“Yeryüzündeki insan yapımı cehennem: Gazze"
Kanadalı göz doktoru ve plastik cerrah Yaser Han, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana bombaları durmadığı insan yapımı bir cehenneme dönüştürdüğü Gazze Şeridi’ne 2 kez gönüllü tıbbî yardım amacıyla giden bir doktor. Han Yunus'a ve ardından 2 ay sonra Gazze şehrine giden Dr. Han, gözleri ve yüzleri tamamen parçalanan birçok hastayı kısıtlı imkânlarlarla, zor şartlar altında ameliyat etti. İsrail'in yeni geliştirdiği ve Gazze'de deneme sürümüne çıkardığı silahlardan çıkan şarapnellerin yaraladığı onlarca gözleri, göz yuvalarından çıkaran Dr. Han, bu yaralanmalara özel bir isim de buldu: "Gazze’nin şarapnel yüzleri". O, Filistinlilerin üzerine kavrulmuş toprak yağdırıldığı Gazze'den geri döndü ama şahit olduğu sayısız dehşet karşısında, "Korkunç sahneler gördüm ve bir daha görmek istemiyorum" diyor.
- Bu yazı, Jeremy Scahill’in 23 Mart 2024 tarihinde The Intercept'te yayınlanan röportajının çevirisidir.
Geçtiğimiz beş buçuk ay boyunca İsrail, Gazze Şeridi'ndeki sivil nüfusa karşı geniş kapsamlı bir savaş yürüttü. ABD ve diğer Batılı ülkelerse, Filistinlilere karşı yürütülen bu imha savaşına yalnızca silah sağlamakla kalmadı, aynı zamanda önemli siyasî ve diplomatik destek de sağladı.
Bu öldürme koalisyonunun eylemlerinin sonuçları yıkıcı oldu. En iyi tahminle, 13.000’i çocuk olmak üzere 31.000’den fazla Filistinli öldürüldü. Çoğunun İsrail saldırılarında yıkılan binaların enkazında öldüğüne inanılan 8.000’den fazla kişi ise hâlâ kayıp. Şu anda Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmında kıtlık koşulları mevcut. Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail'i Gazze'deki muhtemel soykırım eylemleri nedeniyle soruşturmak için gerekçeler bulmasıysa, ABD ve müttefiklerini İsrail'in savaşını kolaylaştırmaya devam etmekten caydırmadı.
Saldırıların yol açtığı büyük ölçekli insanî felaketler, iyi donanımlı hastaneler için bile ciddi zorluklar oluşturacaktır. Ancak Gazze'de zaten pek çok sağlık tesisi İsrail saldırıları nedeniyle yok edildi veya boşaltıldı; birkaçı açık kalsa da sundukları bakım ve hizmetler ciddi şekilde sınırlı. Sağlık komplekslerine sığınan yerinden edilmiş binlerce Filistinliye rağmen İsrail güçleri, defalarca hastane tesislerini kuşattı, yüzlerce sağlık çalışanını öldürdü ve çok sayıda kişiyi esir aldı. Bu hafta İsrail, Şifa Hastanesi'ne yeniden baskın düzenledi ve bildirildiğine göre 140'tan fazla kişi öldürüldü. [İşgalin bitmesinin ardından Gazze'deki hükümet, İsrail güçlerinin Şifa Hastanesi ve çevresinde 400'den fazla Filistinliyi öldürdüğünü ve 900'den fazlasını alıkoyduğunu duyurdu.]
Gazze'deki doktorlar, amputasyon ve diğer yüksek riskli prosedürleri aylar boyunca, anestezi veya uygun ameliyathane koşulları olmadan gerçekleştiriyor. Antibiyotikler yetersiz kalıyor ve çoğu zaman da bulunamıyor. Yüzbinlerce Filistinli, tuvalete veya temel hijyen malzemelerine çok az erişime sahip olan derme çatma barınaklarda yaşamaya zorlanırken, bulaşıcı hastalıklar da yayılıyor. Yeni annelerin çoğu bebeklerini emziremiyor ve bebek maması kıtlığı da yaygın. İsrail, hayatî önem taşıyan tıbbî malzemelerin Gazze'ye gönderilmesini defalarca engelledi veya geciktirdi. Temel koruyucu tıbbî bakım neredeyse yok denecek kadar az ve tıp uzmanları, yetersiz beslenmenin yeni nesil Filistinli gençleri gelişimsel zorluklarla dolu bir hayata mahkûm edeceğini öngörüyor.
Tıbbî tesislere yönelik saldırının sonucu olarak bölgede tamamen işlevsel olan tek bir hastane kaldı: Han Yunus'taki Avrupa Hastanesi.
- Kanadalı bir göz doktoru ve plastik cerrah olan Dr. Yaser Han, Gazze'den yeni ayrıldı ve burada İsrail saldırılarının kurbanlarının göz ameliyatlarını yapmak üzere hastanede 10 gün geçirdi. Bu, geçen ekim ayında savaşın başlamasından bu yana onun Gazze'de yaptığı ikinci tıbbî görevdi.
- Yazının devamında, Han'la yapılan röportajın metni yer almaktadır:
Jeremy Scahill: Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a yaptığınız son tıbbî görevinizden bahsetmeden önce, geçmişiniz ve tıbbî uygulamalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Dr. Yaser Han: Ben Kanada'nın Büyük Toronto bölgesinden geliyorum ve yaklaşık 20 yıldır bu mesleği yapıyorum. Ben bir göz doktoruyum; göz kapağı ve yüz plastik ve rekonstrüktif cerrahisinde uzmanım.
Bu benim yan uzmanlık alanım ve yaklaşık 20 yıldır yaptığım şey bu. Ve ben bir profesörüm. İnsanî yardım amacıyla 45'ten fazla farklı ülkeye gittim, buralarda cerrahi operasyonlar yapmayı öğrettim, ameliyatlar yaptım ve programlar kurdum. Ve böylece Afrika, Asya ve Güney Amerika'da birçok kuşak ve bölgede bulundum.
