Yerli otomobil demişken: Volkswagen’in hikayesi

1948 yılında Heinz Nordhoff tarafından yeniden teşkilatlandırılan Volkswagen, Adolf Hitler’in Alman halkını otomobil sahibi yapmak için geliştirdiği bu proje, en geniş kapsamlı proje olarak kabul ediliyor.
1948 yılında Heinz Nordhoff tarafından yeniden teşkilatlandırılan Volkswagen, Adolf Hitler’in Alman halkını otomobil sahibi yapmak için geliştirdiği bu proje, en geniş kapsamlı proje olarak kabul ediliyor.

1960 yılında ülkemizde ilk yerli otomobil süreci yaşanırken Çetin Altan, Doğan Nadi, Çetin Emeç gibi gazeteci kamuoyu önderleri Türkiye’nin sanayileşmesine, özellikle otomobil sanayinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı. Devrim otomobilinin başta başarılı olan epik hikayesi bu baskılarla fikrin sahipsiz kalmasıyla bir çıkmaz sokağa dönüştü. Peki diğer ülkeler nasıl bir deneyim yaşamıştı? İki ayrı kıtadan, iki ayrı döneme ait iki örneğe bakalım.

Prof. Dr. Murat Yülek.
Prof. Dr. Murat Yülek.

Hitler’in fikriyle 1937 yılında kurulan Volkswagen, 2015 yılında “Dünyanın en çok satan otomobili” unvanını Toyota’nın elinden aldı. Müşterilerinden aldığı şikayetlerin giderek artmasına ve bu aralar emisyon kriziyle boğuşmasına rağmen Volkswagen, o yıldan beri bu unvanı elinde tutmaya devam ediyor. Volkswagen’in kuruluşu, birçok Avrupalı otomobil markasına göre oldukça geç bir tarihe tekabül ediyor. O dönemdeki rakipleri 1900’lü yılların başlarında faaliyetlerine başlamışken, Volkswagen, yaklaşık 30-35 yıl sonra bu yarışa katılmıştı. İsmi “Halkın Arabası” (volk: halk; wagen: araba) anlamında belirlendi. Hitler liderliğindeki Milliyetçi Sosyalist Alman İşçi Partisi, şirketi Alman halkına tek model, ucuz halk tipi otomobil üretimi hedefiyle Alman Otomotiv Birliği’ne kurdurdu.

Almanya’nın milli otomobil üretme fikri, aslında daha eski zamanlara dayanıyordu. Dünyada otomobil üretiminin yeni yeni başladığı 1920’li yıllarda, Adolf Hitler (hapiste olduğu dönemde) her Almanın, özellikle de işçi sınıfının rahatça satın alabileceği ve dört kişilik bir ailenin rahatça sığabileceği bir arabanın üretilmesini istiyordu. Henry Ford’dan da esinlenen ve Kavgam adlı kitabında da bahsettiği bu düşüncesinin faaliyete geçmesi için ülke içerisinde mühendislerle görüşerek, maliyeti 990 Mark (O dönemdeki kurla 396 ABD Doları) olan bir otomobil üretilmesini istedi. Hitler, Şansölye olunca, özel sektörün bu kadar düşük bir maliyeti yakalayamayacağı anlaşıldı ve projenin devlet eli ile yürütülmesine karar verildi. 1934 yılında, Hitler, bu kez dönemin en iyi mühendislerinden Ferdinand Porsche’u arabanın tasarımını yapmakla görevlendirdi. Yine Hitler’in direktifiyle, Alman birleşmiş işçi sendikası Deutsche Arbeitsfront, projeye finansman sağladı ve Alman Halk Otomobili Şirketi 1937 yılında kuruldu. 1938 yılında ise, 230 bin metrekarelik bir alanda, o zaman için dünyanın en büyük otomobil fabrikasının temelleri atıldı.

Bu fabrikanın tek finansman kaynağı, Deutsche Arbeitsfront değildi. Fabrikada çalışması planlanan işçilerden de finansman sağlandı. İşçilerden haftalık kesinti yapılan bu yöntemde, toplam kesinti 750 Markı bulduğunda, o işçiye bir sipariş numarası ile otomobil verilecekti. Ancak bu plan, 1939 yılında Almanya’nın Polonya’ya girmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması dolayısıyla hiçbir zaman gerçekleşemedi.

İkinci Dünya Savaşı başladığında, Volkswagen fabrikasında yalnızca 210 araç kullanıma hazır hale getirilebilmişti. Bu araçlar, gerekli teçhizat değişiklikleri derhal yapılarak, Nazi ordusunun emrinde, cepheye sürüldü. O sırada fabrika, Alman savaş gücünü artırmak üzere, üretim politikasını tamamen değiştirip, zırhlı, silahlı, suda ve karada gidebilen savaş araçları ve güdümlü füzeler gibi savaş malzemeleri üretmeye başladı. Araçlarda kullanılan su soğutmalı motorların Rusya’nın soğuk iklimi dolayısıyla zarar görmesi, Volkswagen’in hava soğutmalı motorları üretmesini sağladı. Savaşın bitmesiyle birlikte fabrikaya, önce ABD, sonra da İngiltere el koydu ve otomobil üretimi devam etti. 1948 yılında Heinz Nordhoff tarafından yeniden teşkilatlandırılan Volkswagen, Adolf Hitler’in Alman halkını otomobil sahibi yapmak için geliştirdiği bu proje, en geniş kapsamlı proje olarak kabul ediliyor.

Almanya’dan çok uzakta, Hindistan’da benzer bir proje, 2008 yılında ortaya atıldı. Tata firmasının küçük segmentteki otomobili olan Tata Nano da Volkswagen’e benzer bir vizyon ile yola çıkmıştı: “Halkın Arabası.” Hindistan’daki herkesin, bisikletten daha güvenli ve ucuz bir ulaşım aracına sahip olması hedefiyle üretilen ve 2010 yılında seri üretimine geçilen Tata Nano, o dönem yaklaşık 1500 ABD Doları satış fiyatı ile dünyanın en ucuz otomobili oldu. Ancak Tata Nano, üreticisi Tata Motors’un belirlediği satış hedeflerine ulaşamadı ve 2017 yılında toplamda 275 adet üretilen araç, 2018 yılında yalnızca 1 adet üretildi ve 2018 yıl sonu itibarı ile aracın üretimi durduruldu.

Tata Nano, düşük fiyat politikasının yanı sıra teknik özellikler bakımından incelendiğinde diğer modellere göre oldukça kullanışlı özelliklere sahipti. Aracın çift silindirli olan motorunun arka koltukların altına konumlandırılmasından dolayı, tıpkı elektrikli otomobillerde olduğu gibi hem önde hem de arkada bagaj alanı bulunan Tata Nano, dünyanın en ucuz otomobili olmasına rağmen satmadı. Tata Motors’un yetkililerine göre bu başarısızlık, rakip firmalar tarafından ortaya atılan güvenlik konusundaki zafiyet iddiaları ve kötü şöhretten kaynaklanıyor. Uzmanlara göre ise bu sürecin altında yatan temel sebep, tüketicilerin satın alma gücü düşük olsa bile, toplumsal statü algısı dolayısıyla, “dünyanın en ucuz otomobili” olarak bilinen bir otomobile binmek istememeleri olarak gösteriliyor.