Sol’un umudu korona yoldaşta

SEVDA DURSUN
Abone Ol

Koronavirüs salgının dünyayı nasıl etkileyeceğine yönelik tezler havalarda uçuşuyor. “Dünya bundan sonra nasıl bir yer olacak?” sorusu uzun zamandır hiç bu kadar yüksek sesle dillendirilmemişti. Salgın sonrası dünya bambaşka bir yer olacak inancı ise, neredeyse her kesimde hâkim. Kimileri sınırların geri geleceğini, ülkelerin içine kapanacağını ve faşizan siyasetin yeniden hayat bulacağını söylüyor. Bir diğer grup ise sadece hayallerden ibaret bir “küresel Sosyalizm”den, yani dünyada örneği hiç yaşanmamış komünizmden söz ediyor.

Bu yazı 20 Nisan 2020 tarihinde, Gerçek Hayat dergisinin 1017. sayısında yayınlanmıştır.


Sağlıksız bir ütopyaya dair
Gerçek Hayat

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve son yüzyılın en sarsıcı küresel hâdiselerinden biri olan koronanın dünyayı nasıl etkileyeceğine yönelik tezler hız kesmeden devam ediyor. “Dünya bundan sonra nasıl bir yer olacak?” sorusu uzun zamandır hiç bu kadar yüksek sesle dillendirilmemişti. Salgın sonrası dünya bambaşka bir yer olacak inancı ise, neredeyse her kesimde hâkim. Siyaset bilimciler, felsefeciler, sosyologlar ve uluslararası ilişkiler uzmanlarından bazıları, sınırların geri geleceğini, ülkelerin içine kapanacağını ve faşizan siyasetin yeniden hayat bulacağını söylüyor. Bir diğer grup ise sadece hayallerden ibaret bir “küresel Sosyalizm”den, yani dünyada örneği hiç yaşanmamış komünizmden söz ediyor.

Sonu “izm”le biten kurtuluş ideolojileri ise kanlı devrim süreçlerinin ardından eskisini aratan yeni zulüm hiyerarşileri kurmaktan geri duramamış.

Bir şeyler değişecek, orası kesin, ama bu değişimin abartıldığı kadar keskin çizgilerle olacağı hayli şüpheli. Çünkü bu gezegenin ilk krizi değil, en büyük krizi de değil. Tarihte yaşananlara baktığımızda, başından bu yana güçlünün güçsüzü ezmesi neredeyse bir insanlık rutini ve ritüeli hâline gelmiş. Bunu ıslah edip değiştirmeye en çok “din” yaklaşsa bile, o da yer yer bu düzeneğin bir parçası olmaktan kurtulamamış. Sonu “izm”le biten kurtuluş ideolojileri ise kanlı devrim süreçlerinin ardından eskisini aratan yeni zulüm hiyerarşileri kurmaktan geri duramamış.

  • Kriz ve buhranın büyüklüğüne bağlı olarak karamsarlık ve yeis artsa da insan tabiatı ümit ve hayale eskisinden daha meyilli olabiliyor. Sözüm ona kurtuluş ideolojilerinin fırsatçı fantezileri de burada devreye giriyor. Algıları açık geniş kitlelere ulaşmak ve kendi öncülüklerinde harekete geçirmek için bunalımı bir şans olarak görebiliyorlar.

Teşhis Belli Tedavi Muğlak

Slavoj Zizek

Liberal kapitalist sistem uzun zamandır tos atacağı duvar arıyordu, salgın bu imkânı fazlasıyla sundu. Korona salgını dolayısıyla eşitsizlikler büyüyerek yaygınlaşıyor. “Büyük insanlık”, herkesçe bilinen sebeplerle evde kalma, evden çalışma gibi bir ayrıcalığa sahip olmadığından, salgınlar için daha kolay bir hedef. Tedaviye erişim imkanlarının kısıtlı oluşu, hijyen şartları da hastalığın şiddetini artıran etkenler. Elbette ki yoksullar yaşananların farkında. İşler düz giderken bile bedeli ödeyen onlardı, şimdi işler tersine giderken faturanın en ağırını kendilerinin ödeyeceğini biliyorlar. Öfkeli ve tedirginler.

