao yerine Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı oldu. Xi Jinping ile Çin’in daha iddialı bir dış politika ve ekonomi siyasetini uygulamaya başladığı görüldü.

Xi’nin kendi seleflerinden belki de en ayırt edici özelliği ‘askeri gücü’ öne çıkartan duruşu oldu. Xi Jinping ile Çin sadece bir ekonomik süper güç değil aynı zamanda askeri güç olduğunun altını kalın çizgilerle çizmeye başladı. ABD için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Çin için ‘saman altından su yürütme’ politikası olarak adlandıracağımız dönem Xi ile sona erdi. Pekin, artık küresel alanda etkisinin hissedildiği, ekonomik ve siyasi enstrümanlarla karşısındaki ülkeleri veya gelişmeleri yönlendirebileceği bir dış siyaset stratejisini uygulamaya koydu. Bu politikanın iddialı çerçevesi ise, yine 2013 yılında Xi Jinping tarafından açıklanan ‘Tek Kuşak Tek Yol Projesi’ bilinen adıyla ‘Yeni İpek Yolu Projesi’ ile çizildi. İlk başta bir ekonomik işbirliği projesi izlenimi veren Yeni İpek Yolu Projesi, aslında Pekin’in Washington eksenli dünya düzenine karşı oluşturduğu alternatif (Çin merkezli) bir düzendi. Kısaca ‘Xi Doktrini’ olarak nitelendirilebilecek bu askeri ve ekonomik hamleler bütünüyle Pekin, Washington’un uykusunu kaçırmayı başardı.

Mesele Hürmüz değil

Ocak 2019’da ‘Yeni Soğuk Savaş başladı’ başlıklı bir makaleyi Amerikan Foreign Policy dergisi için kaleme alan ABD’nin önemli stratejistlerinden Robert D. Kaplan, 26 Haziran 2019 tarihli, Hürmüz Boğazı merkezli yaşanan gerilime dair önemli ve pek çok kişinin gözünden kaçan bir noktaya dikkat çekti. Amerikalı stratejist bu yazısında, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi ile ABD’nin rekabet edebilmesinin mümkün olmadığına dikkat çekti. Kaplan yazısında “Trump fark etsin ya da etmesin, Ortadoğu’daki mevcut açmaz, Körfez’den çok daha büyük bir mesele. Washington, Avrasya’dan yarım dünya uzakta. Büyük bir fikir olmadan, ABD, Çin ile rekabet edemeyecektir” ifadeleriyle, Washington için Yeni Soğuk Savaş’ta olası tehlikeye dikkat çekiyordu. ABD’li yazar, Hürmüz Boğazı’nda esas önemli noktanın Pakistan’ın Gwadar limanı olduğunu ve Çin’in bu stratejik liman üzerinden dünya petrol ihracının yüzde 20’sinin geçtiği kritik bir su yolunu kontrol etme kabiliyetine sahip olacağını da, aynı yazıda vurgulamaktaydı. Kaplan tezini “Çin zaten Ortadoğu’da. Çinliler, şimdi İran sınırına komşu bir deniz üssünün inşasını tasarlıyor. Daha da önemlisi, Umman Körfezi, Çin’in Yol ve Kuşak Girişimi’nde, Ortadoğu, Hindistan Yarımadası ve Doğu Asya’yı birleştiren bir menteşe” ifadesiyle destekliyordu.

