Dar geçitte söylenen

M. NEZİHİ PESEN
Abone Ol

Bir daha kanat kalbini ve ona sor: Ne istiyorsun ey kalbim? Gecenin bu koyu kıvamında yürüyemiyorsun. Kalbin daralmış. Zihnine güvenemezsin. Onun kiminle anlaşıp çalıştığını tespit etmek çok zor. O bir değişen. O bir kurgucu. Kalbine in. İsmini fısılda kendine ve kalbine yüksel. Çık oraya ve sor bir daha: Ne istiyorsun ey kalbim? Ey kalbim seni aşan bir şey var mı içimde? Seni bulandıran ve devre dışı bırakan, etkisiz kılan bir şey var mı zavallı ruhumda?

Bir şey söyler. Haklıdır. Kendini görürsün apaçık. Apaçık, çünkü söylediği sözdeki hakikat, ışığını senin üzerine düşürmüştür. Kaçamazsın. Kendinle kalakalırsın. Kendinde. İsminden başlarsın. Kendine seslenirsin.

Diyelim ki bir süre sonra, uzun bir süre sonra, kendini uyandırdın. Yetmez. Sorguya hazır olup olmadığından henüz emin değilsindir. Zihnin labirentleri ve takıldığı bölgeler çoktur. Gizli veya açık bölgeler…

Güç kuvvet bulduğun anda. Evvela kendini uyandırman lazım çünkü. Uyanamadan soru soramazsın kendine ve sorguyu başlatamazsın. Diyelim ki bir süre sonra, uzun bir süre sonra, kendini uyandırdın. Yetmez. Sorguya hazır olup olmadığından henüz emin değilsindir. Zihnin labirentleri ve takıldığı bölgeler çoktur. Gizli veya açık bölgeler… Onları aşmak için biraz can gelmesi lazım sana. Ve evet çok gerçek bir söz işittin. Çetin bir söz. Dupduru bir yürekten çıkan.

Hayır kırılmadın. Kırılmadın, ama kendine bakar bakmaz, içini görür görmez, sarsıldın birden. Sevgi olmasaydı hiç sarsılmazdın. Hiç yorulmazdın. Hiç ürpermezdin. Hiç korkmazdın. Sarsıldın çok zaman. Ürperdin ve korktun. Çok yoruldun. Çok ağladın. Az konuştun. Hep az anlattın. İçindekiler biriktikçe birikti. Anlatamadın. Merhametten miydi? Korkudan mıydı?

  • Bir zaman geldi ve sen cevabını bulmak için bu soruyu sorup durdun kendine. Merhamette karar kıldın. Sonra kibirli olmaktan korktun ve vazgeçtin bu kararından da. Uzaklaştın bu yargıdan. Sustun bir daha. Geçmek ve geçiştirmek istedin her sevdiğinde. Ama insan neyden kaçarsa ona yakalanırmış. Bir daha öğrendin. Bir daha yaşadın. Kaçarken yakalandın. Ki insan neyden kaçarsa muhakkak ona yakalanırmış.

Anlatamayacaksın gene. Kelimelerin yeterli değil bunun için. Gücün yok. Ruhun temiz mi peki? Kalbin saf mı? En azından bu konuda. Kendinden emin misin? Bir daha kanat kalbini ve ona sor: Ne istiyorsun ey kalbim? Gecenin bu koyu kıvamında yürüyemiyorsun. Kalbin daralmış. Zihnine güvenemezsin. Onun kiminle anlaşıp çalıştığını tespit etmek çok zor. O bir değişen. O bir kurgucu. Kalbine in. İsmini fısılda kendine ve kalbine yüksel. Çık oraya ve sor bir daha: Ne istiyorsun ey kalbim? Ey kalbim seni aşan bir şey var mı içimde? Seni bulandıran ve devre dışı bırakan, etkisiz kılan bir şey var mı zavallı ruhumda? Yorgun ruhumda. Ağlamadan anlat ey bu kalbin sahibi. Belki ağlamak da bir kaçıştır. Bir plandır. Bir kendi lehine durumu yumuşatma ve günü kurtarma operasyonudur. İçindeki yanmayı durdur ve sor: Ne istiyorsun ey kalbim? Gözlerinden dökülen o yaşları sil ve sor kalbine: Ne istiyorsun ey kalbim?

