Bülent Ecevet'in gözünden futbol

Bülent Ecevit
Bülent Ecevit

1950-1961 yılları arasında gazetecilik yapan ve birçok dergide dönemin siyasi, sosyal ve kültürel tartışmalarını köşesine taşıyan merhum Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit, Milli Takımın 1954 Dünya Kupası'nda aldığı 7-2'lik Almanya mağlubiyetini farklı bir pencereden değerlendirmişti.

İkinci Dünya Savaşı’nın tüm dünyada yarattığı sosyal ve ekonomik sıkıntılar Demokrat Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllarda ülkemizi de etkisi altına almıştı. Bu sebeple hükümet, Brezilya’da düzenlenen 1950 Dünya Kupası’na Milli Takımı göndermemişti. 4 yıl sonra ise Dünya Kupası bu kez İsviçre’de düzenlenecekti. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra geçen ilk 4 yıllık dönemde ekonomik anlamda biraz rahatlayan Türkiye, 1954 Dünya Kupası’na Milli Takımı gönderme kararı almıştı.

Dünya Kupası'na katılma yolunda İspanya ile eşleşen Türkiye, ilk maçı 4-1 kaybederken, rövanşı ise 1-0 kazandı. Gol averajının geçerli olmadığı o dönemde üçüncü maç tarafsız bir saha olan Roma'da oynandı. Bu karşılaşma da 2-2 berabere sonuçlanınca, tribünden çağrılan Franco isminde bir çocuğun çektiği kura sonucunda A Milli Takım, kupaya katılma hakkı kazandı.

Milli takım, 1954 Dünya Kupası'nda Batı Almanya, Macaristan ve Güney Kore'nin yer aldığı grupta mücadele etti. İlk maçında Batı Almanya'ya 4-1 mağlup olan Milliler, ikinci maçında ise Güney Kore'yi 7-0 gibi farklı bir sonuçla mağlup etti. Bu sonuç, Dünya Kupaları tarihinin en farklı galibiyetleri arasında yer aldı. Grupta Macaristan ile maç yapmayan milliler, aynı puana sahip oldukları için Batı Almanya ile bir kez daha karşı karşıya geldi. Türkiye, bu maçı 7-2 kaybedip, şampiyonadan elendi.

O yıllarda başta Ulus olmak üzere çeşitli gazetelerde siyasi ve kültürel yazıları yayımlanan merhum Başbakanlardan Bülent Ecevit, Milli Takımın Batı Almanya karşısında aldığı 7-2'lik mağlubiyeti, köşesinde yazdığı şu yazıyla değerlendirmişti:

  • "İsviçre’de futbol takımımızın 7 gol yiyerek Almanlara yenilmesi bir «millî felâket» oldu. Ağızları bıçak açmıyor. Neredeyse o maç gününü bir millî yas günü ilân edeceğiz. Yenilginin sorumlularını neredeyse bir kaşık suda boğacağız. Demokrat Parti devrinde ne olursa gül pembe gören iktidar sözcüsü gazete bile gazaba gelmiş bir aslan kesildi. Resmî makamlara kükreyip duruyor.
  • Bu yenilgi belki de gerçekten üzülünecek bir yenilgidir. Sorumluları varsa ortaya çıkarılmaları elbette iyi olur. Bundan böyle millî takım formamızın şerefi daha iyi korunmalıdır… falan, filân ama, ne kadar garip karşılarsanız karşılayın, ben böyle yenilgilere üzüldüğüm kadar seviniyorum da.
  • Çünkü bir de aksini düşünün. Ya futbolcularımız 7 gol yiyecek yerde Almanlara 7 gol atıp da yurda dönselerdi, o zaman nasıl sevinecektik! Yalnız küçük dağları değil, sıra dağları da biz yaratmış olacaktık. Ne kadar aşağılık duygumuz varsa bir anda ortadan silinecek, kendimizi handiyse büyük devletlerle bir hizada görecektik. Yollara dökülecek, düğün bayram edecektik.
  • Bu halimizle biz, kendi kendimizi aldatıyoruz. Bir millet ne futbolda ne de güreşte dünya şampiyonu olmakla büyük, ne de sonuncu gelmekle küçük millet olur.
  • Futbolda küçücük Uruguay, kocaman Birleşik Amerika’yı da, haşmetli İngiliz İmparatorluğunu da temizler.
  • Ama Uruguay, adı maçtan maça duyulan bir zavallı memlekettir. Uruguay’a yenilmekle ne Birleşik Amerika, ne İngiltere ne Fransa ne de Batı Almanya şanından kaybeder. Ne gururları incinir ne şerefleri eksilir, ne de kimsenin aklına bu memleketlerin büyüklüğünden şüphe girer. Uruguay yahut Macaristan’dan bir futbol sahasında kaç gol yerlerse yesinler, Amerika gene dünyanın en büyük devleti, İngiltere gene dünyanın en olgun cemiyeti, Fransa gene dünya kültürünün merkezi ve Almanlar gene dünyanın en başarılı milletidir.
  • Bize 7 gol atmakla Almanların şeref ve itibar hanesine tek bir not bile ilâve edilmiş değildir. Hattâ meselâ Herr Krupp böyle bir galibiyetten belki de habersizdir. Buna karşılık biz, Almanlardan 7 gol yedik diye, şeref ve itibarımızı yerlere serilmiş görüyoruz.
  • Bir futbol sahasında yediğimiz yahut attığımız 7 golün bizim için bu derece büyük bir önem taşıması, ne kadar aşağılık duygusu içinde bulunduğumuzu ve değer ölçülerimizin ne kadar sakat olduğunu gösterir. Millî itibarımızı bağlıya bağlıya bir topa ve bir güreş minderine bağlamışız.
  • Oysa ki bunlar spordur. Sporu sportmence görebilmek gerektir. Sporu sportmence gören insan da ne yenildim diye döğünür ne kazandım diye öğünür.
  • Biz, yüzyıllardan beri başka sahalarda, meselâ bilim, meselâ fen, meselâ kültür sahalarında yediğimiz golleri hesaplayıp, eğer döğüneceksek, onlar için döğünelim!
  • Bir millet, itibarını, büyüklüğünü, bu sahalarda kazanır yahut kaybeder, futbol sahasında yahut güreş minderinde değil!

Not: Socrates Dergi'den yararlanılmıştır.