İlerleyen aylar Kaplan’ın tezinin geçerliliğini ve Yeni Soğuk Savaş’ın fay hattının Umman Körfezi hattından geçtiğini doğrulayacak nitelikte gelişmelere sahne oldu. ABD yönetimi ve Savunma Bakanlığı, Körfez bölgesindeki gerilimi fırsat bilerek bölgeyi hızla askerileştirme yönünde önemli adımlar atmaya başladı. Körfez’deki bulunan ABD askeri sayısı, ABD Başkanı Donald Trump’ın bölgeden asker çekme kararına rağmen, hızla yükselme eğilimine girdi. Başta Kuveyt olmak üzere, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan’a binlerce Amerikan askeri, savaş uçağı, donanma unsurları ve hava savunma sistemi bataryaları konuşlandırıldı. Aralık 2019’da bölgedeki ABD askeri sayısının 70-80 bin arasında olduğu tahmin ediliyordu. Washington, Pekin’e Hürmüz Boğazı’nda Soğuk Savaş dönemini hatırlatan askeri tırmandırma stratejini uyguluyordu.

Kasım Süleymani suikasti Pekin'e mesaj

3 Ocak 2020 günü İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat Havalimanı çıkışında ABD silahlı insansız hava araçları tarafından düzenlenen saldırıyla öldürülmesi de, aslında Washington’un Pekin’e karşı attığı tırmandırma stratejisinin bir parçasıydı. ABD yönetimi, İran ile yükselen gerilimi fırsat bilerek, Körfez bölgesindeki askeri varlığını bir hafta içerisinde 10 bin asker kadar artırdı. Öte yandan Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin, Eylül ayındaki Pekin ziyaretinde yaptığı altyapı anlaşmaları nedeniyle ABD’nin hedef tahtası haline geldiğine ilişkin açıklamaları da bir o kadar dikkat çekiciydi. Abdülmehdi, Kasım Süleymani suikastinin ve Ekim ayından bugüne devam eden Bağdat merkezli hükümet karşıtı eylemlerin sebebi olarak da Çin’le yapılan anlaşmaları gösteriyordu. Irak Başbakanı, ABD Başkanı Trump’ın kendisini Çin’le yapılan anlaşmaları iptal etmesi için birkaç kez telefonla arayarak tehdit ettiğini de ileri sürdü. Washington’un suikastle Pekin’e mesajı, “Irak’tan uzak dur!” muydu? Mesajın Pekin tarafından alındığı açıktı. Çin’in Bağdat büyükelçisi, suikastten birkaç gün sonra Irak Başbakanı Abdülmehdi’ye bir ziyarette bulundu ve ülkesinin askeri de olmak üzere her türlü desteğe hazır olduğunu belirtti. Bu ziyarete paralel olarak Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi’nin Tahran’da temaslarda bulunduğu bilgisi ajanslara düştü. Son olarak ise saldırıdan bir hafta sonra Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Mısır ve bazı Afrika ülkelerini içeren gezi trafiği başladı. Pekin, ABD’nin askeri mesajına, diplomatik hücum ile cevap veriyordu.

Yeni dönemin ilk anlaşması

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a yükselmesinin mimarı olarak adlandırılan Başstratejisti Steve Bannon, görevinden ayrılmadan önce Washington ile Pekin arasındaki kaçınılmaz mücadeleyi, “ABD’nin Çin ile ekonomik bir savaşın içerisinde yer aldığı” sözleriyle ortaya koyuyordu. Bannon, bir ABD’li medya kuruluşuna verdiği röportajda, ekonomik savaşa hemen odaklanılması gerektiğini ifade ederek “Çin ile ekonomik savaştayız. Bu konuya deli gibi odaklanmalıyız. 25 veya 30 yıl sonra birimiz egemen olacağız. Şu anda gittiğimiz yolda ilerlemeye, kaybetmeye devam edersek, 25-30 yıl sonra egemen olan Çinliler olacak” sözleriyle Washington için kaçınılmaz karşılaşmayı aktarıyordu.

Bannon’un istifa kararından sadece aylar sonra Trump, ticaret savaşlarının ilk işaretini 6 Temmuz 2018 tarihinde aldığı ek vergi uygulama kararı ile gösterdi. Sırasıyla, Ağustos 2018, Eylül 2018, 10 Mayıs 2019 ve Haziran 2019 tarihlerinde ABD yönetimi Pekin’e yönelik ek vergi tarifelerini açıkladı. Toplam büyüklüğü 500 milyar dolara yaklaşan ek vergi uygulaması, Washington’un Pekin’e yönelik yumuşatma politikasını tamamen terk ettiğini gösteriyordu.