Jeremy Scahill: Dr. Han, bize ilk kez Gazze'ye nasıl gittiğinizi anlatın. Sanırım ilk görevinize kış döneminde gittiniz. İsraillilerin Gazze'deki Filistinlilerin üzerine kavrulmuş toprak yağdırdığı bir savaş bölgesine giden bir uçağa nasıl bindiğinizi anlatın.
Dr. Yaser Han: Bilirsiniz, tüm bunları asla planlamazsınız. Gazze gibi bir bölgeye gitmeyi asla planlamazsınız. Ben ilk Kuzey Amerika misyonundaydım. Yaklaşık sekiz kişi gittik, yedi veya sekiz kişi, hem ABD'den hem de Kanada'dan cerrahlar vardı. Gitme fikri, göğüs cerrahı olan bir meslektaşımla cerrahî lavabonun yanında yaptığım rastgele bir konuşmaydı. Bu toplu katliamı son üç aydır, sanırım, ilk kez canlı olarak izliyoruz. Çoğumuz acı çekiyorduk ve arkadaşım beni kötü bir anımda yakaladı. Bana, “Gazze’ye gidiyorum.” dedi. Ben de, “Ne? Nasıl? Yani, içeri nasıl giriyorsun? Kimse oraya gitmiyor, değil mi?” dedim. Altı haftadır uğraştıklarını ve sonunda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) onlara yeşil ışık yaktığını ve dolayısıyla her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Bana, “Sen (bu saatten sonra gitmek için) onaylanmayabilirsin. Muhtemelen çok geç olduğunu biliyorum ama bilgilerini göndermeme izin ver. Yani kim bilir? Pasaportuna, tıp diplomana ve kan grubuna ihtiyacım var.” dedi. Dürüst olmak gerekirse, ben kan grubumun ne olduğunu bile bilmiyordum. AB olabileceğini tahmin ettim ve hemen ona gönderdim. Ve iki gün sonra mucizevi bir şekilde onaylandım. Gazze'ye sağlık çalışanı, doktor veya ekipten başka kimse giremiyor ve içeri girebilmek için DSÖ'den, İsrail makamlarından ve Mısır makamlarından onay almanız gerekiyor. İlk gidişim bu şekilde oldu.
Jeremy Scahill: Kanada’dan Gazze’ye nasıl gittiğinizi anlatın. Nasıl geçti? Gazze'ye nasıl ulaştınız?
Dr. Yaser Han: Uçuş rezervasyonumu yaptırmak için bir günüm vardı. Rezervasyonumu yaptırdım, alabildiğim kadar malzemeyi bir araya topladım ve Kahire'ye uçtum. Kahire'de, bugünlerde her pazartesi ve çarşamba sabah saat 5 civarında hareket eden bir Birleşmiş Milletler (BM) konvoyu bulunuyor. Bu yolculuk, Sina Çölü boyunca yaklaşık 8-9 saat sürüyor. Uzun sürüyor çünkü birden fazla kontrol noktasından geçiyorsunuz. Burası askerden arındırılmış bir bölge ve dolayısıyla tüm yol boyunca Mısır ordusunun kontrol noktaları var. Daha sonra, şu anda ve daima Mısır'ın kontrolünde olan Refah sınırına ulaşıyoruz. Ardından göçmenlik işlemleriniz bitiyor ve Gazze tarafına ulaşıyorsunuz. Orası Filistinliler tarafından kontrol ediliyor.
Jeremy Scahill: İlk seyahatinizde, Mısır'dan Filistin topraklarına, Gazze'ye geçtiğinizdeki izleniminiz neydi?
Dr. Yaser Han: Akşam 18.30 civarında oraya vardım. Akşam vakti kimse etrafta dolaşmıyordu. Aslında BM'nin varış için son zamanı saat 17.00'ti; çünkü İsrail güçleri, akşam hareket eden her şeye insansız hava araçlarıyla veya füzelerle saldırıyor. Beni hastaneden almaya gelen iki adam, “Her şey yoluna girecek. Endişelenme. Allah’a güven." dedi ve ben de onlarla gittim.
Detaylandırmam gerekirse, ilk 20 dakikam akşam vakti arabayla yol alırken geçti. Yoldaki tek araba bizdik. Ve her yer karanlıktı çünkü yakıt yoktu, elektrik yoktu, dolayısıyla kapkaranlıktı ve yol boştu. Bu, oldukça korkutucuydu. O an her şeyi kabullendim ve her an ölmeye hazırdım. Bir hastanenin acil durum tabelasını gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim ve işte o zaman, geldiğimi anladım. Han Yunus'ta o an fark ettiğim ilk şey, Nasır Hastanesi ve Avrupa Gazze Hastanesi, o dönemde Gazze Şeridi'nde kalan ve tam kapasite çalışan tek hastanelerdi.
O zamanlar Han Yunus hâlâ bir şehirdi, zarar görmemiş bir şehirdi. Ama bir yandan da çatışmalar devam ediyordu. Arabadan indiğimde, dronların 24 saat süren vızıltısını duyabiliyordum, oldukça gürültülüydü ve 24 saat boyunca hiç bitmiyordu. Dronları ben hiç görmedim çünkü çok yüksekten uçuyorlar. İsrail dronları, ya casus dronlar ya da füze ateşleyebilen ve ateş edebilen silahlı dört pervaneli dronlar. Etrafta vızıltı yapıp duruyorlar. Duyduğum diğer şey ise bombalardı. Her 1-2-3 saatte bir her şeyi sarsan bombaların "patlaması". İşte karşılaştığım ilk manzara bunlardı.
Şahit olduğum diğer manzaraysa toplu bir mülteci kampı gibiydi. Aslında o noktada, yani iki ay önce, yaklaşık 20.000 kişi hem hastaneye hem de hastanenin etrafına sığınmıştı. Ve kaldıkları yerler çadır değildi. Hâlâ da çadır değil. Bunlar, yatak çarşafları veya plastik poşetlerden oluşan çarşaflarla bir araya getirilen derme çatma barınaklar. Dışarıda kalanlar yerde uyuyor. Bir halı ya da paspas bulurlarsa şanslılar. O zamanlar yaklaşık 200 kişinin paylaşması gereken bir banyo vardı. Hastanenin içinde ise koridorlar da sığınak haline getirilmişti. Yürüyecek yer neredeyse yoktu ve her yerde çocuklar koşuşuyordu. Tüm bu insanların evsiz olmadığını hatırda tutmak önemli. Hepsinin yıkılan evleri vardı. Hepsi hastaneye sığınan yerinden edilmiş insanlardı.
