Yüzyılın teröristi

Ülkemize saldırdı, insanlarımızı öldürdü, milletin evini bombaladı.
Ülkemize saldırdı, insanlarımızı öldürdü, milletin evini bombaladı.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün, TSK içindeki bir kadroyla Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik darbe kalkışması ardından başlayan operasyonlar örgütün gizemli ama sistemli ekonomik yapısı üzerindeki sis perdesini de araladı. Şimdiye kadar hep söylenen ama kanıtlanamayan, görmezden gelinen iddialar bir bir gün ışığına çıkıyor. Türkiye içinde ve dışında, sözde iktisadi amaçları olmayan bir organizasyon için devasa sayılacak ekonomik büyüklük, örgütün “devlete sızma”larının dışında nasıl bir güce ulaştığını da gösteriyor…

Yeni dünya düzeni şekillenirken sınır belirleyici olarak boru hatlarından fiber optik ağlara gerçekte sahip olduğunuz networklerin, oyuncular olarak mikro terör örgütlerinin, ulus devletlerden ziyade şirketlerin ya da bu örgütlerin yönetebildiği kent devletlerin ortaya çıktığını görüyoruz. 7 Şubat MİT krizinden bu yana Türkiye’nin siyasi kaderinde belirleyici olmaya çalışan Gülen Cemaati ise Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içine sızan kadrosu aracılığıyla 15 Temmuz gecesi son hamlesini yani darbe girişimini gerçekleştirdi. Son yıllarda tecrübe edilenler, seçilmiş hükümete karşı iktidar yarışına giren sözde İslam alimi Fetullah Gülen ve cemaatinin de tıpkı IŞİD ve PKK gibi, uluslararası güçlerin Türkiye’nin kaderini belirlemede bir maşa olarak kullandığını gösteriyor. Özellikle eğitim faaliyetleri aracılığıyla 1970’lerden bu yana sistemli olarak devlet bürokrasisinin ve askeri kurumların içine sızan yapının Ergenekon ve Balyoz operasyonları aracılığıyla ordu içerisinde komuta kademesine gelmiş çok sayıda yüksek rütbeli askeri tasfiye ettiği ortaya çıkıyor.

Nihai amacı ‘devleti ele geçirmek’ olan FETÖ’nün, iş dünyasında örgütlenme şekli de bir hayli ilginç. 1980’lerde Özal döneminin kalkınma politikaları, Anadolu sermayesinin şaha kalkması, KOBİ’lerin itici gücüyle ticaret ve sanayi odalarının da rolü arttı. İş dünyası ve bürokrasi arasında bağlayıcı işlev gören odalar, örgütün hedefindeydi. Bazen ileriki bölümlerde bahsedeceğimiz finansman teknikleriyle şirketleri fonladılar, bazen odaları fethettiler. Dış politika açılımları ise farkına vararak ya da varmayarak FETÖ’nün işlerini kolaylaştırdı. Örneğin Afrika açılımında cemaatin okullarının olduğu ülkeler öncelik sayıldı. Tıpkı Özal döneminde Türk cumhuriyetlerine açılım politikasında olduğu gibi. İş örgütleri içerisinde cemaat mensuplarına aidiyeti ile bilinen Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfedarasyonu (TUSKON), 17/25 Aralık öncesinde Afrika ve Rusya Federasyonu’na yönelik etkinliklerde, daha eski ve köklü olan iş örgütlerini dahi baypas edebilmeyi başarmıştı. Hatta diplomatik temsilciliklerimizin olmadığı bazı ülkelerde, cemaat okullarının mensupları yani ağabeyleri diplomatik aracılık yapmaya başlamışlardı. Kısacası iş dünyasında da, tıpkı bürokraside olduğu gibi, kimseye zırnık pay vermeme niyetindeydi FETÖ.

Türkiye ekonomisinde söz sahibi olan İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Ankara Ticaret Odası (ATO) cemaatin göz diktiği köşe taşlarından oldu. Hatta o kadar hırslıydılar ki ATO eski başkanı Sinan Aygün’ü ‘Ergenekon torbasının’ içine bile attılar. Aygün, Ergenekon ile ilgili soruşturmadan beraat etti.

