Tatlı trajedi: Melankoli

SERDAR BİLİR
Abone Ol

Klasik edebiyatımızda neredeyse bütün âşıklarımız, divan şiirlerimiz; tasavvufta karşımıza çıkan seyr-i süluk ve daha birçok merhalede inancımız ve geleneğimiz bize trajediye karşı melankoliyi adeta bir ilaç gibi sunmuştur. Bizler mizahın değil hüznün halefleriyiz.

  • Ne sen,
  • Ne ben,
  • Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
  • Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
  • Olan bu mâi deniz,
  • Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
  • Ahmet Haşim - O Belde

Terry Eagleton, trajedi kavramı için "tatlı şiddet" der. Onun için trajedi, şüphesiz ve mutlaktır. Değiştirilemez ve ondan kaçınılamaz. Bu yönüyle trajedi, tanrı yazgısını da ihtiva eder. Bu bağlamda, seküler dünya görüşleri için olumsuz ve itici çağrışımlar yapan bir kavramdır diyebiliriz.

Seçme özgürlüğü mü seçim prangası mı?
Cins

Öyle ki Eagleton, sol eğilmlilerin trajedi hakkında; tanrılardan, mitlerden, kan kültlerinden, metafizik suçlardan ve amansız yazgıdan oluşan rezil bir aura taşıdığını savunduklarını söyler. Bir imge olarak trajedi, zihinlerde acı ile bağdaşan bir terimdir. Beklenmeyen ve engellenemeyen şiddetli acı için kullanılır. Olayı trajedi yapan, eylemden ziyade eylemin hikâyesi ve ele alınış biçimidir genelde. Bu bakımdan acı barındıran, üzüntülü her vakaya trajedi diyemeyiz. Buna kısa bir örnek verecek olursak; seksen yaşında ve bir zamandır acılı bir hastalıktan muzdarip ihtiyar birinin ölümü, ne kadar acı olsa da trajik değildir. Trajik olması için sadece "acı" yeterli değildir çünkü. Zaten Eagleton'a trajedi için "tatlı şiddet" tanımını yaptıran da bu detay olsa gerek. Trajedinin en temel anlamda ne olduğuna ve Eagleton'ın trajediye bakışına kısaca değindik, burada bırakalım.

Eğlence ve mutluluk yegâne duygulanımmış gibi davranılıyor. Öyle ki mutlu olmak insanlar için temel amaç olmuş durumda. Kovalayacak daha değerli bir şeyi kalmadı mı ki insanlık salt mutlu olmak için kendini paralıyor?

Modern dünyada tüm çatışmalar ideal olanla pragmatik olan arasındadır. Pragmatizm, modern zamanın bireyleri tarafından öğrenildiğinden beri birey, biricik karar verici olarak karşımıza çıkıyor. Pragmatik eylem için hükmedici olan yazgı değil, bizzat insanın kendisidir. Bu bakışla, sekülerleşen dünyada trajedi olumsuzlanmış ve dışlanmıştır. Sanatta, edebiyatta, ideolojide tamamen dışlanan trajedi, edebiyatta yerini önce romana bırakmıştır. Günümüzde ise her alanda başrol olan mizah, tek başına zirvededir diyebiliriz. Yirminci yüzyılın önemli edebiyat eleştirmenlerinden Henri Peyre, roman için "Trajik duygulanımın esaslarını ucuzlatıp sulandırarak ele geçirdi." der. Romanın yazgı dışılığını ve çok ihtimalli olma yönünü görüp böyle söyleyen Peyre, bugünkü mizah iktidarını görse neler söyler kim bilir. Günümüzde her şeyin içini boşaltan, değersizleştiren, hiçbir değer tanımayan, hüzne ve melale tepeden bakan, gayriciddi olan her şeyin el üstünde tutulduğu ucuz, şapşal ve jakobenist bir mizaha maruz kalıyoruz. Maruz kaldığımız yetmiyor, bir de bu ucuzluğun kıymetlendiği garip yılları yaşıyoruz.

