Kaybedenin gözünden

İSMAİL ÇAĞILCI
Abone Ol

Birinci Cihan Harbi’nin; dolayısıyla Filistin, Mısır, Hicaz ve Suriye’nin kaybedenlerinin gözünden yazılmış nadide bir eser. Falih Rıfkı Atay'ın savaş yorgunu şehirlerdeki şahitliklerine yer verdiği hatıratı Zeytindağı...

“Zeytindağı’nın tepesindeyim. Lût Denizi'ne ve Gerek Dağları’na bakıyordum. Daha ötede, Kızıl Deniz’in bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame’nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistindir. Daha aşağıda Lübnan var; bir yandan Süveyş Kanalı’na, öbür yandan Basra Körfezi’ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük imparatorluğun çocuğuyum.”

Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Lût Gölü kıyısında. Mayıs 1915 (Fotoğraf: Lewis Larsson)

Şüphesiz ki Birinci Cihan Harbi’nin bütün yıkıcılığıyla hissedildiği diyarlardan biri de Filistin'di. Beş asırdan bu yana Osmanlı himayesindeki bölge, devrin süper gücü İngiltere'nin emperyal planlarının ve artan Siyonizm faaliyetlerinin gözdesi konumundaydı. Tüfek, mitralyöz, bomba ve tayyare seslerinin, çölün kavurucu günlerini ve ayaz gecelerini kanla doğurup batırdığı savaş hali nihayete erdiğinde, Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşanın şahsında temerküz eden imparatorluk ruhu; yalnızca Kudüs, Gazze veyahut Yafa’dan değil, Hicaz ve Suriye’den de çekilecekti.

Filistin'in şehidi
Mecra

Falih Rıfkı Atay, İttihat ve Terakki döneminin önde gelenlerinden Cemal Paşa ile, Tanin gazetesinde neşredilen bir anekdotu vesilesiyle, Paşa’nın henüz İstanbul muhafızlığı günlerinde tanışır. 1914’de patlak veren savaşla birlikte orduya katılan Atay, 1915’de, yedek subay olarak Filistin cephesine gider. Bu görevlendirme, Atay’ın Cemal Paşa ile daha evvelki tanışıklığı vesilesiyle gerçekleşir ve genç subay, “ihtiyat zabiti” olarak Zeytindağı’ndaki karargahta vazifeye başlar.

Falih Rıfkı Atay'ın mütareke yıllarında Yat Kulübü’nde çekilen bir fotoğrafı. Hemen yanı başında Milli Mücadele’ye Onbaşı rütbesiyle katılmış olan Halide Edib Hanım (Adıvar), oturuyor. (1918)

Yaklaşık dört yıl süren vazifesi sırasında Lübnan, Suriye ve Hicaz’ı görmek, her millet ve sınıftan nice insan tanımak imkanı bulan Falih Rıfkı Atay, bölge tarihinin bu dramatik günlerine bizzat şahitlik eder. Savaş sona erip de İstanbul’a döndükten sonra kısa süre içinde Ateş ve Güneş adlı kitabını yayımlayan yazar, savaş ve mütareke dönemlerinin şartları sebebiyle birçok hadiseye bu kitapta yer veremez.

Yazar, milletvekili ve Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden Falih Rıfkı Atay (1894-1971)

Seneler geçip de savaş günleri artık çok geride kaldığındaysa şahitliklerine yer verdiği hatıratını, Zeytindağı’nı kaleme alır. Atay, bu durumu, Zeytindağı’nın önsözünde şöyle anlatır:

Büyük harpte Suriye idaresi için hiçbir satır yazamamıştım, çünkü yalnız beğendiğim şeylerden bahsetmek lazımdı. Mütarekede ise, yalnız beğenmediğim şeyleri yazabileceğim için, Suriye hatıralarını yine bir yana bıraktım. Bugün her ikisini de söylemek mümkün olduğundan, ‘Zeytindağı’nı bastırıyorum.

1932 yılında ilk baskısını yapan Zeytindağı, Birinci Cihan Harbi’nin ve dolayısıyla Filistin, Mısır, Hicaz ve Suriye’nin kaybedenleri gözünden yazılmış nadide bir eser. Son olarak Pozitif Yayınları tarafından basılan kitap, dönemin önde gelen isimlerine, bilinmezliğe sürüklenen diyarların kaderini değiştiren olaylara, savaşın tesiriyle yorgun düşen şehirlere ve ölümle yaşam arasında savrulup giden insanlara dair anlatıları ihtiva ediyor.

Cemal Paşa (oturan) ve Falih Rıfkı Atay (sol başta) bir arada.

Falih Rıfkı Atay'ın Kudüs'te, Beyrut’ta, Şam’da, Mekke ve Medine’de şahit olup veciz bir üslupla aktardıklarını satır satır okumak; Filistin, Hicaz ve Suriye'nin o yıllardaki durumunu tahayyül edebilmek ve ta bugüne yansımalarını anlayabilmek açısından oldukça faydalı. Zeytindağı, okuyucusuna, adını aldığı tepeden ötelere bakma imkânı veren ve bölgenin tarihine alaka duyanlara ibretlik manzaralar sunan bir kitap.