Hüzünlü huzursuz; Nina Simone

ŞAHKURT EMİRDAĞLI
Abone Ol

Nina adil olmayan bir dünyada yaşadığını anladığı ilk anda, sesiyle bazı şeylerin üstesinden gelebileceğini hissetmişti. Farklıydı ve bu farklılığını bir işaret olarak gökyüzüne fırlatmaya karar vermişti. 12 yaşındayken kilisede çalışmayı bırakıp, siyahların ait oldukları sıralara oturmasına izin verilene kadar, geri dönmeyeceğini söylemesiyle yankılanan protest çığlığı, pamuk tarlalarında mavi gökyüzüne bakarak türküler söyleyenlere ithaf edilmiş bir şarkının ilk notaları sayılırdı.

Nina adil olmayan bir dünyada yaşadığını anladığı ilk anda, sesiyle bazı şeylerin üstesinden gelebileceğini hissetmişti.

Nina’nın hikâyesini başlatacağımız yer, en az huzursuz sesiyle verdiği rahatsızlık kadar, onu zorunlu “politik” ikâmete mecbur bırakan yurtsuzluk duygusuyla eşdeğer bir noktayı da işaret ediyor. Bir şarkıcı için anlaşılır gerekçeler. Bahsettiğimiz bu nokta, 12 yaşında bir çocukken verdiği piyano resitalinde kendisini izlemeye gelen anne babasına oturacak yer gösterilmemesinin nedenleri hakkında düşünmeye başlayan bir kız çocuğunun halet-i ruhiyesini de kapsıyor elbette. Ön sıradaki koltukların beyazlara ayrıldığını öğrenerek başlayacak uzun bir mücadele. Kilise korosunda kardeşleriyle birlikte şarkı söyleyen 12 yaşındaki Eunice Kathleen Waymon, o gün “Nina Simone” olmuştu aslında. “Küçük kız” anlamına gelen Nina ile çok sevdiği Fransız oyuncu Simone Signort’ın adını birleştirerek kocaman bir cephe olmuştu. Nina Simone adında, 50 yıl boyunca cephanesi hiç tükenmeyecek bir cephe.

Nina adil olmayan bir dünyada yaşadığını anladığı ilk anda, sesiyle bazı şeylerin üstesinden gelebileceğini hissetmişti. Farklıydı ve bu farklılığını bir işaret olarak gökyüzüne fırlatmaya karar vermişti. 12 yaşındayken kilisede çalışmayı bırakıp, siyahların ait oldukları sıralara oturmasına izin verilene kadar geri dönmeyeceğini söylemesiyle yankılanan protest çığlığı, pamuk tarlalarında mavi gökyüzüne bakarak türküler söyleyenlere ithaf edilmiş bir şarkının ilk notaları sayılırdı. Devamı, baş döndürücü bir hızla yükselen kariyerine eşlik eden kederli sesinde saklıydı. Sürprizli, oldukça koyu, buğulu, uçucu, şaşırtıcı, ürpertici, hüzünlü, yakıcı, huzursuz ve bıçaklanmış bir ses. Acı, sabır, aşk ve öfke şurubuyla yıkanmış bir ses. Ve hayatıyla sesi arasında kurulabilecek onlarca benzerlik.

Kelebeğin Yükü

Müziğin yükünü sırtlanmış bir şarkıcı olarak şu sözlerin içinde yaşıyordu sanki Simone;

Müzik bir yetenek, ama aynı zamanda da bir yüke dönüşebiliyor. Ben müziğin içine doğdum. Kendimi bildiğim zamanlardan öncesinden beri müzik yapıyorum. Yapılması gereken, bu yeteneğin nasıl kullanılacağına karar vermekti.

1954 yılında küçük bir barda piyano çalarken, gelen yoğun talep üzerine şarkı söylemeye başlayan Nina, sesinin gücüne tutunarak yürümeye başlayacaktı. Nina Simone, 1957’de, Bethlehem Records’taki ilk albümü Little Girl Blue için Beltone Stüdyoları’nda kayda girdiğinde sadece 25 yaşındaydı. Ardından patlama yaptığı ilk single çalışması Billie Holiday`in meşhur ettiği Gershwin bestesi “I Loves You Porgy” geldi. Bu single ile birlikte parlayan yıldızı, 1959’da New York Town Hall’da verdiği o konserle ölümsüz bir ışığa dönüşmüştü. Nina Simone fırtınasının 1960’lar Amerika’sının hareketli politik ortamına karışarak, sivil haklar mücadelesi ve siyah öfkeye desteğe dönüşmesi artık kaçınılmazdı. Sokaklar çalkantılı, siyahi liderler tavizsizdi. Irkçılık ateşine karşı, siyah bulutlar şimşek biriktiriyordu. 1963’te Alabama` da bombalanan Baptist Kilisesi’nde ölen dört çocuk ve Missisippi`de öldürülen Medgar Evers`ın ardından sel olup taşan bu siyah öfkeye ses olan Nina’nın, “Mississippi Goddam” ve “To Be Young, Gifted and Black” şarkıları Afro-Amerikan milli marşları hâline geldi. Radyolarda yasaklı olan sert şarkılarıyla meydanları sallıyor, Malcolm X, Martin Luther King ve Kara Panterlerin lideri Stokely Carmichael ile aynı gökkuşağına bakıyordu artık Nina.