Tarafların Haziran 2019 sonrasında başlattığı müzakereler meyvesini 15 Ocak 2020 tarihinde Beyaz Saray’da Başkan Trump tarafından ‘Birinci Faz’ olarak nitelenen anlaşmaya imza atıldı. Trump, Beyaz Saray’da bir törenle imzalanan anlaşmanın Amerikan ekonomisi açısından “dönüştürücü” olacağını söyledi. Çin ise “kazan-kazan” olarak nitelendirdiği anlaşmanın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine hizmet edeceğini ifade etti. Çin, ABD’den yaptığı ithalat miktarını, 2017’deki seviyesinden 200 milyar dolar artıracağını ve fikri mülkiyet haklarıyla ilgili düzenlemeleri güçlendireceğini duyurdu. Bunun karşılığında ABD de, Çin ürünlerine son dönemlerde getirdiği yüksek gümrük tarifelerini yarıya indireceğini açıkladı. Beyaz Saray’daki anlaşma, ABD-Çin arasındaki Yeni Soğuk Savaş’ın da ilk anlaşmasıydı. Ne var ki bu yeni dönem, uzlaşıdan çok çatışmanın hızlanacağı bir sürece işaret ediyor. Çünkü ABD-Çin ilişkilerinin ticaret boyutu sadece buz dağının görünen kısmını oluşturuyor.

Huwaeı'ye tam saha baskı

ABD’nin özellikle Çin’in iletişim ve dijital teknoloji alanında gösterdiği gelişmeyi kendisine yönelik en büyük tehditler arasında gördüğünü belirtmek lazım. Bu tehdit algısı günümüzde ‘Huawei referanslı’ olarak çerçeveleniyor. Çin’in dev telekomüniskasyon şirketinin özellikle 5G alanında, Washington’un müttefiklerini dahi ikna edecek adımlar atması dikkat çekiyor. Öyle ki Ocak ayında, ABD’nin en yakın müttefiki İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un, 5G konusunda Washington’dan farklı düşündüğünü gösteren, “İngiliz halkı mümkün olan en iyi teknolojiye erişmeyi hak ediyor. Eğer bir marka eleştiriliyorsa, alternatifi de belirtilmeli” açıklaması, Huawei konusunda ABD’nin yaşayacağı zorlukları göz önüne serdi.

Buna karşın Washington Huawei konusunu bir teknoloji meselesinden çok, bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ olarak gördüğünü her fırsatta belli ediyor. Huawei’ye karşı, Kuzey Atlantik İttifakı’nı (NATO) devreye sokmak için girişimde bulundu. İngiliz SkyNews haber kanalı NATO’ya üye ülkelerin, potansiyel bir yasak kararı da dahil olmak üzere, Huawei teknolojisinin ve ekipmanlarının kullanımına ilişkin ortak zemin belirlemek amacıyla müzakerelere başladığını haberleştirdi. İttifakın siber güvenlik sorumlusu Ian West de gelişmeyi doğruladı. Üye ülkeler arasında müzakerelerin başladığını belirten West, Huawei teknolojisi kaynaklı tehdide ilişkin ortak politikanın üye devletlerin kendisi tarafından bağımsız şekilde alınacağını belirtti.

TitTok da bir ulusal güvenlik sorunu

Washington’un Pekin’in niyetlerine ilişkin girdiği derin güvensizliğin belki de en önemli örneklerinden biri, son dönemde küresel bir fırtına estiren Çin merkezli sosyal medya uygulaması TikTok oldu. Kullanıcılarına çeşitli efektlerle 15 saniyelik video çekme ya da canlı yayın yapma imkanı sunan sosyal medya uygulaması, 2016’da kullanıma sunulmasından sonra küresel bir fenomene dönüştü.