Başlarda karşılaştığım kitlesel kaos bu şekildeydi. Sonra bana, her bomba patladığında 15 dakika kadar beklemem ve ardından toplu can kayıplarının hastaneye geleceğini söylendi. O zamanlar beni şok eden diğer şey de buydu:
Instagram'da, sosyal medyada ya da başka herhangi bir yerde canlı yayında izlediğimiz şeyleri kendim gördüm ve hayal edebileceğimden çok daha kötüydü.
Daha önce hiç şahit olmadığım ve bir daha görmek istemeyeceğim korkunç sahneler gördüm. Derken, 8-9 yaşındaki sıska çocuğunu kucağında tutarak hastaneye giren bir anne geliyor -sıska, çünkü hepsi açlıktan ölüyor-. Bedeni soğumuş ve çocuk ölmüş. Anne çığlık atıyor, birisinin çocuğunun nabzını kontrol etmesini istiyor. O kaos ortamında herkes meşgul. İşte, Han Yunus'a girdiğimde beni ilk karşılayan sahne buydu.
Jeremy Scahill: İkinci tıbbî görevinden yeni döndün. 10 gün boyunca Gazze'deydin. Bu sefer Gazze'de, özellikle de hastanede şahit olduğunuz manzaraları anlatın.
Dr. Yaser Han: İtiraf etmeliyim ki, Gazze Şeridi’ne ilk gittiğimde, yaşananlara, toplu ölümlere, hastaneye, doktorlara, hemşirelere, sağlık çalışanlarına, çevreye, ameliyatlar yapmaya alışmakla geçmişti. Bu sefer, tüm bu alışma safhasını geçtim
Durum oldukça moral bozucuydu. Durumun ne kadar kötü olduğunu görmek için sahada olmanız gerekiyor. İki ay içinde işler sadece kötü anlamda aynı değil, aynı zamanda çok çok daha kötüleşmişti çünkü şimdi, iki ay sonra Han Yunus bir şehir olarak tam anlamıyla yok edilmişti. Önceden aktif, hareketli ve canlı bir şehirdi. Nasır Hastanesi bildiğiniz gibi artık yıkılmış durumda. Temelde bir ölüm bölgesi haline geldi. Hastane tahliye edildiğinden, şu anda hastanede çürüyen cesetler var. Ve bir şey daha ekleyeceğim: Ben bir sağlık çalışanı olarak, büyük ve tam fonksiyonlu bir hastane inşa etmenin mükemmelleşmesi, inşa edilmesi ve işlenmesinin yıllar aldığını çok iyi bir şekilde biliyorum. Yani sadece birkaç saat içinde bir hastanenin yok edilmesi tam bir trajedi, gerçekten talihsiz bir durum.
Şu anda Avrupa Gazze Hastanesi'nde 20.000 kişi yerine, kapasitesi zaten dolmuş bir hastaneye sığınan yaklaşık 35.000 kişi var. Hem dışarıda hem de içeride bir yığın insan var. Artık koridorlarda hareket edecek yer yok. Hastanenin sterilliği önemli ölçüde azaldı. İnternete girip Avrupa Gazze Hastanesi'nin fotoğraflarına bakmanız yeterli: Önceden çok güzel, muhteşem bir hastaneydi. İyi inşa edilmiş, iyi yönetilen, kalite kontrolün iyi bir şekilde sağlandığı hastane, şimdi tam bir karmaşaya dönüşmüş durumda: Hastane koridorlarında yemek pişiren insanlar var, tuvaletler var, ameliyat sonrası ciddi ortopedik yaralanmaları olan hastaların arasına karışmış insanlar var. Yatak diye bir şey yok. Bu yüzden insanlar gidip küçük derme çatma barınaklarında uyuyorlar. Tahmin edebileceğiniz üzere, enfeksiyon kol geziyor. Yani ilk yaralanmanızda ölmezseniz veya bacağınız-kolunuz ilk kez ampute edilmiyorsa enfeksiyonlu olduğu kesindir. Bu halde, hayatınızı kurtarmak için enfeksiyonlu organ kesilmek zorunda kalıyor. Yani durum çok çok daha kötü.
Fark ettiğim diğer şey ise, sağlık çalışanlarının, hemşirelerin ve doktorların şimdi eskisinden çok daha fazla bitkin olduklarıydı. Tükenmiş haldelerdi. Yaklaşık altı ayda o kadar çok şeye tanık oldular, rutin bir şekilde saatlik ve günlük olarak o kadar çok şey gördüler ki...
Kanada'dayken ameliyat gerçekleştirdiğimde, yanımda genellikle birkaç listem olur; ameliyat etmemiz gereken ancak acil olmayan sorunların yer aldığı seçmeli listelerden. Bazen de ani yaralanmalar gerçekleşir ya da biraz daha acil olan bir vaka gelir hastaneye. İşte, bu benim her zamanki program listem. Ancak Filistinli sağlık çalışanları, her gün, şimdiye kadar gördüğünüz en korkunç, patlayıcı yaralanmalar üzerinde çalışıyorlar.
Çoğunluğu çocuklarda olmak üzere günde bazen 14, 15 amputasyon gerçekleştiriyorlar ve bunu altı aydır yapıyorlar.
İnsanlara vurgulamaya çalıştığım şey, yaralanmaların sadece tıbbî bir travma olmadığı; bununla ilişkili diğer travmaların da beraberinde var olmasıdır. Eğer bir patlamada yaralandıysanız ve hastaneye yaralı olarak getirilirseniz patlamada sevdiklerinizi kaybettiğiniz kesindir. Yani babanızı, annenizi, çocuğunuzu, tüm çocuklarınızı, tüm ailenizi, amcanızı, teyzenizi, büyükanne ve büyükbabanızı, evinizi ya da hepsini yitirmiş olabilirsiniz. Muhakkak bir şey yitirmişsinizdir. Yani gelen her hasta sadece ağır yaralanmakla kalmıyor, aynı zamanda bu travmayla da uğraşıyor.