1985 yılında yeniden Amerika`ya döndüğünde siyah prensesin sesi herkes tarafından büyük bir hasretle hatırlanır.

12 yaşında kilise korosunda şarkı söylerken travmatik bir şekilde yaşadığı “ön sırada oturma hakkı” kavgasının ve bu kavgaya aşkla omuz verme asaletinin ne olduğunu, şarkıcı kimliğiyle-kaderi arasında anlam bulan bir mesafeden anlatacaktı Nina; “Anladığım kadarıyla bizim gibi insanlar için milyonlarca insanın söyleyemediği şeyleri söylemek, gerçekleri yansıtmak dışında bir amacı yok. Sanırım, bu bir sanatçı için öldüğümüzde geride bırakacağımız miras olacaktır. Umarım, ben de Billie Holiday gibi şanslı biri olurum.”

Nina'nın sesi ve bir takım yağmurlar

Yalanlar üzerine kurulmuş rüya görünümlü büyük bir kâbusun, Irkçı Amerika’nın maskesine doğru hamleler yapacak kadar cesurdu. Irkçılık onu yıldırmadı ama bütün siyahi önderlerin suikastla katledilmesinin ardından, peşine takılan vergi memurlarıyla iyice bunaltılan Nina, pes ederek Amerika’dan ayrılmak zorunda kaldı.

Önce Barbados`a, ardından arkadaşlarının cesaretlendirmesiyle Liberya`ya taşındı. Bir süre sonra İsviçre`ye, 1978 yılında ise Paris`e taşınma kararı aldı. Kötüye giden bir kariyer, başarısız evlilikler, intihar girişimleri, izbe barlarda sahne alma, kriminal eylemler ve kökünden sarsılmış bir hayat. Her şeye rağmen Nina Simone olarak ayaktadır yine de. 1985 yılında yeniden Amerika`ya döndüğünde siyah prensesin sesi herkes tarafından büyük bir hasretle hatırlanır. Ünlü moda devi Chanel’in, meşhur “My Baby Just Cares for Me” şarkısını reklamlarında kullanmasıyla adeta yeniden doğar. Ama artık Amerika’da yapamaz. Yapamaz ve 1991 yılında Avrupa`ya döner, Fransa`nın güneyine iner. Marsilya civarına. O iyileştirici sesi bir tek kendine iyi gelmez.

Ve ben yalnız
Cins

Büyük Buhran yıllarında (1933) Kuzey Carolina’nın Tyron şehrinde yoksul bir ailenin yedi çocuğundan biri olarak başladığı hayatına, efsanevi caz ve blues şarkıcısı Nina Simone olarak devam ederek, 50 yılı aşkın bir zaman boşluğunda acı ve öfkeyle şarkılar söyledi. Sesiyle ve parmaklarıyla dans etti. Dünyayı değiştirmeyi denedi. Kendini iyileştirmeyi denedi. Son sözünü 1992 tarihli otobiyografisinde (I put a spell on you / Sana büyü yaptım) söyledi. Son albüm çalışması 1993 tarihli “A Single Woman’’ idi. Son konserini 2001’de İngiltere’nin Bishopstock Festivali’nde verdi. Ve geride 500 şarkı, 23’ü stüdyo olmak üzere 60 albüm ve her şarkısına eşlik edecek birtakım yağmurlar bıraktı. 21 Nisan 2003’te, 70 yaşındayken mesaisini tamamladı. Külleri Afrika’ya savruldu.

  • Çoğu beyaz için caz siyah anlamına gelir, caz kir demektir, benim çaldığım ise bu değil, ben siyah klasik müzik çalıyorum, bu yüzden caz kelimesini sevmiyorum. Aynı şekilde Duke Ellington`ı da sevmiyorum, benim için sadece siyahları tanımlayan bir terimdir caz.

Amerikan sistemine baş kaldıran, isyan şarkıları yazan, cazın kraliçesi, “soul tapınağı”- nın baş rahibesi, huysuz nine… Hüzünlü, huzursuz, uyumsuz ve protest bir çığlık. Nina Simone. Şarkılarıyla yaşadı. Şarkıları gibi bir ömrü oldu; uğultulu, derin, umursamaz ve isyankâr. Çok kederli elbette. Kederli ve yağmurlu. Simsiyah. Kara derisinden kalbine sızanların farkındaydı. Ağıt yakar gibi bazen, meydanları yıkar gibi bazen de. Çok içerden, çok derin. Sesiyle, kuytu ormanların sonsuzluğa doğru açılan kapısından ya da öfkesini kalbine sarmış bir kadının gözlerinden geçebilirdiniz. Blues, soul, caz, folk, R&B ya da pop. Nina Simone’nun sesinin ayrıntıları… Bir gün batımının ayrıntıları yani.