Cemre

HAYATİ İNANÇ
Abone Ol

Bilmem haddini aşmış bir iyimserlik sayar mısınız şu yazacaklarımı sevgili dostlar? Kültür hayatımızdaki muhtemelen hepimizin bir şekilde şikâyetçi olduğumuz yozlaşmadan silkinmeye dair ümitlerim epey arttı son zamanlarda. Neden derseniz; hani kendi şiirimizin ustalarına karşı, enikonu sevimsiz bir mesafeli duruşumuz vardır ya epey uzun süredir. Sanki onlar başka bir dünyanın sesidir; bizimle hiç ilgisi alâkası yoktur, zaten dili de bilmediğimiz bir şeydir falan gibi. İşte bu düşünceden sıyrılıp can kulağı ile dinleyen her yaştan gençler görür oldum sıkça. E tabii temas ettiğimiz ilgisizliğin ve buna bağlı bilgisizliğin bir dolu görünür görünmez sebebi var. Meselâ hayat tarzı. Hamburger kemirip kola emerek hızlı tıkınma (fast-food böyle tercüme edilebilir mi sizce de?) seanslarının sonrasında insan herhalde Nâbî’nin şu mısralarının tadını almaya pek yakın olmaz:

Ten-be-hâk-i acz olan şebnem gibi üftâdenin

Cümleden evvel yeten hurşîd olur imdâdına

  • [Tam bir tevazu ile yüzünü yere süren çiy damlası, sabahın ilk güneş ışığıyla göklere yükselir.]

Sonra meselâ; daha çok kazanmak ve daha lüks yaşamak diye anlamlanmış başarı peşinde koşarken, vahşi rekabetin pençesindeki insan mânâya nasıl yönelebilir ki? Pek kolay görünmüyor. İşte bu tatsızlıklar da sanki hayatımızı terk etmeye başlıyor galiba diye sevinme hallerindeyim. Neden mi? Konferanslar için gittiğim pek çok yerde her yaştaki gençlerin gözlerinde pırıltı görüyorum. Heyecan ve merak var. Hem de şaşırtacak seviyede. İnsanlar adını koyamadıkları bir özlemi gidermenin sevincini paylaşıyorlar bizimle ve ben pek sevinmekteyim. Şuna kim ilgisiz kalabilir değil mi?

Aba da bir kaba (veya diba) da bir giyene

Güzel de bir çirkin de bir sevene

  • [Pahalı kumaş veya ucuz hırka farksız; sevdikten sonra güzel-çirkin farkı yok. Zaten güzel diye sevmez insan; sevdiği güzeldir.]

Sıradan görünen bu sözler aşkın kanunudur, şaka değil.

Vay ne olur ne olur / Sevda sırınan olur

Gözdür alemi gezer / Gönül birinen olur

Taşlıcalı Yahyâ’ya ne buyurulur?

Cihan fânîdir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî

Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var

  • [Dünya hayal. Kalıcı olan yalnız Allah. Hırkam pazara çıksa para etmez ama, feleğin atlas kumaşına değişmem.]

Sebepleri sayıyorduk ya... AVM lerde gerekli-gereksiz alışveriş için saatlerce yorulduktan sonra şöyle tadı tuzu yerinde bir beyte kulak vermek kolay değil elbette. İnsanın kendine gelmek için esaslı bir dinlenmeye ihtiyacı oluyor bir kere. Oysa ne güzel söyler Bâkî:

Cânâ zülâl-ı vaslını ağyâr umar uşşâk umar

Âb-ı sehâb-ı rahmete kâfir müselmân teşnedir

  • [Sana kavuşmak istemeyen olmaz. Öyle ya yağmur bulutunu kâfir de özler, müslüman da.]

İşte saydığım olumsuzluklara rağmen 15 yaşındaki lise talebelerinde de, yetmişlik hayat okulu mezunlarında da gördüğüm iştiyak bana şunu hatırlattı: Bir tarihçi dostum son bin yılın hikayesini etraflıca ve harika bir anlatımla özetledikten sonra aramızda şöyle bir konuşma geçmişti yayında:

-Dünü güzel anlattın üstad; bugün için ne dersin.

-Paha biçilmez hazineler üzerinde yayılan inekler gibiyiz.

-Yarın için kanaatiniz nedir?

-Su suya benzer, İbn-i Haldun’un dediği gibi. Geçmişinde büyük olan millet yarın da büyük olacaktır. Şu kadar var ki bazen araya fetret devirleri girer; kafalar karışır, moraller bozulur; harsî (kültürel) kopmalar olur. Ama şu bilinmelidir, hiçbir fetret yüz yılı geçmez. Sen iyi bir yol tuttun. Gençler seni sevdi. Onlara hatırlat, Osmanlıca öğrensinler. Otuz yıl sonra Osmanlıca bilmemek okuma-yazma bilmemek gibi olacak.

Bu konuşma on üç sene önceydi. Geçende karşılaşıp sordum bana dediklerini hatırlıyor mu diye. Ne dese beğenirsiniz?

Tabii. Otuz yıl dedim, on üçü geçti, on yedi kaldı. İşte o kafa karışıklığının sonuna geldiğimizi düşündüren cemreyi görür gibiyim de bugünlerde. Paylaşmak istedim.

  • Âşık-ı sâdıkda dil birdir olur mu yar iki
  • Hangi taht üstünde mümkündür aceb hünkâr iki
  • Ahmet Paşa