Kemal kamaşması

MEHMET DORUK KANDEMİR
Abone Ol

Kemal Bey’in şiire asıl ve temel hizmeti onu yenileştirmek için yazdığı yazılar ve teorik makalelerdir. Buna bağlı olarak şairin şiirden bekledikleri ile kendi şiirleri arasındaki derin uçurum hiç ortadan kalkmamıştır. Aslında, bu “kamaşma”yı yaratan da şairin zihnindeki poetik gitgelleri ve kafa karışıklıklarıdır.

Modernleşme sürecindeki Türk edebiyatının herhangi bir devri araştırılma konusu edildiğinde karşılaşılan en büyük sorun “kamaşma” dır. Araştırmacı ve okur, esere bakarken hap şekline getirilmiş basit, klişe ve tamamiyle ön kabullere dayanan bilgilerle karşı karşıya gelir, gözleri kamaşır.

Bu kamaşmalardan en derin ve bariz yanlışların yapılanı ise Namık Kemal söz konusu olduğunda söylenen beylik sözlerdir.

Bu kamaşma bazen öyle bir hâl alır ki okur-kör bir kitle meydana getirir. Örneğin, noktalama işaretlerini ilk kullanan edibimizin İbrahim Şinasi Efendi ve noktalama işaretlerini ilk kullandığı eserinin ise Şair Evlenmesi adlı oyunu olduğu vehmedilir. Bu bilgiyi, Divan-ı Hümayun Hâceganı’ndan Rasim Efendi’nin Nesayih-i Şer’iyye vü Mev’iza’sının başına bir “ifade-i mahsusa” yazan Tevfik Şehidi yanlışlar. 1901’de esere eklenen bu ön söz mahiyetindeki yazıda Tevfik Şehidi, tam yüz yıl önce Rasim Efendi’nin virgül, parantez ve konuşma çizgisi gibi işaretleri kullandığını söyler. Velhasıl, Rasim Efendi noktalama işaretlerini kullandığında Şair Evlenmesi’nin tefrika edilmesine yaklaşık 60 yıl vardır. İlk psikolojik roman sayılan Eylül, 1901’de basıldığında yanı başında duran ve ondan 1 yıl önce yayımlanan Aşk-ı Memnu’nun neden ilk psikolojik roman sayılmadığı başka bir kamaşmadır. Bu kamaşmalardan en derin ve bariz yanlışların yapılanı ise Namık Kemal söz konusu olduğunda söylenen beylik sözlerdir.

Kemal Bey, sanıldığı gibi milliyetçilik fikrini ateşli birer Fransız İhtilali destekçileri olan Rousseau, Voltaire, Montesquieu gibi isimlerden değil; Osmanlı coğrafyasında yaşanan yıkımlara aruzla veya heceyle başkaldıran isimlerden almıştır.

Namık Kemal edebiyatımızda birçok yeniliğe öncülük etmiş teorisyen, şair, tiyatrocu ve romancı olarak bilinir. Onun asıl unvanı ise “Vatan Şairi’dir. Namık Kemal’in vatanperverliğinin gelişmesinde ve şiirlerine yansımasında iki büyük amil göze çarpar: ilki Kars, ikincisi Yusuf Halis Efendi’dir. Abdüllatif Paşa, Kars Sancağı’na mutasarrıf tayin edildiğinde on üç yaşındaki torunu Namık Kemal de onunla beraber gelir. Oturdukları konağın yakınında ikamet eden Vaizzâde Mehmed Hamid Efendi’yle tanışırlar. Hamid Efendi müderrisliğinin yanında vatanperver şiirleriyle meşhur bir zat olup bu şiirlerini divançesinde toplamıştır. Mutasarrıf Paşa, torununu Hamid Efendi’nin rahle-i tedrisine oturtmuş; Hamid Efendi, sık sık konağa gelerek talebesine bir yandan Muhyiddin Arabi’yi anlatırken bir yandan da aruzu öğretmiştir. Mesnevi’yi, Nabi ve Sünbülzade Vehbi divanlarını beraberce okumuşlardır. Şairin vatan konulu şiirlerini tematik yönden etkileyen diğer bir amil ise Yusuf Halis Efendi ve Şehname-i Osmani adlı küçük şiir kitabıdır. Kitap yayınlandığında Kemal Bey henüz Sofya’dadır, üç yıl sonra da kitabın müellifi Yusuf Halis Efendi’yla tanışacaktır. Kemal Bey’in çalıştığı Tercüme Odasının Arapça mütercim-i sanisi Halis Efendi’dir ve şairimiz Avrupa’ya “şair göçü” edene kadar aynı yerde beraberce çalışmışlardır.