Çokuluslu örgütün finansı: Himmet

Örgütün finansmanının mali kayıt dışında olduğu belirtiliyor. Himmet yani bağış adı altında toplanan ve mali denetime tabi tutulmayan bu paraların kontrolü ve kullanımının nasıl şekillendiği büyük bir soru işareti olarak gizemini koruyor. Ancak görünen kısmı itibariyle sistemin şu şekilde işlediği belirtiliyor: İş dünyasından mütevelli heyetler aracılığıyla himmet yani bağış toplanılıyor. Mütevellilerin genellikle eğitim kurumları ile ilgilendikleri biliniyor! Elbette ki himmet miktarı iş adamının gelir düzeyi ile doğru orantılı. Zekat ya da burs amaçlı toplanan bu himmetlerde miktarlar dudak uçuklatabiliyor. Her bir iş adamı 20, 30 hatta 40 öğrenci bursu verebiliyor. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı himmet toplantılarında psikolojik olarak insanların coşturulduğunu, bu vesileyle bağış miktarlarının artırıldığını ifade ediyor. Avcı işlerin daha da ileri giderek gelecek yıllardaki gelirlerinin dahi zekatını verebildiklerini söylüyor. Bu durumlarda iş adamına imzalatılan senetler, şahıs ileride iflas etse bile tahsil ediliyor.

Tahmin edileceği gibi toplanan milyonlarca, hatta milyarlarca lira bağışın herhangi bir kaydı bulunmuyor. Bu rakamlar örgüt lideri dışında kimseye rapor edilmiyor. Ancak şunu not etmek gerekiyor ki zekat adı altında toplanan bu himmetlerin İslam dini açısından bir karşılığı bulunmuyor. Zekat konusunda oldukça hassas kriterler koyan İslam’a göre bir cemaate, örgüte zekat vermek mümkün değil. Burslar konusunda ise size asla herhangi bir harç dekontu, vs. ibra edilmiyor.

Himmet konusu burada kalmıyor, yani sadece sözde zenginden alıp fakire verilmiyor. Devlet memuru FETÖ üyeleri de her ay düzenli olarak eli kanlı bu örgüte ‘vergi’ ödemek zorunda. Karşılıklı rıza doğrultusunda bu ödemelerin yapıldığını iddia eden örgüt üyeleri evli devlet memurlarının maaşlarından yüzde 5, bekar memurlardan ise yüzde 10’a denk gelen miktarı gözlerinin yaşına bakmadan alıyor. Hatta memurun aldığı ikramiyeden bile bu miktarın kesildiği iddia ediliyor.

Mali merkez: Bank Asya ve Kaynak Holding

Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının raporuna göre, 71 ilde Fetullahçı Terör Örgütü toplam 3 bin 257 dernek, vakıf ve şirket olmak üzere faaliyet yürütüyor. Ekonominin her alanında güç oluşturmak, devlet içerisine sızıp yerleşmek, bankada usulsüzlük ve uluslararası para aklama organizasyonları ile sivil toplum kuruluşlarında girift bir suç organizasyonu ve örgüt gücü oluşturmuş yapı, iddianameye göre, 2 bin 356 şirket ve 347 kişi firması üzerinden ekonomik faaliyetlerini yürütüyor. Söz konusu iddianamede, FETÖ’nün gelirlerini "şirket ya da şirketler üzerinden ticari faaliyet görüntüsü verilerek bankacılık sisteminin kullanılması", "suç gelirlerinin fiziken yurt dışına çıkarılması" gibi altı yöntemle akladığı belirtilirken "Asya Katılım Bankası'nın örgütün bir kurumu olduğu, örgütsel amaç ve hedefler için kullanıldığı, çok sayıda farklı hesaba suç gelirlerinin yatırılıp sisteme sokulduğu, yüksek miktarda örgüt emrindeki kuruluşlara kredi kullandırıldığı, kredilerin suç geliri olan himmet ve bağışlarla ödendiği tespitlerine yer verilmiştir" şeklinde açıklanıyor.