Salgın bitse bile eşitsizlikler katlanarak devam edecek. Korona’nın altüst ettiği ekonomik yapı orta sınıfı da zor durumda bırakacak olsa bile yoksul kitleler enkazın altında kalabilir. Tabloların, grafiklerin anlatabileceğinden daha vahim ve ağrılı bir salgın sonrası yaşanacağı aşikâr. Bütün dünya son derece sıkıntılı bir nekahet dönemi geçirecek. Fakir fukara ise belki bu süreci hiç atlatamayacak. Bunu teşhiste pek ihtilaf yok; bu konular üstüne kafa yoran hemen herkes durumu bu şekilde tespit ediyor. Ancak iş çözüm önerisine gelince, gerçeklikten uzak ezberler havada uçuşuyor, devrimci fanteziler bolca imalatçı ve müşteri bulabiliyor.

  • Kapitalizmin ölümcül bir krize gireceği ve bu krizden muhakkak sosyalizmin zaferle çıkacağına iman etmiş ‘sol’un beklediği günün geldiğine inanmasında şaşılacak bir şey yok aslında. Korona umutsuzluğu, çoktandır marjinal ve ölü bir teori sıfatı yakıştırılan ihtilalci fikirler için büyük bir umuda dönüştü. Birçok teorisyen sürece dair kalem oynatarak sol tabanı zaferle müjdeledi bile.

Bunların başında gelen marksist filozof Slavoj Zizek şunları söyledi mesela: “Korona paniği yayılırken nihaî kararı vermek zorundayız; ya en güçlünün hayatta kalması ilkesinin gaddar mantığıyla hareket edeceğiz ya da küresel koordinasyon ve işbirliğiyle birlikte yeni bir çeşit komünizmi kabul edeceğiz.”

Değişim Nutukları

Noam Chomsky

Daha ılımlı ve dengeli bir üslubu seçen Chomsky ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Koronavirüsün iyi bir yanının, belki de insanları nasıl bir dünya istediğimiz hakkında düşünmeye itmesi olduğu söylenebilir. Bu duruma götürecek bir dünya mı istiyoruz? Bu krizin kökenleri hakkında düşünmek durumundayız. Neden bir korona krizi var?”

Henry Kissinger

Doğrusu büyük değişim beklentisi sadece ‘sol’da yok. Liberal demokratik sistemin düşünürleri de benzer vurgular yapıyor. Henry Kissinger,“Koronavirüs pandemisi dünya düzenini ilelebet değiştirecek” derken şüpheye hiç açık kapı bırakmıyor. Geçen hafta ülkemizin muteber düşünce adamlarından Teoman Duralı’yla yaptığımız röportajda kendisi, “Bir değişim olacak ama bu geceyle gündüz gibi bir değişim değil” demişti. Değişimi tespit edenler, değişimi bekleyenler ve değişim için hayal kuranların dünyası arasında kıyasıya bir yarış göze çarpıyor.

Öte yandan liberaller de bu çöküş için koronayı suçluyor. Oysa uzmanlar korona olmasaydı da dünyanın bozuk kredi ve para sisteminin bir krize davetiye çıkardığını söylüyordu. Salgın hastalık sadece öngörülen bu ekonomik krizi hızlandırdı. Şu an içinde yaşadığımız ve salgın sonrası bizi bekleyen sorunların kapitalist sistemin bir ürünü olduğunu söylemek için ‘solcu’ olmak gerekmiyor. Kapitalizm sonu olmayan bir vahşetse, Karl Marks’ın“Asacağımız son kapitalist, muhtemelen bize asma halatını satan kişi olacaktır” sözünü çerçeveletip duvara asabiliriz.

Asarız asmasına da “Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir” sözünü ne yapacağız?

  • Sol’un çoktan kapitalist çarkına yenik düşmüş, paylaş desen lüksünden gram ödün vermeyi bırak, etrafındaki fakirlere zırnık koklatmayacak burjuvası mı dünya düzenini değiştirecek? Yoksa yine ezilen işçileri gaza getirip, “Dünyadaki hiçbir güç sizi durduramayacak!” diyerek sırça köşklerinden “Ne tas düşsün, ne hamam çınlasın” gazelini okumaya devam edenler mi?