  • Halis Efendi’nin
  • Vatan oğulları gayret edelim
  • Irzı, namusu himayet edelim
  • Birbirimize muhabbet edelim
  • Vatan evlatları gayret edelim
  • Arş oğullar ileriye gidelim

Diye başlayan şiirinin bir benzerini Kemal Bey, Vatan Yahud Silistre( 1872) adlı oyununda kullanmıştır:

  • İşte adu karşıda hazır-silah
  • Arş yiğitler vatan imdadına
  • Arş ileri arş bizimdir felah
  • Arş yiğitler vatan imdadına

Bütün bu malumatlardan anladığımız şu ki: Kemal Bey, sanıldığı gibi milliyetçilik fikrini ateşli birer Fransız İhtilali destekçileri olan Rousseau, Voltaire, Montesquieu gibi isimlerden değil; Osmanlı coğrafyasında yaşanan yıkımlara aruzla veya heceyle başkaldıran isimlerden almıştır.

Şiir ve Soyut Düşünce - Paul Valery
Cins

Bu minvalde sadece Victor Hugo’nun kitleleri arkasından sürükleyen ihtilalci üslubuna hayran kalan Kemal Bey, şairin Cezalar (1853) adlı eserine olan hayranlığını birçok kere dile getirecektir. Kemal Bey’i “şiir geleneğine savaş açma düşüncesi”nin önderi olarak görenlerin kamaşması hayli derindir. Şairin 1862/63’e kadar söylediği şiirlerini kaydettiği defter, araştırmacı yazar Prof. Dr. M. Cavid Baysun’un elinde bulunmaktadır. Hoca, bu defterle ilgili malumat verirken, “içinde kaside, gazel, tahmis ve kıt’a gibi muhtelif şekillerde iki yüz seksen kadar şiir vardır” demiştir. Yani, ilk şiirlerinden Sofya zamanlarına, İstanbul’a gelişinden Encümen-i Şuara dağılana kadar geçen birkaç yılda yazdığı şiirlerin toplamı bu kadardır. Kemal Bey’in, Mart 1862’de Şinasi’nin münacaatı ile tanışmasını gelenekli şiirle kopuşunun miladı olarak görenlerin kamaşmasını nereye koyacağız ?

Tanzimat devri Türk edebiyatının önemli isimlerinden Şinasi (sol, ayakta, el cepte), Namık Kemal (oturan), Ziya Paşa (oturan, Kemal'e bakan), Recaizade Mahmud Ekrem (en sağda), Abdülhak Hâmid Tarhan (Ekrem'in yanında), Ebuzziya Tevfik (ortada ayakta)n

Bu hadiseyi milat olarak gördüğümüzü varsayalım, bugün elimizde bulunan hâliyle bile Divan-ı Namık’taki gazel sayısı üç yüz yirmiyi nasıl aşıyor? Bu sorulara verilecek yegâne cevap, şairin gelenekli şiirler söylemeyi hiç bırakmadığıdır. Şinasi Efendi’yle tanışınca eski tarz şiire tövbekâr olup “tarz-ı cedid”i benimsediği fikri, bütün boyutlarıyla bir “Kemal kamaşması”dır. Kemal Bey’in geleneğe olan en büyük itirazı divan şiirinin anlaşılmaz teşbihlerine ve mazmunlarına karşı olmuştur. Divan mazmunları için “çarşamba karısı” tabirini kullanan şairin şiir anlayışı, realitenin mısralara yansımasına dayanır. Geleneksel şiirde hakikat vardır; lakin akıl yoktur. Akla dair bütün unsurlar mecazlar arkasında gizlenerek hakikate taalluk etmiştir. Kemal Bey’in şiire asıl ve temel hizmeti onu yenileştirmek için yazdığı yazılar ve teorik makalelerdir. Buna bağlı olarak şairin şiirden bekledikleri ile kendi şiirleri arasındaki derin uçurum hiç ortadan kalkmamıştır. Aslında, bu “kamaşma”yı yaratan da şairin zihnindeki poetik gitgelleri ve kafa karışıklıklarıdır.