Örgütün işlevsel mekanizması sayılan mütevelli heyetleri üzerinden hayır amacıyla toplanan paralar bahsedilen şirketlere sermaye yapılıyor; kısacası kağıt üstünde firma sahibi ile firmayı yöneten taraflar birbirinden ayrışıyor. Bu durumda şirketler birer piyasa oyuncusu olmaktan çıkıp örgütün ekonomik hedeflerine göre pozisyon alıyor. Bank Asya’nın faaliyetleri de bu çerçevede gerçekleşiyordu. Bankanın cemaatin faaliyetleri için bir hortumlama mekanizmasına dönmesi, batık kredi oranlarının gizlenmesi BDDK ve akabinde TMSF’nin harekete geçmesine neden oldu. 2015 yılı şubat ayında yönetimi TMSF'ye geçtikten sonra, gerçek mali durumu ortaya çıkan Bank Asya'nın, cemaatin kontrolünde olduğu dönemde batık kredilerini gizlediği ortaya çıktı.

Bankanın 2013 yılının eylül ayında yüzde 3.9 olan batık kredi oranı, geçen yılın aynı döneminde yüzde 33.4 ile sektör ortalamasının 10 katına ulaştı. Batık kredi miktarı 2.2 milyar liraya çıkarken, özkaynakları 2.6 milyar liradan 1.2 milyar liraya geriledi. Ayrıca TMSF’nin banka için 15 Temmuz’da yaptığı satış ihalesine teklif gelmedi. Gülen çetesinin finans, medya, eğitim, lojistik ve gıda başta olmak üzere farklı sektörlerde faaliyet gösteren onlarca şirket ve yüzü aşkın markanın sahibi olduğu anlaşılan Kaynak Holding, Bank Asya’ya el konulmasıyla çözülme başladı. Soruşturma ve iddianamelerden; örgütün usulsüz para trafiği ve kara para şüphesinin merkezinde Kaynak Holding şirketleri ve yöneticileri olduğu anlaşıldı. 2014 Mart ayında şirket içerisinden yetkili birinin holding kaynaklarının yurt dışına kaçırıldığı yönündeki ihbarı üzerine holding Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) tarafından mercek altına alındı. 1979 yılında Sızıntı dergisi üzerinden yayıncılık sektörü ile iş dünyasına adım atan holding Türkiye’nin sanayi devleriyle boy ölçüşür duruma gelmişti. Ancak MASAK yapılan ilk incelemeler sonunda yaptığı baskında kara para trafiği ve vergi kaçakçılığı izine rastladı.

Kasım 2015’te Kaynak Holding’e kayyum atandığında; tıpkı Bank Asya’da olduğu gibi, içi boşaltılmış bir yapı ile karşılaşıldı. Kayyum (Yönetim Kurulu Başkanı) olarak atanan İmran Okumuş’un önemli bir personel ayıklaması yaptığı Kaynak Holding’te milli vizyon çalışmaları sürüyor. Kaynak Holding’in eski ortak ve yöneticileri ise yanlarına aldıkları para ve datalarla kaçtıkları yurt dışından Türkiye’de olup bitenleri izliyor. 30 şirkete sahip Kaynak Holding'in 2014 rakamlarına göre cirosu 1.5 milyar lira. Ancak FETÖ’nün kurduğu holdingin bundan daha büyük bir ekonomik değere sahip olduğu tahmin ediliyor.

Fetö'nün örtülü ödeneği

Kayıtsız bir şekilde toplanan bu paralar aynı zamanda örgütün kendi iktisadi teşekküllerinin yaratılmasında da kullanılıyor. KOBİ dünyasında güç kazanma ve tekeli koruma mücadelesi veren FETÖ, küçük işletmelere ‘kredi’ yollu destek verirken bazen de yeni küçük işletmelerin kurulmasını teşvik ediyor. Zor durumda olan küçük şirketlere kimi zaman yeni sermayedar, ortak bularak kimi zaman yurtdışında müşteri ayarlayarak sistem ayakta tutuluyor. Şirketler FETÖ mensuplarının olabildiği gibi tamamen cemaate ait şirketler de bulunuyor.