Bir defasında, tüm kardeşlerini kaybetmiş bir kız çocuğu geldi hastaneye, 8 yaşında güzel bir kız. 12 saat boyunca enkaz altında kalmış, hastaneye de bacağı kırıldığı için gelmişti. Annesi, bütün kardeşleri, tüm ailesi, teyzeleri ve amcaları ölmüştü. Bildiğiniz gibi, bu bir nesli yok etmektir, tıpkı katliam yapmak gibi. Şu anda yeryüzünden tamamen silinen, yok olan 2000’e yakın aile var. Nesiller boyunca silindiler. Yani bu bir nesil travması, yıkım ya da katliam, ne derseniz. Bu kızın babası, karısını ve öldürülen çocuklarını gömerken, kendisi de bir başına, bacağındaki kırığı tedavi ettiriyordu. 12 saat boyunca enkaz altında kalmış olan 8 yaşındaki bu çocuğun ölmüş olan büyükannesi ve teyzesi de 12 saat boyunca onun yanı başında, cansız bir şekilde uzanmıştı.
Bir keresinde, yüzü yarılmış bir adam gördüm, 8 gün boyunca enkazın altında kalmıştı. Nasıl hayatta kaldığını bilmiyorum. Her iki gözünü de kaybetmişti ama doktorlar yüzünü tekrar bir araya getirmeyi başardılar ve o, hayatta kaldı. Yani, doktorlar bunlarla, tüm bunlarla uğraşıyorlar.
İki ay önce durum kötüydü, iki ay sonra ise daha da kötü. Filistinli sağlık çalışanları arasındaki tükenmişliği görebiliyordum, hissedebiliyordum, ama onlar yine de insanüstü çaba gösteriyor. Onlar, kararlılıkları ve inançları sayesinde yola devam ediyorlar. Ve hâlâ hayatta kalabilmiş olmalarını, direniş olarak görüyorlar. Onlar ne olursa olsun İsrail bombardımanından sağ çıkacaklar çünkü bu onların direniş biçimi. Ne denedilerse denesinler, onları öldürmeye ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, temelde onların tutumu bu.
Jeremy Scahill: Dr. Han, sizi dinlerken aynı zamanda son 6 ay boyunca İsrail güçlerinin Gazze'deki hastanelere ve diğer tıbbî tesislere saldırdığı veya onları kuşattığı olayları da hatırlıyorum. Özellikle 15 Şubat'ta İsrail güçleri tarafından basılan ve çok sayıda sağlık personelinin İsrailliler tarafından kaçırılıp esir alınan Nasır Hastanesi'ndeki sağlık personelini düşünüyorum. BBC kısa bir süre önce, bu sağlık çalışanlarına açıkça işkence denebileceğini düşündüğüm şeyi belgeleyen bir makale yayınladı; bunların arasında, onları uzun süre zorlu pozisyonlarda tutmak, üzerlerine soğuk su dökmek, onları tehdit etmek için ağızlık takan köpekler kullanmak, gözlerini bağlamak ve onları izolasyonda tutmak yer alıyor.
Ve, doktorların kararlılığı hakkında söylediklerinizi düşünüyorum. Sonra, aylarca, bazen hiçbir anestezi olmadan çocukların uzuvlarını kestikten sonra işgal gücünün içeri girdiğini; doktorları, hemşireleri ve diğer sağlık çalışanlarını kaçırdıklarını, ardından Hamas'ın hastanelerini bir şekilde Pentagon [ABD Milli Savunma Bakanlığı binası] olarak İsrail işgal güçlerine saldırı planlamak için kullandığını itiraf ettirmeyi amaçladıkları sorgu altında işkenceye tabi tutulduklarını düşünüyorum. İsraillilerin tıbbî tesislere, doktorlara, hemşirelere vb. yönelik bu tür baskınları ve eylemleri hakkında Filistinli meslektaşlarınızdan ne tür hikâyeler duydunuz?
Dr. Yaser Han: Bu baskınlar, sağlık sistemine yönelik sistematik ve kasıtlı saldırılardır. Bütün bunların tuhaf tarafı ise İsrailli politikacıların bunu saklamamış olmasıdır. Salgın yaratma konusunda açık beyanlarda bulundular. Ne yapmak istediklerine dair tonlarca açıklama yaptılar. Yani bu şeyleri uyduramazsınız bile. Bunu açıkça söylemeleri tuhaf, değil mi? Bununla birlikte, 450'den fazla sağlık çalışanının, hedef olmaması gerektiği halde, öldürüldüğünü düşünüyorum. Uluslararası hukuk tarafından korunan doktorlar, hemşireler, sağlık görevlileri… Doktorlar kaçırıldı, benzersiz uzmanlıklara sahip belirli doktorlar hedef alındı ve öldürüldü.
Doktorlar kaçırıldı ve işkenceye maruz kaldılar. Doktorları ve sağlık çalışanlarını yakalayınca insanlıktan çıkarıyorlar. Onların fotoğraflarını gördük, bu yüzden bu olayların gerçekten yaşandığını biliyoruz. Doktorlardan bazıları işkenceye maruz kaldı. Geri dönen bir doktor genel cerrahtı, eşiyle konuşuyordum, onun artık eskisi gibi olmadığını söyledi. İşkence görmüştü ve vücudunda hâlâ işkence izleri vardı. Hastanenin müdür yardımcısının, sırf patronları olduğu için onun onurunu kırmak ve onu aşağılamak amacıyla diğer tüm hastane çalışanlarının önünde kıyafetleri çıkartıldı ve dövüldü. Onu dövdüler, tekmelediler ve küfür ettiler, buna herkes tanık oldu ve bunu hastane çalışanlarının önünde bilerek yaptılar. Bu, insanın daha da insanlıktan çıkarılmasıdır. Bu doktorlar bazıları serbest bırakıldı, pek çoğu ise hâlâ İsrail güçlerinin gözetiminde ve onlar artık eskisi gibi değiller. Bir cerrah olarak bunu görmek benim için gerçekten çok üzücü. Bir cerrah olarak insanların hayatları bizim elimizde ve biz iyileştiriyoruz. Ve sonra onları zihinsel olarak hiçbir şeye indirgenmiş halde görmeye dayanmak çok zor.