ABD de bu TikTok rüzgarından kendini alamadı. Kısa sürede yüz milyonlarca kullanıcı sayısına oluşan TikTok’a ABD’de engel ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) geldi. Pentagon, görev altında bulunan tüm Amerikan askerlerine TikTok uygulamasını kullanmama emri verildi. Pentagon’a göre TikTok kullanan askerlerin verileri Çin hükümeti tarafından toplanabilirdi ve bu ulusal güvenlik alanında derin bir açığa sebebiyet verebilirdi.

Çinli öğrenciler hedefte

ABD’nin Huawei ve TikTok’tan sonraki yeni hedefi ise Çinli öğrenciler. Çin, ABD’ye üniversite öğrencisi gönderen ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. ABD’de yükseköğrenim gören bir milyondan fazla yabancı öğrencinin üçte biri Çin’den geliyor. Öyle ki son 10 yılda Çin’den ABD’ye yükseköğrenim görmeye gelen öğrenci sayısının yüzde 276 arttığı biliniyor. ABD’nin Ivy League olarak adlandırılan başat üniversitelerinde Çinli öğrenci sayısı yabancı öğrenci oranının neredeyse yüzde 50’sini oluşturuyor. MIT, Columbia, Harvard gibi üniversitelere her sene binlerce Çinli öğrenci kayıt yaptırıyor.

Washington’da ise, bu öğrencilerin, ABD know-how’ını ve teknolojisini Çin’e taşıyan birer enstrüman olduğuna yönelik algı her geçen gün güçleniyor. ‘Yeni Kızıl Korku’ olarak adlandırılan Çinli öğrencilerin ABD’deki varlığı Senato’daki oturumlara dahi konu ediliyor. ABD’li karar alıcılar, Çin’in küresel alanda yükselişine karşı, sadece ekonomik, askeri veya siyasi değil, toplumsal bir tepkinin ortaya konulmasını savunmaya başlamış durumda. ABD’nin 2. Dünya Savaşı sırasında Japon asıllı vatandaşlarını, toplama kampı niteliğindeki bölgelerde enterne ettiği düşünüldüğünde, Çin kökenli kişilere yönelik atılacak adımların sınırının olmayacağı daha rahat anlaşılacaktır. Son dönemde Trump yönetiminin, vize konusunda Müslüman ülkeleri hedef alan politikasının yakın zamanda Çin için de uygulamaya konduğunu ya da sınırlamaların yaşandığını görürsek kimse şaşırmasın.

Washington’daki karar alıcılarda Çin’e karşı derin paranoyayı gösteren Huawei ve TikTok kararları, ABD’nin rotasını yeni bir Soğuk Savaş’a doğru kırdığının bariz göstergeleri. Bu çerçevede Washington’un son birkaç yılda, Soğuk Savaş döneminde kullandığı kurumları yeniden canlandırması dikkatlerden kaçmıyor. ABD bu amaçla Beş Göz, Present Danger China ve nihayetinde NATO’yu devreye soktu.

Beş göz harekete geçti

Yeni Soğuk Savaş’ın ABD tarafında ilk işaret fişeği, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin küresel askeri, siyasi ve ekonomik faaliyetlerine yönelik istihbarat çalışmalarını yapan ve Beş Göz olarak bilinen ABD öncülüğündeki Anglo-Sakson ülkelerden oluşan casusluk ağının, Ağustos 2018’de Çin’i hedef alacak şekilde aktive edilmesi oldu. ABD, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya’dan istihbarat kuruluşlarının Çin’i hedef alan özel bir istihbarat havuzu oluşturduğu ortaya çıktı. Beş ülke, kendileriyle benzer siyasetler geliştiren ülkelerin ortaklığında Çin’in küresel alanda adımlarını içeren gizli bilgilerin değiş tokuş edildiği bir istihbarat paylaşım ağı kurdu. Çin dışında Rusya da istihbarat ağının hedefinde. Söz konusu beşlinin, Çin özelinde, istihbarat ağına yeni ülkeleri dahil etmek için de çalıştığı belirtildi. Bu çerçevede ilk olarak Almanya ve Japonya’nın kapısı çalındı. Fransa’nın da gayriresmi olarak gruba katıldığı iki kaynak tarafından teyit edildi. Grubun, ‘küresel ortaklıkları’ kullanarak, dış müdahalelere karşı istihbarat paylaşımını artırmayı hedeflediği belirtildi. Beş Göz’ün aktive edilmesine ilişkin konuşan bir yetkili, Çin’i hedef alan yeni girişimin gerekliliğini “Artık yeni bir dünyada yaşıyoruz” sözleriyle değerlendirdi.