Hanefi Avcı, bu yapılarda şirket gelirlerinin yüzde 15’inin direkt Fetullah Gülen’e aktarıldığını belirtiyor. Örgütün ‘örtülü fonu’ diye isimlendirilebilecek bu fon Gülen’in kişisel yaşam giderlerinin yanında cemaatin birçok faaliyetini karşılıyor. Yurt içi ve yurtdışında cemaate ait organizasyonların fonlanmasından tutun 17/25 Aralık sürecinde tanık olduğumuz dinlemelerde kullanılan son teknoloji cihazların satın almasına varan birçok eylem bu örtülü fondan ödeniyor. Paralel devlet olarak adlandırılan bu örgüt pratikte fiili bir devlet mekanizması gibi hareket ederken diplomasi de yapıyor. ABD-Türkiye arasında misafirlerin ağırlanması, bu misafirlere hediyeler bu ödenekten karşılandığı gibi cemaat adına rüşvetlerin de bu fondan verildiği belirtiliyor.

Banka büyüklüğünde POLSAN

FETÖ için finans kaynağı bulmakta aslında pek zorluk yaşanmıyor. Bunlardan bir diğeri de bir banka kurabilecek ya da satın alabilecek büyüklükteki Polis Bakım Yardım Sandığı, kısaca POLSAN. Kuruluşu 2. Meşrutiyet dönemine rastlayan sandık, 15 Şubat 1329 Rumi (1913) yılında “Polis ile Polis İdare Memurları Tasarruf Sandığı Nizamnamesi” ile resmen kuruluyor. Dönemin şartlarına göre bazı tüzük değişikliklerinden geçiyor. 1998 yılı itibariyle yeni bir döneme girdiğini söyleyebileceğimiz sandıkta yönetim FETÖ’nün denetimine giriyor.

17 Aralık darbe girişimi sonrasında açılan soruşturmada, sandıkta ciddi oranda yolsuzlukların olduğu fark edilince yönetimi tamamen değiştiriliyor. Soruşturma raporları POLSAN’a bağlı şirketlerin bilerek zarara uğratıldığını yani sandığın içinin boşaltıldığını ortaya koyuyor. Yaklaşık 100 bin polis memurunun üye olduğu sandığa memur başına aylık ortalama 120 lira para girişi oluyor. 2014’e kadar POLSAN’a ait bu paralar örgütün bankası olan Bank Asya’da tutuluyordu. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın talimatı ile hesaplar Bank Asya’dan taşındı. Konuyu yakından takip eden Sabah gazetesinden Abdurrahman Şimşek POLSAN'ın iştirakleri arasında cemaatin emniyet imamı Kozanlı Ömer lakaplı Osman Hilmi Özdil’in ortağı olduğu Ankara Sigorta’nın da bulunduğunu yazdı. Şimşek’in 2014 Temmuz’unda yaptığı habere göre POLSAN bilançolarında, başkanlığını Muammer Bucak'ın yaptığı 8 kişilik yönetim kurulunun son iki yıllık yönetim gideri 16 milyon 983 bin lira olarak açıklanmıştı. Aralarında 5 bin lira sermayeyle kurulduktan sonra POLSAN tarafından yaklaşık 300 bin liraya satın alınması nedeniyle dikkatleri üzerine çeken İZAMSAM A.Ş.'nin de bulunduğu 10'a yakın şirketin sahibi olan POLSAN, 2011 ve 2012 yıllarında yalnızca iki şirketiyle kâr edebilmişti. Diğer 8 şirketin iki yıllık zarar toplamı ise 25 milyon 294 bin 766 liraya ulaşmıştı.

Süreç POLSAN’ın 17/25 Aralık darbe girişimine kadar hiçbir denetime tabi tutulmadığını ortaya koyuyor. Zira sandık bu zaman boyunca sadece Emniyet Genel Müdürlüğü Dernekler Masası’nda görev yapan iki polis memuruna rapor vermekle yetinmişti. 2014’e gelindiğinde ise sandığın raporlarında 465 milyon liralık kayıp gözlendi. Kuruluş amacı emniyet personelinin ihtiyaçlarını bankaların verdiği kredi limitlerinin altında karşılamak, konut, otomobil, ihtiyaç kredileri aracılığıyla desteklemek olan POLSAN zamanla cemaate para aktaran bir mekanizmaya dönüştü.