Jeremy Scahill: Bir meslektaşınızın yazdığı köşe yazısı hakkında size soru sormak istiyorum. Gazze'den döndükten sonra 16 Şubat'ta Los Angeles Times için bir köşe yazısı yazan Amerikalı Doktor İrfan Galaria -sanırım Avrupa Gazze Hastanesi'ndeydi-, yazısında bir olayı anlattı. Onun hastanedeki deneyimleri şöyleydi:
“Kaç tane yeni yetimi ameliyat ettiğimi takip etmeyi bıraktım. Ameliyattan sonra hastanede bir yere kaldırılacaklardı, onlara kimin bakacağından veya nasıl hayatta kalacaklarından emin değilim. Bir keresinde, yaşları 5 ila 8 arasında değişen bir avuç çocuk, ebeveynleri tarafından acil servise taşındı. Hepsinin kafasına tek bir keskin nişancı atışı yapılmıştı. Bu aileler, İsrail tanklarının çekilmesinin ardından hastaneye yaklaşık 4 kilometre uzaklıktaki Han Yunus'taki evlerine dönüyorlardı. Ancak keskin nişancılar görünüşe göre bölgeden ayrılmamıştı. Bu çocukların hiçbiri hayatta kalmadı."
Bu, Amerikalı bir doktorun, acil servise, kafasına tek bir keskin nişancı atışıyla gelen, yaşları 5 ile 8 arasındaki çocukları anlatan sözlerini duyan herkesin ruhunda şok etkisi yaratmalı. Siz de orada bulunduğunuz süre boyunca tanık olduğunuz yaralanma veya ölüm türlerinden bahseder misin?
Dr. Yaser Han: Evet, İrfan'ı tanıyorum, gerçekten iyi bir adam. Gazze’deyken çok şeye tanık oldu, ben de geri döndüğünde onunla konuştum. Ben oradayken onun anlattıklarını görmedim. Ama o, kesinlikle bundan bahsetti. Bu öldürme biçimlerinin çatışma alanında gerçekten de yaşandığı çok iyi biliniyordu. Batı Şeria'dan da 12-13 yaşındaki çocukların bir hiç uğruna, hiçbir sebep yokken, sırf vurulmak uğruna vurulduğuna dair haberler duyuyoruz. Yani bu çok da uzak bir şey değil ve hâlâ devam ediyor.
Ben bir göz cerrahıyım, bir göz plastik cerrahıyım ve bu yüzden genel olarak, "Gazze’nin şarapnel yüzleri" adını verdiğim yaralanmalar gördüm. Kimse, patlayan bir bomba durumunda ne yaşanacağını bilemez. Bir patlama olduğunda yüzünüzü kapatmazsınız, aslında bir nevi gözlerinizi açarsınız. Yani şarapnel her yerinize gelir. İsrail kuvvetlerinin, silah üretim sanayisini geliştirmek için Gazze'de silah denemeleri yaptığı bilinen bir gerçek. Çünkü bir silah savaşta test edilirse daha değerli olur, değil mi? Daha yüksek bir değere sahip olur. Yani onlar bu silahları, bu füzeleri kullanıyorlar ve her yere yayılan bu büyük şarapnel parçalarını kasıtlı olarak yaratıyorlar. Bu şarapneller de alışılmadık amputasyonlara neden oluyor.
Dr. Han, İsrail saldırılarında yaralanan çok sayıda çocuğun gözlerini göz yuvalarından çıkardığı ameliyatlar gerçekleştirdi. O, bu yaralanmaları, "Gazze’nin şarapnel yüzleri" olarak adlandırıyor.
Amputasyonların çoğu dirsek veya diz gibi zayıf noktalarda meydana gelir ve bu nedenle alışılmışlardır. Ancak bu şarapnel parçaları, daha zorlu olan uyluk ortasında, kol ortasında amputasyonlara neden oluyor ve sonrasında iyileşme süreci daha sıkıntı verici oluyor. Ayrıca bu şarapneller kurşun yarasına benzemiyor. Kurşun yarası girip çıkıyor; bir giriş ve çıkış noktası oluyor. Şarapnel ise girdiği yerde kalıyor; bu yüzden de çıkartılması gerekiyor. Ben, gözleri tamamen parçalanmış insanlar gördüm. Gazze’ye ilk kez gittiğimde, 2, 6, 9, 10, 13, 15, 16 ve 17 yaşlarındaki tüm çocukları tedavi ettim. Ne yazık ki bu çocukların gözleri alınmak zorunda kaldı. Göz yuvalarında şarapnel parçaları vardı ve bunları çıkarmak zorunda kaldım, tabii ki gözü de çıkarmak zorunda kaldım. Her iki gözüne de şarapnel parçası isabet eden çok sayıda çocuk hasta vardı. Yardımlar abluka altına alınırken, Gazze'nin büyük bir kısmı yok edilirken bizim yapabileceğimiz ancak bu kadardı. Çünkü, göze giren şarapneli çıkaracak ekipmanımız yok. Bu yüzden onları tedavi edilemeden bırakıyoruz ve sonunda kör oluyorlar.
Yüzde meydana gelen bu yaralanmaları gördüm, çocukların zar zor bir arada duran, dışarı sarkan uzuvlarını gördüm. Bağırsakların dışarı çıktığı karın bölgesindeki yaralanmaları gördüm. Sorun şu ki, acil serviste yer olmadığından herkes ve her şey yere saçılıyor. Hastaların çok ciddi yaraları olmasına rağmen yerde yatıyorlar. Ve bazen de o kaosun içinde unutuluyorlar.