‘Present Danger’ yeniden aktif

ABD’nin Çin ile yeni bir Soğuk Savaş hazırlandığının diğer bir işareti de Washington’da verildi. Soğuk Savaş’ın karanlık lobi kuruluşu Present Danger (Yakın Tehlike) Komitesi dördüncü kez aktif hale getirildi.

Present Danger China (Yakın Tehlike Çin) adıyla yeniden faaliyetlerine başlayan karanlık lobi şirketi, Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü sert siyaset ve Beyaz Saray üzerindeki etkisiyle biliniyor. 25 Mart 2019’da ilan edilen ve Çin’i hedef alan kuruluş metninde de, “Yeniden kurulan komite, Çin Halk Cumhuriyeti’nde iktidarda olan Çin Komünist Partisi’nin olağan ve olağan dışı oluşturduğu tüm tehditlere karşı, kamusal eğitim ve savunma yoluyla Amerika’yı korumayı amaçlamaktadır” ifadeleriyle, Washington’daki Pekin’e karşı hasmane havayı gözler önüne serdi.

  • Jeopolitik Hasım!
  • ABD Adalet Bakanı Wıllıam Barr da yine geçen ay Çin’i “ABD’nin en büyük jeopolitik hasmı” olarak tanımladı. Barr’In isim vermeden Huaweı hedef aldığı açıklamasında, “Çin zaten gizli şekilde büyük bir avantaj elde etmiş durumda ve şu anda 5G konusunda başı çekiyor. Piyasanın yüzde 40’ını halihazırda ele geçirmiş durumdalar ve şimdiise hırslı şekilde bir dengenin peşindeler” sözleriyle Pekin’in küresel üstünlük peşinde olduğunu iddia etmesi, Washıngton’daki karar alıcılar için Yenisoğuk Savaş’ın çoktan başladığının işareti oldu.
  • FBI: Çin en büyük tehdit
  • ABD ile Çin arasındaki yeni soğuk savaş’ın en bariz göstergelerinden biri şubat ayında ABD Federal Soruşturma Bürosu (Fbı) tarafından yapılan açıklama oldu. FBI Direktörü Chrıstopher Wray, ABD’ deki 56 Bölge Ofisinde Çin’in teknoloji hırsızlığına ilişkin devam eden bin soruşturma bulunduğunu belirterek, Çin’i ABD için en Büyük adli tehdit olarak Tanımladı.
  • Geçen yıl Çin’in teknoloji hırsızlığına ilişkin 24 kişinin tutuklandığını belirten Wray, yılbaşından bu yana aynı konuyla ilişkili tutuklanan kişi sayısının 19’a ulaştığını kaydetti. Wray, “Bize, Komünist Çin’den daha büyük adlitehdit teşkil eden başka ülke olmadığına inanıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. FBI Direktörü Çin’in, Amerikan Üniversitelerinin erişim konusunda açık davranmasından faydalandığına işaret etti ve Pekin’in ABD üniversitelerinde kurduğu Enstitü Ve Kampüs Organizasyonları üzerinden teknoloji hırsızlığına giriştiğini savundu.