Üstatların gölgesinde kalmak

ÖMER YALÇINOVA
Abone Ol

Doğru, İsmet Özel Halkın Dostları’nı çıkarmıştır, ama orada kaç tane şiiri yayımlanmış acaba? İsmet Özel daha çok başkalarının editörlüğündeki dergilerde şiirlerini yayımlamıştır. Cahit Zarifoğlu Mavera’yı çıkarmadan önce zaten İşaret Çocukları ve Yedi Güzel Adam’ı yayımlamıştı ve bir şair olarak kendini kabul ettirmişti. Onun Nuri Pakdil, Cemal Süreya veya Sezai Karakoç’un gölgesinde kaldığını kim iddia edebilir?

Yazının başlığını ağabeylerin (abilerin) gölgesinde kalmak diye de koyabilirdik.

Ağabeylerin gölgesinde kalmak, dergicilik söz konusu olduğunda tartışılan, birbirine laf sokulan, değişik sonuçlara ulaşılmaya çalışılan bir tartışma olagelmiştir. Hatta şiirlerin kalitesi, yazıların gücü, hikayelerin yetkinliği gibi konular da bu bağlamda konuşuluyor. Hangi dergiyi kim, neden ve kimlerle çıkarıyor? Hangi dergide kimler, neden görmezden geliniyor? Hangi dergide kimin ürünü ilk sayfalara konulmuştur, diğerlerinki arka sayfalara atılmıştır?

Birkaç dergi okumaya görelim, hemen bunları düşünmeye ve konuşmaya başlarız. Kimsenin ne yazdığı, yazdığının hangi kalitede olduğu konuşulmaz. Çünkü aslında çoğu kimsenin şiir, hikaye ve yazıları değerlendirecek kıstasları yoktur. Farkında değillerdir ama çoğu kimse dergi editörünün kıstaslarıyla düşünmekte ve hareket etmektedirler. Neden? Çünkü konuşulan şeye bakar mısınız? Şu kişinin şiiri neden ilk sayfadaymış da diğerinki ellinci sayfadaymış mesela.

Onları oralara koyan editördür. Demek ki editör belli bir kıstasa göre bu sıralamayı yapmıştır. Yani editörün bir kıstası, görüşü vardır. Fakat senin yok. O yüzden sen editörün kıstasını anlamaya çalışıyorsun. Onun sıralamasını konuşarak bir sonuca ulaşmayla meşgulsün. Oysa sen olsan nasıl bir sıralama yapardın? Var mı kıstasların? Yok. Olmadığına göre editörün yaptığı şeyleri konuş dur, düşün dur, nereye varmaya çalışıyorsun acaba?

Matruşka misali...

Dergilerde editörlerin yaptığı seçme ve sıralamaları konuşanlar genellikle bu seçme ve sıralamanın edebiyatla ilgili olmayan yönleriyle meşguldürler. İşte şu kişi editörün arkadaşı, bu kişi dergiye maddi kaynak sağlıyor, o kişinin editöre yalakalığı daha çoktur veya şunların editörün şiirlerine yakın şiirleri var veya bunların editörün şiir, hikaye veya yazılarını ön plana çıkaracak söyleşi ve yazıları var gibi. Bunlar edebi kıstaslar değil. Estetik kıstasları sormuyoruz bile. Bunlar günlük dedikodulardır. Ve maalesef bu tür dedikodular eskiden de vardı, şimdi de var. Gelecekte de olacağını belirtmeye gerek bile yok. Fakat geçmişteki bu tür dedikoduların hangisini günümüzde düşünüyor ve konuşuyoruz? Hiçbirini. Demek ki bunlar geçicidir; züğürt tesellisine benzer, bazılarını ferahlatan, bazılarını oyalayan türde düşünce ve konuşmalardır, kale almaya gerek yok. Fakat yine de insanın canını sıkıyor. Hiç olmazsa insanın çevresi tarafından algılanışına dair düşünmesini sağlıyor. Kaçış yok, hep olacak bu tür şeyler, faydalı ve faydasız yönleriyle. Fakat şunu söyleyelim; gerçek bir yeteneği gölgede bırakacak ne bir üstat tanıyorum ne de bir ağabey. Düşünün bir kere, kaç kişi Sezai Karakoç’un gölgesinde kalmıştır? Kaldıysa zaten şu an onun ismini bile bilmiyoruzdur. Fakat Diriliş’te yazan ve ismiyle, kitaplarıyla ortada olan, var oluşunu hiçbir şeyin engelleyemediği bir sürü isimle karşılaşırız.

Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Cahit Koytak, Osman Konuk, Ömer Erdem, Ebubekir Eroğlu…

Bunların Sezai Karakoç veya Nuri Pakdil’in gölgesinde kaldığı söylenebilir mi?

Nuri Pakdil’in gölgesinde mi kalmıştır Akif İnan, Alaaddin Özdenören, Osman Sarı, Turan Koç, Ömer Aksay, Arif Ay veya Hüseyin Su?

Hayır, bunlar ortaya eser koymuş, kendilerince bir kaliteyi tutturmuş, belli bir duyarlığa karşılık gelmiş kişilerdir. Ve eserleriyle konuşulurlar, hiçbir zaman şunun gölgesinde kalmıştı, bunun serinliğinde dinleniyordu, onun ismiyle anılıyordu denilmezler. Olsa olsa dava arkadaşlığı yaptıkları isimlerle, ürün verdikleri dönemler konuşulurken birlikte anılırlar. Öbür türlü, incecik de olsa Osman Sarı’nın şiirleri konuşulur, hiçbir zaman onun şiirleri Akif İnan şiirlerinin gölgesinde kalmıştır denilmez. Ki Akif İnan onun şiirlerine editörlük bile yapmamıştır. Nuri Pakdil’dir onları yayımlayan.

Şimdi büyük ustalar ne yapsın?

Sezai Karakoç Necip Fazıl’ın gölgesinde mi kalmıştır? Ya da Oktay Rıfat Orhan Veli’nin? Hangi İkinci Yani şairi, hangi dergi editörünün gölgesinde kalmıştır? Mesela Pazar Postası’nın veya Papirüs’ün gölgesinde kalan bir İkinci Yeni şairi var mıdır? Kim Attila İlhan’ın gölgesinde kalmıştır Mavi’de?

Örnekler çoğaltılabilir. Saydığımız dergilerde ürünleri yayımlanan birçok kişi yazmayı bırakmış olabilir. Tek kitapla kalmışlardır veya hepten bırakmışlardır bu işleri. Ama bunu editörün gölgesinde kaldıklarından, yani güneş alamadıklarından dolayıdır diye yorumlayabilir miyiz? Hayır. Yazmayı bırakanların kendilerine göre nedenleri vardır. Veya onların yapacakları bu kadardı, yani ihtiyaç duydukları, yeteneklerinin uzandığı, bilgi birikim ve tecrübelerinin dayandığı yer. Oraya gelindiğinde zaten bırakmasalar da, yazdıklarından bir şey çıkmayacaktı. Ümitlerini yitirmişlerdi belki de. Bilemiyoruz, böyle yüzlerce olasılık sayılabilir. Fakat dergi çıkaran veya çıkarmayan yüzlerce isim kimlerin gölgesinde varoluşlarını tamamlamışlar, şiirlerini yazmışlar, cilt cilt kitaplarını yayımlamışlar?

Gerçek bir yeteneğin önünde hiçbir şey duramaz. Gerçek yetenek sahibi olmayan kimseye de hiçbir üstadın veya ağabeyin gölgesi fayda etmez. Yeteneksiz adam isterse elli sayı dergi çıkarsın yine de onun isminin esamisi okunmaz. Örnek veririm vermesine ama çok tartışılacağı ve sözlerimin yanlış anlaşılacağı, daha doğrusu çarpıtılacağını bildiğim için, yeteneksiz editörlerden örnek birkaç isim söylemeyeceğim. Yeteneklilerden ise yüzlerce örnek verilebilir. Doğru, İsmet Özel Halkın Dostları’nı çıkarmıştır, ama orada kaç