Yeni bir bombalamanın ardından gelen 2 yaşında erkek bir bebek vardı. Teyzesini ve kardeşini kaybetmişti, annesi ise ameliyathanede ampute ediliyordu. Annesi aslında bir BM çalışanıydı, Filistinli bir BM çalışanı. 2 yaşındaki bu bebek, ciddi bir kafa travması geçirdiği halde yerde bir köşede unutulmuştu. Neyse ki yaklaşık 2 saat sonra onu buldular. Annesi, babası veya ailesinden hiçbiri orada olmadığı halde çok şükür ki bulunmuştu. Onu beyin cerrahisine götürdüler ama başına ne geldiğini bilmiyorum çünkü bu, ayrıldığım son günümde olmuştu. Bu olayı çok iyi hatırlıyorum. Yani daha önce hiç görmediğimiz yaralanmalardı ve derecesi inanılmazdı.
UNICEF, aralık ayında yaptığı açıklamada, çift ya da tek amputasyon geçiren 1.000'den fazla çocuk olduğunu söyledi -ki bu düşük bir rakamdı-. Bu, sadece aralık ayının rakamlarıydı ve çok ihtiyatlı bir ölçümdü. Bazıları ocak ayında 5.000 çocuğun amputasyon geçirdiğini söyledi. Yani iki ay sonrasına bakarsanız, bu rakam şu anda 7.000, 8.000 olmalı (Çoğunlukla çocukların yer aldığı ya çift ampute ya da kol, bacak, her iki bacak veya her iki kol gibi tek amputsyon vakaları). Mesele şu ki, herhangi bir normal amputasyonda, normal şartlarda, ampute edilen bir çocuk yetişkin olana kadar, kesilen uzvun geri kalan parçasının tedavi edilmesi ve onarılması için yaklaşık 8 veya 9 ameliyattan geçmeli. Şimdi bunu kim yapacak? Bu çocuklar dayanaklarını ve tüm ailelerini kaybetmekle kalmadılar, iyileşme sürecini takip edebilecek aile yapılarını ve hastane altyapılarını da yitirdiler; çünkü hepsi imha edildi.
Jeremy Scahill: Gazze’deyken tek bir hastaneye mi gittiniz, yoksa birden fazla hastaneye mi gittiniz?
Dr. Yaser Han: Avrupa Hastanesi'nde kaldım. İlk seferinde Nasır'a gidecektim ama durum çok tehlikeli olmaya başladı ve sanırım İsraillilerin yolu kapatacağı ve sonrasında Nasır Hastanesi'nde mahsur kalacağım korkusundan dolayı gitmedim; bu yüzden Avrupa Hastanesi’ne gittim. Şimdiyse geride gerçekten tek bir hastane kaldı: Avrupa Hastanesi. Tam olarak işlevsel olan tek bir hastane. Şehrin her yerinde, bazen hastane olarak da adlandırılan klinikler mevcut. Endonezya Sahra Hastanesi de bunlardan biri, ama gerçekte tam anlamıyla işleyen hastaneler değiller. Bunlar bir veya iki servis bölümü olan klinikler. Yani şu anda tam olarak işleyen tek bir hastane var, o da Avrupa Hastanesi ve bu nedenle Refah'ın yaklaşmakta olan işgali benim için oldukça endişe verici.
Jeremy Scahill: Avrupa Hastanesi'nde hasta akışını yönetmek için yeterli malzeme var mı? Özellikle çocuklarda görülen bu amputasyonlarla birlikte kıyametvari bir sahneyi anlatıyorsunuz. Bulunduğunuz hastanede talebi karşılayacak yeterli malzeme var mı?
Dr. Yaser Han: İki ay öncesinde kesinlikle yoktu. Ayrılırken son günümde morfinleri bitti. Birçok ortopedik ve büyük travmalarda ve de ağrı kontrolü için morfine ihtiyacınız vardır. Hastanenin yaklaşık iki ay önce morfini ve antibiyotiğinin çoğu bitti. Şimdi, iki ay sonra yeni malzemeler geldi. Yani oldukça hızlı tükenen malzemeler bunlar ve sahiden de tükeniyorlar. Üstüne üstlük malzemeler gelse de hastane ekipmanları paslanmış halde. Yeni ekipmanların getirilmesi ise daha zor çünkü İsrailliler, çift amaçlı olan herhangi bir şeyin gelmesini engelliyor.
Yani ne yazık ki pek çok tıbbî ekipman gelmiyor ve sonuç olarak pek çok ekipman paslanmış, eskimiş ve değiştirilmeleri gerekiyor. Ancak Filistinli doktorlar çok yenilikçi ve hepsi birer dahi. Yaşadıkları ve yaptıkları şeyler inanılmaz. Kesinlikle çok büyük bir saygı hak ediyorlar. Ama tam bir karmaşa durumu hâkim. Ameliyathaneler bile berbat durumda. İnsanlar hüsrana uğradı. Çok fazla hayal kırıklığı var ve onları suçlamıyorum.
Jeremy Scahill: Filistinli meslektaşlarınızla aranızda geçen diyaloglardan bahsedin. Bunun bir kısmını anlattınız ama Gazze'ye Kanada'dan gittiniz Amerika’dan da giden meslektaşlarınız vardı ve yaklaşık 10 günlük periyotlarla gittiniz. Daha uzun süre kalan ancak nispeten kısa zaman periyotlarında orada bulunan bazı doktorların da olduğunu biliyorum. Hepimizin orada bulunan Filistinli doktorların, hemşirelerin ve sağlık çalışanlarının bir yandan işlerini yaparken bir yandan ailelerini, eşlerini, çocuklarını, torunlarını kaybettiğini hatırlamamız gerekiyor. Bu onların gerçekliği haline gelmiş durumda. Ancak yine de ayrılmıyorlar. Kanadalı bir tıp uzmanı olarak Filistinli meslektaşlarınızla konuşmanın nasıl bir şey olduğunu ve kalbinizde nasıl bir izlenim bıraktığını merak ediyorum.