Gözlerinden dökülen o yaşları sil ve sor kalbine: Ne istiyorsun ey kalbim?

Geçtin ağlamak ırmaklarını. Geride kaldılar. Ağaçların ve çiçeklerin olduğu bir bölgeye geldin. Bir dağ yamacındasın. Ya da bir orman kenarında. Henüz dağın zirvesine çıkmadın. Ormanın derinliklerine de dalmadın. Ama işte burası, kabul edemesen de, bulutlu sevinç bölgesi. Sor o soruyu burada kendine. Sorabilirsen. Sana yüz verecek midir? Sorunu duyup cevap vermeye tenezzül edecek midir? Binlerce yıllık tecrübeyle seni geçiştirecektir. Tecrübe değil karakter, mizaç, huy. İnsanın en güçlü yanı. Kim bilebilir hangisinin hak ile teşekkül ettiğini? Hem onu, onları kim inşa edip şekillendirdi? Şeytan ve müvehhime ne kadar etkili oldular bu inşa etme faaliyetinde? İnsanın kendine çabucak inanması ve güya kendini korumak için kendine zulmetmesi… Karakterin mi, mizacın mı, huyun mu eylemi bu? (Ayırmanın, ayrıştırmanın, taksimatın hayat kurtarıcı olmadığını bilakis daha ziyade oyalayıcı olduğunu söylemeli biri burada.) Sonuçta faile insan diyeceğiz. Beşer.

Bir gece yürüyüşü
Cins

İşte bu insan yaptığı bütün zulümlere, zaaflarına, zor sorularına bir kılıf uydurduğu gibi, buna da kılıf uyduruverir. “Şimdi seviniyoruz.” der. “Böyle şeylerin zamanı mı? Etrafımız ışıl ışıl ve yemyeşil. Deniz dalgalı değil ki korkalım. Fırtına yok. Karanlık yok. Yiyeceğimiz bol. Suyumuz berrak ve tatlı. Sen ne diye ortalığı bulandırmaya çalışıyorsun? Seni dinlemeyeceğiz. Tarih boyunca dinlemedik. Şimdi niye dinleyelim? Senden öncekilerin vaat ettiklerinden daha mı güçlü senin bize önerdiklerin? Hem bakalım sertliği dışlayan bir muhkemlikte mi söylediklerin? Zannetmem. İnanamam. Öyleyse sus. Sus da yiyip içelim. Gezip eğlenelim. Lafı hiçbir amaç olmadan uzatıp kısaltalım. Kafamıza göre. İçimizi gıdıklayan zevklerimize göre.”

Teslim olmaklığın acı ilacı, leziz nimetlere dönüşür. Sabır, direnç ve mücadeleyle.

Bunları söyler insan kendine. Binlerce yıldır milyarlarca kez söylemiştir. Kıyamete kadar da söyleyecektir. Bu vakitlerde, en çok da bu vakitlerde, seven sevdiğinin bulunduğu geçide yönelmelidir. Sevdiği onu çağırmaktadır. Çağırır ve ona bir şey söyler. Dar zamanlar ve geniş zamanlar için. Kalbi ferahlatamayan dünya zamanları için. “Üsr” içindeki “yüsr” için. Evet, zorluk içindeki kolaylık için. Sevgilinin ağzı seni durdurur önce. Durup bakarsın etrafa. Sarsılır ve korkuya kapılırsın bir an. O ağızdan çıkanın amacı neydi, ne söylemek, nereye varmak ve dokunmak istedi? Teslim olmaklığın acı ilacı, leziz nimetlere dönüşür. Sabır, direnç ve mücadeleyle. Hep öyle olmuştur. Ağaçlar çiçek açmış ve meyve vermiştir.

Mukaddes Yükün Hamalı
Cins

İman ve aşk böyledir. Meyve verir muhakkak. Hüsrandaki, çukurdaki, kaygı ve korku kuyusundaki ve bütün kuyulardaki, karanlıktaki, şüphedeki, anlamsızlıktaki inanıp seveni alıp çıkarır oralardan. Hüsran herkesi şamildir. Fakat mümin ve âşık: aşkla iman eden, iman edip aşkla sevenler müstesnadır. Onlar bütün zamanların hüsranlarından kurtulurlar. Sevgilinin sözleri, bütün hapishanelerin duvarlarını yıkmaya muktedirdir. Allahu ekberü kebira velhamdülillahi kesira.