1 ABD Dolar'ındaki şifre

1 dolar, ABD'nin dünya üzerindeki küresel siyasi ve ekonomik hakimiyetinin en önemli göstergelerinden biri. Dünya üzerindeki her ülkede dolaşımda bulunan bu para birimi adeta bir maymuncuk gibi. Küresel ekonomik düzenin saç ayaklarından biri olan ABD doları, diğer ülke para birimlerinin gücünün ölçülmesindeki en büyük kıstaslardan da. İşte bu '1 dolar,' 15 Temmuz gecesi, Türkiye'ye yönelik iç işgale girişen FETÖ'cü cunta mensuplarının üzerinden çıktı. FETÖ lideri Gülen tarafından özel olarak dağıtıldığı belirtilen 1 dolarların özellikle 'J' 'C' ve 'F' serilerindeki banknotlardan oluştuğu güvenlik güçlerince tespit edilmiş durumda. İşgal girişimine karışan FETÖ'cü “askerler” dışında, profesörler, iş adamları ve sözde “imamlar” üzerinden de yine bir dolarlar çıkmıştı. Bu 1 dolarların, örgüt üyelerinin birbirini tanıması ve aynı zamanda lidere bağlılık amacıyla taşındığı düşünülüyor. 'F' seri no’lu banknotların örgütün üst düzey ve operasyonel nitelikteki militanlarına verildiği de emniyet güçlerince değerlendiriliyor.

Milyar dolarlık ayakbastı parası

Paralel yapının yurt dışı yapılanması da adeta komisyoncu gibi çalışıyor. Yurt dışında iş yapma gayreti ile cemaatin kapısını çalan iş adamlarını resmen haraca bağlarcasına himmet adı altında para toplayan örgütün ülke imamlarının 2013 yılında Irak, Azerbaycan, Kazakistan ve Almanya’nın başını çektiği 156 ülkede yılda 1 milyar 281 milyon dolar para topladığı ve bu paraların ülke mali kaydının dışında tutularak sadece Pensilvanya’ya bildirildiği ifade ediliyor. 1.3 milyar dolarlık bütçede ilk sırada Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden sonra ikinci büyük ticaret partneri olan Irak yer alıyor. Örgütün 2013’de Irak’ta iş adamlarından aldığı kar ortaklığı ve ayakbastı miktarının 133 milyon 165 bin dolar, kar ortaklığı oranının ise yüzde 9 ila 13 arasında olduğu iddia ediliyor. 2013 yılında Irak’ı 41 milyon dolarla Azerbaycan’ın takip ettiği belirtiliyor. Bu paraların sadece iş adamlarını ülkelere götürme karşılığında alınan paralar olduğunun altını çizelim.

Kazakistan’da 32 milyon dolar, Rusya 11 milyon dolar, Güney Afrika ülkeleri toplamı 81 milyon dolar, Libya’da 8 milyon dolar, Mısır’da 12 milyon dolar olmak üzere Kuzey Afrika’da toplam 47 milyon dolar ayakbastı parası alındığı iddia ediliyor. 2014 yılında işadamlarından alınan toplam ayakbastı parası 89 milyon dolara düşerken 2015 yılında bu rakam 68 milyon dolara geriliyor. 2014 yılında yurt dışına giden işadamlarıyla yapılan kar ortaklığı 511 milyon dolar, 2015 yılındaysa 311 milyon dolara ulaşmış. yalnız tam da bu noktada tüm bu paranın Türkiye'den çıkmış olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Yurtdışında iş adamları fişlenmiş

Paralel yapının, kendi meslek örgütleri ve kendi referansları dışında yurt dışına giden iş adamlarını 21 ülkede yakın takibe aldığı da önemli veriler arasında yer alıyor. Örgütün ticari ve siyasi olarak etkin oldukları 21 ülkede Türk iş adamları hakkında profiller oluşturdukları ve Türkiye içindeki yapı aracılığı ile 311 iş adamımızı fişledikleri ortaya çıkmıştı.