Dr. Yaser Han: Çok büyük bir etki bıraktı Jeremy, özellikle ikinci gidişimde. Bu seferde duygusal yükü geçen sefere göre daha fazla hissettim. Ölüm, hastalık ve tüm bunlar hakkında konuştuğumuzu biliyorum, ama aynı zamanda daha fazla konuşmamız gereken şeyler de var: Kendi kültürlerinin ve uygarlıklarının ölümü, ki bu bir soykırımdır. Çocuk oyun alanları, buluşma yerleri, kafeler, restoranlar, 500 yıllık antik cami, 500 yıllık antik kilise, hepsi yıkıldı. Yıkılan okullar var, yıkılan stadyumlar, yıkılan spor tesisleri, yıkılan hastaneler, yıkılan sinemalar, yıkılan müzeler, geçmişlerini sakladıkları arşivler silindi, yıkıldı, yakıldı. Evleri, evlerin yüzde 80'i yok oldu. Evler boş olsa bile yıkılmalarına gerek yoktu. Üstelik tüm dünyanın görmesi için TikTok'landılar. İsrail güçleri bunu TikTok'ta paylaştı ve bu evleri, bu güzel insanları yok ettiğini gösterdi, sonra da eşlerine, çocuklarına yıkımları adadılar.
Bütün bunları gördük. Bu şeyleri uyduramazsınız bile. Gördüklerimizin hepsi ortada. Yani tüm bunlara tanık oldular. İsrail güçlerinin yaptığı da, içeri girdikten sonra yolları yol olmaktan çıkarmak oldu. Han Yunus'ta bile yolların çoğu asfaltsız durumda. Yani hiçbir yol kalmadı. Kendi kültürlerinin, medeniyetlerinin ve yaşamlarının tamamen yok edildiğini, kültürlerinin tamamen silindiğini gördüler. Ve bu başlı başına muazzam bir trajedidir. Eğer hepimiz kendimize bakarsak ve bunun bizim başımıza gelip gelmediğini görsek, nasıl hissederdik?
Arka planda tüm bunlar olmasına rağmen hâlâ umutlular. Gerçekten öyleler. Umudunu yitirip buradan çıkmak isteyenler de var -mesela göz kuruluğu yaşayan bir hasta-. Bu şekilde gelen çok sayıda hasta var ve tıbbî olarak dışarıya sevk edilmek istiyorlar çünkü bu, onlar için kurtulmanın bir yolu. Ama her şeyden önce, ciddi sağlık sorunları olan insanlar bile o kadar kolay çıkmıyor, hepsi sırf canlarını kurtarmak için gitmeye çalışıyor ama hepsi gidip geri dönmek istediklerini söylüyor. Çünkü bu topraklarda büyülü bir şeyler var. Filistinliler, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudi Filistinliler binlerce ve binlerce yıldır oradalar. Topraklarına çok güçlü bir bağları var ve ayrılmak istemiyorlar. Ayrılmaktansa ölmeyi tercih ediyorlar ama bu noktada gitmek, güvende olmak istiyorlar. Onların hayata bakışları bu şekilde. Sonuçta onları bir arada tutan şeyin inançları olduğunu düşünüyorum. Allah'a imanları var. Adalete güvenleri var, Allah'ın adaletine güvenleri. İnsanlığın adaletine hiç güvenmiyorlar. Onları suçlamıyorum, biz onları gerçekten terk ettik. İsrail'i protesto eden ve Filistinlileri savunan bizler değil; elitistler ve hükümetler. Dünyada onlar için savaşan ve onları savunan herkes onları cesaretlendiriyor ve duygulandırıyor. Bunu biliyorlar ve bundan etkileniyorlar. Ama öte yandan ne yapacaklarını da bilmiyorlar. Kesinlik yok. Yani geleceğe dair nasıl plan yapacaklarını bilmiyorlar çünkü Refah işgali olup olmayacağını bilmiyorlar.
"Sağlık sisteminin olmadığı, tamamen çöktüğü bu ortamda yaralanmak idam cezasıdır."
Sahadayken mülteci kamplarını gezdim, Refah'ı gördüm, dolaştım. Eğer bir İsrail işgali olursa bunun ne kadar felaket olacağını yeterince vurgulayamam. Bu bir kitlesel katliam, kitlesel yıkım olacak çünkü ölü ve yaralı sayıları 50'şer, 100'er olarak geliyor. Ancak insanların anlamadığı şey, yaralanmanın ölüm cezası olduğudur. Sağlık sisteminin tamamen çöktüğü bu ortamda yaralanmak idam cezasıdır. Ve yaralılar genellikle tüm aile üyelerini, herkesi kaybederler, dolayısıyla destekleri yoktur, özellikle de çocukların, onlara bakacak kimseleri kalmaz, teyzeleri ve amcaları bile. Felaket olacak. Yaklaşan bir istilayı durdurmak için dünyaya ne söyleyeceğimi bilmiyorum. İsrail'in bu başbakanını dizginlemelisiniz. Onun hâlâ yapmak istediği bu aptal işgali durdurmak için bir şeyler yapmalısınız çünkü bu bir felaket olacak.
Jeremy Scahill: Şarapnel isabet eden çocukların ve yetişkinlerin gözlerinin alınması gerektiğine dair açıklamanızı düşünüyordum. Ameliyat olan ya da bir yakınının ameliyata girmesine yardım eden herhangi biri, iyileşme yolunun, kaybettiği ve hayatını onsuz yaşamak zorunda kalacağı bir vücut parçasıyla yüzleştiği ve genellikle fizik tedavi gereken uzun bir yol olduğunu bilir. Artık göremedikleri bir gerçekliğe adım atan ameliyat ettiğiniz hastalara ne olacağına dair fikriniz nedir? Artık gözleri olmayan, bacakları olmayan çocukları var. Akut durum halledildikten, ameliyat yapıldıktan, amputasyon yapıldıktan, gözleri alındıktan sonra bu insanlara ne olacak?
Dr. Yaser Han: Jeremy, geceleri beni uyutmayan ve en çok ilgilendiren mesele bu. Genel olarak basit cevap şu: Bilmiyorum. Bilmememin sebebi ise çadırlarda, inşaat iskeletlerinde yaşamaları. Birçoğu ailesini ve desteğini kaybetti, özellikle çocuklar ailesini ve desteğini kaybetti. Yetişkinler bile.