Marks Sömürgeciliğe Göz Kırparken

Karl Marks

Ama itiraf edelim, fosilleşmiş Sol ideoloji için bulunmaz bir nimet bugünler. Büyük bir iştahla ve hatta ağızlarından salyalar akarcasına işlerin daha da kötüye gitmesini bekliyorlar. Küresel salgını siyasi menfaatlerine “çare” olarak sunup, buradan çıkar elde etmeye çalışacaklar. “Liberalizm çöktü” “Kartlar yeniden karılacak” gibi kulağa hoş gelen sözleriyle zihinleri bulandıracaklar. Geceleri rüyalarını, gündüzleri hayallerini süsleyen o romantik âdil sistemin yaklaştığını düşünmek az şey mi? Neydi sahi, parasız eğitim, parasız sağlık, ücretsiz gıda, herkese emeği kadar mı, yoksa ihtiyacı kadar mı? Sahi neydi?

Çok mu ahlakiydi komünizm ideolojisi? Dünyayı cennet mi kılacaktı?

  • Oysa Marks’a göre kapitalizm sömürgecilik aracılığıyla doğuyu içinde bulunduğu durgunluktan kurtaracaktı. Marks’ın sömürgeciliği savunduğunu biliyor mu bizim solcular? En çok tartışılan “Hindistan’da İngiliz egemenliği” başlıklı makalesinde, İngilizlerin toplumun iktisadi temellerini sarsarak Hindistan’da ilk ve biricik toplumsal devrimi gerçekleştirdiğini ve onları yarı barbar durumdan çıkararak uygarlığa doğru ilerlettiğini söylemişti.

Marks’ın doğu toplumlarına atfettiği siyasî, sosyal ve iktisadî özelliklere göre bu toplumların kendiliğinden bir ileri aşamaya geçmesi mümkün değildi. Sömürgeciliğin doğal bir yasa olmasını çok mu ahlaki buldunuz?

‘Küba’izm Modası

Küba’daki halkın sağlığı başka, sağlık turizmi bir başka mânâya geliyor.

Ama unuttukları bir nokta var: Dünya çok salgın ve felaketlerden geçti, beklenen radikal bir değişime uğramadı. Hele de def’aten denendiği hâlde tam manasıyla Sosyalist-Komünist bir devrimin yanından bile geçmedi. İçinde bulunduğumuz dönemde Küba’dan başka ellerinde bir örnek olmadığı için, karşılaştırma imkânları da yok. Küba aşağı, Küba yukarı...

Küba’nın en iddialı olduğu sağlık sektöründe bile durumun içler acısı olduğunu bilseler bile söylemezler. Hastaneler dökülüyor, hijyen yok, su yok, doktorlar kaşık ve bıçakla ameliyat yapmak zorunda olduğunu söylüyor. Küba’daki halkın sağlığı başka, sağlık turizmi bir başka mânâya geliyor. Küba gerçeği, dergimizde bir başka dosya konusu olduğu için detaylandırmaya gerek yok. Zaten Küba’nın gerçeği değil, romantizmi lazım solculara. Gerçeklerle kimsenin işi yok.

Sol hareketlerin önemli bir kısmı geçmişteki başarısızlıklarını unutturmak için önlerine çıkan global başarısızlıklara sarılmaya meraklı. Koronanın arkasından devrimci bir kaos çıkartma merakları bundan.

Zülfü Livaneli

Bizim solcuların da dünyadaki familyalarından bir farkı yok. Müzmin romantik kapitalist-solcu Zülfü Livaneli “Kanser tedavisi için Küba’ya giden o kadar çok insan var ki. Tıpta ileri olmalarının nedeni, insan sağlığını ticaret olarak görmemeleri. Hayata ya kapital açısından bakarsın ya da sosyal açıdan, insan açısından” diyor. “Hadi git Küba’da yaşa!” desen, o ütopyayı tecrübe etmek istemez. Onun yerine kapitalizmin en refah ülkesi İsveç’te burjuva hayatını tercih eder.