Örgütten bağımsız bir şekilde yurt dışında iş faaliyet gösteren iş adamlarının bu ülkelerdeki mali hareketliliğini yakın takibe alan yapı, Azerbaycan, Irak, Kazakistan, ABD, İsrail, Mısır’da iş yapan 311 iş adamını Solcu, Alevi, Kürtçü, PKK’lı, Ülkücü, Milli Görüşçü diye fişlediği hatta bazı iş adamlarını bulundukları ülke nezdinde iş yapamaz hale getirdikleri belirtiliyor. Önce 7 Şubat, ardından 17 Aralık komplosuyla hükümete yönelik girişimlerini sürdüren 'Paralel FETÖ’nün, siyaset ve ekonomiye yönelik vesayet aracı olarak kullanmak için biriktirdiği istihbarat arşivini sistemli ve güvenli bir şekilde konuşlandırmak üzere Pensilvanya’ya taşıdığı belirtiliyor. Yapı, dünyanın farklı bölgelerinden istihbarat, bilgi notları, kaset ve dinlemeleri, Virginya, Pensilvanya ile Detroit üçgeninden oluşan istihbarat ağı için toplarken, bu arşiv merkezleri için Anadolu insanın alın teri ile kazandığı ve yurt dışındaki iş seyahatlerinde kendisinden himmet adı altından toplanan paradan karşılandığı belirtildi.

Üç merkez için, 2012’de 36 milyon dolar para harcandığı belirtiliyor. 156 ülkede örgütlenen FETÖ bu ülkelerde sadece eğitim hizmetleri vermekle kalmadı. İnşaat, enerji, matbaa, PR, prodüksiyon, aracılık, turizm-seyahat, medya ve medya tanıtım işleri ile de uğraştığı biliniyor. Türkiye’de kendilerine yakın meslek örgütleri üzerinden Türk iş adamlarını iller bazında Afrika, Orta Asya, Ortadoğu, Güney Amerika’ya taşırken, iş adamlarından gittikleri ülkelerde aracılık hizmetleri karşılığında himmet adı altında komisyonlar alıyor. 2011’de 1 milyar 423 milyon dolar, 2012’de 1 milyar 647 milyon dolar, 2013’de ise 1 milyar 281 milyon dolar para toplandığı ortaya çıktı. İş adamlarından toplanan komisyonların dışında 156 ülkede okullarda ve dil eğitim merkezlerinde okuyan öğrencilerden bunun yanında ticari faaliyetlerden toplam 2 milyar 627 milyon dolar toplandığı iddia ediliyor.

Komisyonlar da örgüte

Paralel yapının ticari hareketliliği sadece iş adamlarına aracılık hizmeti ile sınırlı değil, önemli işlerde aracılık hizmetlerinin dışında yüzde 9 ile yüzde 15’lik bir ortaklıkta yapıldığı ileri sürülüyor. Özellikle son süreçte Azerbaycan, Kazakistan ve Irak ile artan ticari iş hacmine bağlı olarak inşaat, enerji ve mobilya sektöründe bu ortaklıların yapıldığı kaydediliyor. Dev bir holding bütçesi ile çalışan Paralel yapının kasasına akan bu para trafiğinin denetimi ve nerelerde kullanıldığı cevabı merakla beklenen bir soru işareti durumunda. Zira farklı farklı ülkelerde çalışan yapının düzenli mali akışı sadece Pensilvanya’ya yapılıyor.

Paralel yapı, 2010 yılında bu yana topladığı paraları ABD’deki lobiler, Senato ve Temsilciler Meclisi milletvekillerine özel düzenlediği programlarda hoyratça kullandığı ortaya çıkarken, özel uçaklar kiralayarak önemli isimleri ABD’ye taşındığı dile getiriliyor. ABD’den Avrupa’ya, Türkiye’den Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlere başta medya, lobiler ve illegal işlere akıtılan paraların hesabını ise sadece Pensilvanya’daki dar bir kadro biliyor. Ancak Paralel yapı, hesap vermeden harcadığı paralarla Türkiye karşıtı lobilerle iş tutarak Hükümeti devirme planı çerçevesinde “Türkiye’de yolsuzluk var” propagandası yapıyor. Paralel yapının 2012’de 144 milyon dolar, 2013’de ise 191 milyon dolar lobicilik faaliyetlerine para harcadığı ortaya çıktı. Birçok noktada gelirlerin düşmesi nedeniyle harcamalar azalırken lobilere harcanan miktar 2014 ve 2015 yıllarında düşmedi.