Eğlence ve mutluluk yegâne duygulanımmış gibi davranılıyor. Öyle ki mutlu olmak insanlar için temel amaç olmuş durumda. Kovalayacak daha değerli bir şeyi kalmadı mı ki insanlık salt mutlu olmak için kendini paralıyor? Mizah, mutlu olmak hedefine odaklanmış insanın değerli olanı görememesini sağlayan vasat zekâ ürünü bir taklit hâline gelmiş durumda.

Walter Benjamin'in ''Sol Melankoli'' makalesinden yola çıkarak oluşturduğu ve Solun Melankolisi adını verdiği eserinde Enzo Traverso, sol melankoli tanımını oldukça zenginleştiriyor.

"Melankoli ile trajedinin ilişkisi nerede?" diye soracak olursak... Melankoli, trajedinin bir anlamda katlanılır hâlidir diyebiliriz. Melankoli, insanın trajedisini iç dünyaya yönlendirir ve insana orada bir kaynak oluşturur. İnsan o kaynaktan beslenir. Melankoli aynı zamanda katarsisin bitmesini belirsiz bir sona dek öteler. Yani melankolide trajedinin etkisi değişerek de olsa sonsuza dek sürer. Bu artık öyle bir noktaya gelir ki trajedi kişide hissedilmez hâl alır. Bu bize yabancı bir şey değildir. Klasik edebiyatımızda neredeyse bütün âşıklarımız, divan şiirlerimiz; tasavvufta karşımıza çıkan seyr-i süluk ve daha birçok merhalede inancımız ile geleneğimiz bize trajediye karşı melankoliyi adeta bir ilaç gibi sunmuştur. Bizler mizahın değil hüznün halefleriyiz.

Sol melankoli mi?

Walter Benjamin'in "Sol Melankoli" makalesinden yola çıkarak oluşturduğu ve Solun Melankolisi adını verdiği eserinde Enzo Traverso, sol melankoli tanımını oldukça zenginleştiriyor. Benjamin gibi o da solun melankolisini geçmişte arıyor. Yaşanılan trajik vakalar, solun küresel nizama verdiği şehitler, kapitalist dünyanın son iki yüz yılında gerçekleşen acımasız rekabet ortamı ve tüm bunlara çözüm sunan sosyalist dünyanın başarısızlığının hüznü onun için sol melankolinin özünü oluşturuyor. Traverso, devrimci deneyimin nesilden nesile yenilgiler üzerinden aktarıldığını söylüyor. Solun melankolisi de işte bu yenilginin hüznünde görünür oluyor. Michael Löwy ise aynı meseleyi İsyan ve Melankoli kitabında biraz daha toplumbilimci ve insan psikolojisi merkezli ele alıyor.

  • Hem Löwy'nin hem de Traverso'nun çalışmaları melankoliyi trajediden bağımsız ele alan çalışmalar değildir. Trajedinin acısına göğüs germek ve o acıya karşı hissiz kalmak melankolide var olan bir detay olarak ele alınıyor.

Küresel sol ideolojinin veyahut sol melankolinin etraflıca bir tetkikini yapamayız tabii ama bilhassa Türkiye'deki ideolojiler bakımından sol ideolojinin eylemsel motivasyon kaynaklarına baktığımızda melankoliden ziyade öfke, nefret ve intikam duygularını rahatlıkla görebiliriz. Bizde sol, melankolik değildir. Bir kere bunu tespit etmek zorundayız. Melankoli, Freud'un "Yas ve Melankoli" makalesinde belirttiği gibi özel bir neden yokken de görülebilmelidir. Özel bir nedenden dolayı görünür olmayan içkin bir dürtü, motivasyondur. Türkiye'de Eagleton'ın "antika solcu" tabirine oldukça uygun bir sol tipi vardır. Her teklifin en geri versiyonunu ele alır ve doğrudan reddetmeyi seçer.

Şiddetin eleştirisi üzerine
Cins

Bu antika solcu, melankolinin içsel motivasyonunu her zaman için metafizik olarak algılayacak ve o bakımdan reddedecektir zaten. Burada sadece sol ideolojiyi ele almak da haksızlık olacaktır. İlk bölümde de bahsettiğimiz üzere bunu, seküler/modern dünya görüşünün tamamına genelleyebiliriz. Trajediyi göğsünde yumuşatıp hüzne çevirecek bir refleks seküler dünyanın kaldırabileceği bir şey değildir.