Koronadan Sola Ekmek Çıkmaz

Solcuların hevesle sarıldıkları kapitalist sistemin iflas ettiği söylemleri elbette yeni değil. “Sosyalizmin Alfabesi” yazarı Leo Huberman 1968’lerde “Kapitalist sistem yalnız verimsiz, müsrif, akıldışı ve adâletsiz değil, aynı zamanda çöküntü halindedir” notunu düşmüştü. Öte yandan salgın sonrası farklı bir dünya inşası da uzak bir ihtimal değil. Ama insan tabiatına aykırı Marksist bir perspektiften çok uzak. Zaten solun hiçbir zaman iktidar olmak gibi bir derdi de olmuş değil. Hele bizim ülkemizdeki solcuların; tek dertleri mevcut hükümeti alaşağı edecekleri bir sokak hareketi.

Jean Baudrillard
Jean Baudrillard, “İlahi Sol” kitabında “Sol demek Fransa bisiklet şampiyonu Poulidor demektir. Sol, büyük bir enerji harcayarak iktidara doğru ilerlerken kalabalıklar kendisini alkışlayıp kutluyor, ancak tam yarışı kazanacakken ikinciliğe razı oluyor ve muhalefet adlı oyuğa çekilerek bu duruma katlanıyor” diyerek tarihe not düşmüştü, 1977-84 yıllarını kaleme aldığında.

Sosyalizm’in minik bir uygulamasını yaşadığımız karantina günlerinde, en son isteyeceğimiz şey demir perde hayali kurmak olacakken, ah ideoloji, Cemil Meriç’in dediği gibi sen gerçekten idraklere giydirilmiş bir deli gömleğisin. Liberal Atilla Yayla, “Korona salgını sosyalist ideolojiyi nasıl çökertiyor?” başlıklı yazısında bugünlerde yaşanan sol popülizmin ne kadar boş bir şey olduğunu şu ifadelerle açıklıyor:

  • “Korona salgını aslında kapitalizmi çökertmiyor, geçici ve kısmî sosyalist uygulamalarla sosyalizmin ne berbat bir şey olduğunu kanıtlıyor. Sosyalistlerin sevinç naraları boşuna, koronadan sosyalizme ve sosyalistlere ekmek çıkmaz. Tam tersine, sosyalizm bundan zarar görür. Çünkü tarihi gibi bugünlerde birçok ülkede görülen olağanüstü ve geçici ama sosyalizmin normali ve sabitesi olan uygulamalar da sosyalizmin ne berbat bir şey olduğunu gösteriyor.”

İlahi Sol Değil İlahi Adalet

Jean Baudrillard, “İlahi Sol” kitabı

Tüm fantezileri ve faraziyeleri bir kenara bırakıp “çav korona!” dediğimizde, aklı başında politikaların uygulanması tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de şart. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir sistemde ısrar etmek yerine, fakiri koruyup kollayandan da öte fakirliği azaltan, onaran politikalara ihtiyacımız var. İlahi sol değil ama ilahî adâlet “herkesin çalıştığı kendisinedir” derken, zengine zekât ve infakı emrederek fakiri korur. Bunun devletler nezdindeki karşılığı zenginden alınacak daha fazla vergi olabilir veya başka bir şey. Bu mümkün. Biz mümkün olan bir adalete talibiz. Özündeki aşırılık sebebiyle adalet diye yepyeni zulümler üreten devlet kapitalizmine değil.

Farabi, ideal devletin günün birinde bir mucize sonucu ortaya çıkmayacağını söylüyordu. Ancak siyasette zaruret devletinin ve ondan daha da çok demokratik devletin, ideal devletin muhtemel ortaya çıkışı için en iyi zemini teşkil ettiğini söylemiştir.

  • Demokratik devlete ne kadar yaklaştıysak, ideal devlete o kadar yakınız demektir. Ama bu ideal devlet, hiçbir zaman romantik Solcuların kendilerini avuttuğu bir dünya olmadı, olmayacak da.