Yaklaşık 25 yaşında genç bir hastam vardı, tek gözünü kaybetmişti, kendi ellerimle çıkardım. Genç yaşta evlenmiş, çocuk sahibi olmak istemişlerdi. Yaklaşık 5, 6, 7 yılını ve binlerce dolarını tüp bebek tedavisine harcamış, ama çocuk sahibi olamamışlardı. Böylece yıllarını tüp bebek tedavisiyle geçirmiş ve sonunda bir bebeği olmuştu, 3 aylıktı. Derken, evine İsrail tarafından füze saldırısı düzenlendi. Bebeği, karısı, ebeveynleri ve ailesi dâhil tüm ailesini kaybetti. O şimdi bir başına kalan bir adam. Tek gözünü çıkardım ve bu dünyada kimsesi yok. Çadırların etrafında dolaşıyor. Evi olmadan ortalıkta dolaşıyor ve mümkün olan her yerde uyumaya çalışıyor.
Onun gibi binlerce çocuk var. Peki onlara ne olacak? Bilmiyorum. Evi olmayan, anne babası, amcası, teyzesi, büyükanne ve büyükbabası, kardeşi de kalmayan çift amputasyon geçirmiş çocuğa ne olacak? Onlara ne olacak? Ebeveyn olarak 11 yaşında büyük kardeşleri olan ve kendileri de 5 yaşında olan çocuklar var. Kolunu kaybeden bir kız gördüm ve hayatta olan tek akrabası, ona bakan 11-12 yaşlarındaki kardeşiydi. Yani ne olacağını bilmiyorum çünkü mevcut altyapıda altyapı diye bir şey kalmadı. Kesilen uzuvlarının bedenlerinde kalan bölümlerine bakım yapılmıyor, birçoğu enfeksiyon kapıyor, amputasyon işlemi gerçekleştirildikten sonra bu hastalar nereye taburcu ediliyorlar? Hastane daha fazla insanın tedavi olmasına yer açmak için taburcu olanları barınaklara veya çadırlara gönderiyor. Orada taburcu oluyorlar. Uygun bakımın olduğu evlerine taburcu edilmişler gibi değil yani.
Bir şeye dikkat çekmek istiyorum Jeremy, Filistinliler onlarca yıldır açık hava toplama kampındaydı. Bu yeni değil. Bu bir mücadeleydi ama yine de hayatlarını sürdürmeyi başardılar. Ve hiçbir yere gidemedikleri için, İsrail ve Mısır tarafından kısıtlandıkları için, her şeylerini evlerine adadılar. Yani evleri onların kaleleriydi, hayatlarıydı, hayatlarının ve evrenlerinin merkeziydi ve evlerine gerçekten çok fazla özen ve dikkat gösteriyorlardı. Ve şimdi evlerinden uzak kalan tüm bu insanların evleri yok oldu, çadırlarda yaşıyorlar. Ben onların nelere tahammül ettiklerini ancak hayal edebilirim. Sadece bir yıl önce, Gazze'deki toplama kamplarında olsanız bile hayat deyim yerindeyse hâlâ normaldi. Bu onların normaliydi, değil mi? Yaşamaya devam ediyorlardı ve ellerindekini en iyi şekilde değerlendiriyorlardı. Filistinliler çok minnettar, nazik ve kararlı insanlardır ve karşılaştıkları her senaryoda ellerinden gelenin en iyisini yaparlar. Bir toplama kampında bile olmanın en iyisini yaptılar. Ama artık yürek parçalıyor.
Jeremy Scahill: Ben de bunu düşünüyorum. Anne-baba olan herkes gibi, çocuğunu dışarıda bir yerde kaybettiğinde yaşadığın dehşeti hayal et. Bir anda çocuğunu ve aklından geçen tüm düşünceleri göremez hale gelirsin ve çocuğunun dünyada yalnız, tamamen yalnız olduğunu hayal edersin. Ve bu arada, görme yetilerini de kaybetmişlerdir veya çift ampute olmuşlardır. Gazze'ye gitmedim ve sizin gördüklerinizi görmedim ama bu düşüncelere her zaman sahibim. Bence, bunu önlenebilir, olması gerekmeyen bir insanî felaket olarak içselleştiren herkes, o çocukları düşünür ve çocukken bu dünyada yalnız kalmanın ne anlama geldiğini bilir. Ama onların durumunda, dünyadaki cehennemde yalnız kalmaktır bu. Her an bombalar patlıyor. Herkes hayatta kalmaya çalışıyor. Açlık ve kıtlık kol geziyor. Bombalarla birlikte gökten düşen yiyecek lokmaları için kavga eden insanlar var. Ve ben sizi dinledikçe, bunun insanlığın özü açısından ne kadar insafsız olduğunun altını çiziyorum. Şu anda dünyaya mesajınız nedir?
Dr. Yaser Han:Gazze şu anda insan yapımı bir cehenneme dönüştü. Ancak dur demek için bence hiçbir zaman geç değil. İsrail'in Refah'ı işgal etmesi felaket olur. Bunun olmasını engellemek için elimizden geleni yapmalıyız, politikacılarımıza, iktidardakilere, bunun olmasını engellemek için elimizden gelen tüm baskıyı yapmalıyız çünkü sağlık hizmetleri ve insanî kayıplar hayal edilemez düzeyde olacaktır. Gerçek şu ki, ortada 75 yıllık bir işgal var. Sonuçta yaşanan bunca ölüm ve yıkımın ardından, hayatlarını onurlu ve özgür bir şekilde sürdürebilmeleri için bağımsızlıklarına, bağımsız devletlerine sahip olmaları gerekiyor.
Ve size bir şey söyleyeceğim. Bugüne kadar 45 ülkeye gittim ve Filistinliler, hayatım boyunca tanıştığım en iyi insanlar arasında yer alıyor. Onlar tanıdığım en cömert, zarif, iyi kalpli, zeki ve bilge insanlar. Ve onlar için savaşmaya değer. Bunun bir insanlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Ben her zaman insanlığın yanında olacağım. Onlar için savaşmaya değer. Bu yüzden hepimizin mücadeleye devam etmesini ve bu savaş bitene ve onlar özgür olana kadar onları savunmaya devam etmemizi istiyorum.