Bahçeli müstakil hayat

CİHAT MERİÇ
Abone Ol

Ev sadece içinde oturulan bir yer midir? Otel gibi kullanacağımız bir mekân mıdır? Ev bizim kültürümüzde neyi ifade ediyor?

Bugün bize hayal gelen bahçeli müstakil hayat, kırk yıl önce yaşamımızın bir parçasıydı. Benim akranlarım, seksen öncesi doğanlar, genelde bahçeli evlerde doğmuştur. İstatistiklere göre 1950 yılında ülke nüfusun yaklaşık %75’i, 1980 yılında ülke nüfusunun %56,1’i , 2018 yılında ülke nüfusunun yaklaşık % 7,7 'si kırsalda yaşıyor.

Ev barınılacak huzur ve güven mekânı; apartman köşe dönülecek yer, az yerden çok para kazanılacak kelepir arazi, kiraya verilerek veya satılarak rant getirecek ticari bir işletmedir. Apartman ve Ev arasındaki farkı anlamak için bu kıyas bile yeterlidir.

Burada şu notu da düşelim o dönemde şehirde yaşayanların da çoğunluğu bahçeli müstakil evlerde ikamet ediyordu. Kısaca yetmiş yıllık kentleşme ve kentsel dönüşüm serüvenimiz bu verilerle özetlenebilir. Veriler bu kadar kötüyken, bahçeli müstakil hayatı önermenin mantığı var mı? En azından yetmiş yıl sonra tekrar güzel günlere dönebiliriz! Amacımız umutsuzluk değil, bu yazıyı okuyan bir ailenin bahçeli müstakil hayata geçmesi bile benim için önemlidir. Ben otuz yıl sonra bahçeli müstakil hayata geçtim ve mutluyum. Bu yol için kendi önüme koyduğum hedeflerim var; şehrin kıyısında, rant oluşmamış bir yerde "Ahi Tabiat Köyü"(1) kurmak.

Ev ne ifade ediyor?

Ev sadece içinde oturulan bir yer midir? Otel gibi kullanacağımız bir mekân mıdır? Ev bizim kültürümüzde neyi ifade ediyor?

  • TDK sözlüğüne bakalım: "Ev; yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı. Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığı yer, konut, hane." "Apartman; birkaç katlı ve her katında bir veya birkaç daire bulunan yapı." "Konut; insanların içinde yaşadıkları ev, apartman vb. yer, mesken, ikametgâh." Osmanlıca sözlüğe bakarsak: "Mesken: Yer mekân, ev, sakin olunacak yer." Ben bu tanımlar içinde kendime sükûnet/sekîne bulacağım, sakin olacağım "mesken" kelimesini seçiyorum. “(İşte o zaman) Allah (ona yardım etti) onun üzerine sekîne (huzur ve güven duygu)sunu indirdi.” (Tevbe Sûresi, 40. Ayet) Bu meskeni "Türk Evi", "Osmanlı Evi" olarak tanımlayabiliriz.

Ev önce aile için huzur mekânıdır; insanı imar etmeli, fıtrata uygun olmalı, insanın içindeki potansiyelini ortaya çıkarmaya fırsat vermelidir. “Şehir; çok renkliliği ortaya koyan, insanı var olmak için birtakım rutinlerin esaretinden kurtaran ve insan doğasında var olan yetenekleri açığa çıkaran bir özgürlük ortamıdır.” (2)

Osmanlı tıbbının altın kuralı: Az ye
Nihayet

Şehir nasıl kurulur? Aslında şehir tarifimizi ev, ev tarifimizi şehir oluşturuyor. Benim özetle ifade ettiğim: "Ahi, Aile, Külliye, Mahalle ve Şehir" (3) tasavvurumuzda ilmek ilmek kâmil insanla dokunan aile, ailelerin oluşturduğu merkezinde cuma camisinin olduğu zamanın sosyal ihtiyaçlarına göre hamam, medrese, çarşı, han, imaret ve benzeri yapı topluluklarından oluşan külliye merkezli mahalle ve bu mahallelerin bir araya gelerek oluşturduğu şehir. Bu tasavvurun küçük birimi köy de aynı şekilde oluşur, hatta kırsalda mezra şeklinde küçük yerleşimler de bir cuma camii etrafında buluşur. "Şehrin camileri, mescitleri, hamamları da vakıflara aittir. Bu toplumsal müesseselerin dışındaki şehir ise evlerden, ikamet alanlarından oluşur. İkamet alanlarında her aile kendi çoluk çocuğunu barındıracak bir ev yapma hakkına sahiptir; köşe dönmek içi apartman yapma hakkına sahip değildir." (4) Ev barınılacak huzur ve güven mekânı; apartman köşe dönülecek yer, az yerden çok para kazanılacak kelepir arazi, kiraya verilerek veya satılarak rant getirecek ticari bir işletmedir. Apartman ve Ev arasındaki farkı anlamak için bu kıyas bile yeterlidir.

Bahçeden anladığımız

Barbar Kentler Dost Şehirler kitabında Semih Akşeker aslında iki ayrı dünya görüşünü anlatıyor. Kelimelerin içeriğini nasıl doldurduğumuz, o kelimelerden neler anladığımızla önemli. "Şehir ve kent zannedildiği gibi eşanlamlı iki kelime değil; iki farklı anlayış, iki farklı zihniyet hatta açık söyleyeyim iki farklı ilahiyat." (5) Aynı ayrımı apartman ve ev kelimelerinde de yapabiliriz. Çözüm bahçeli ev ise burada bazılarının aklına şu soru gelebilir. Batı kentlerinde bahçeli ev daha fazla değil mi? " 2010 yılı verilerine göre ABD’de konutların yaklaşık % 85’i ahşap strüktürle inşa edilirken, Türkiye’de bu oran sadece % 0,05’dir." (6)

Evet bu oranlarda bahçeli ev var; fakat batı kentlerinde market sayısı da fazladır, bir sıkıntı durumunda market yığılmaları ve yağmalamaları da bizden daha fazla oluyor; çünkü evler sadece müstakil bahçeli, bir Türk evinin içeriğinden ve ruhundan yoksun. Bu evler üreten değil, tüketen evlerdir.

Bugün bazı zengin semtlerdeki villa anlayışı olayı somutlaştırabilir. Bizim bahçeden anladığımız; meyven, sebzen, tavuğun... olacak; hatta kuyun, fırının da olmalıdır. Sadece çimen ekilmiş, süs ağaçları olan bir bahçeli ev, kriz anında 10-30 katlı ev gibi insanı aciz ve muhtaç bırakır. Bu evler için sadece kısa dönemli elektrik-su kesintisi bile faciadır, bu durum apartmanlar için daha büyük bir facia olur. Peki "Mutlu Ev" nasıl olur? Bu evi oluşturan değerler nelerdir? "Hem modern olmak, modern şehirler kurmak, o şehirlerde zenginlik üretmek ve bu zenginlikten pay almak, hem de bunun yanında mutlu ve huzurlu olmak, işte bu mümkün değildir. Bundan böyle faziletli şehirler (medine-i fazıla) kurma hedefindeki gelecek nesiller için mazinin İslam şehirlerine de kaynaklık etmiş olan değerleri ortaya koymaya çalışacağız: Adalet, tevazu, sadelik, güzellik, fânilik şuuru, mahremiyet, özgünlük, iktisat, hüsn-ü muhafaza." (7) Birbirinin güneşini kesmeyen, tarım arazisini kirletmeyen, güneş gören bir tepenin yamacına kurulmuş şehir ve o şehri oluşturan evlerin ruhunu anlamak için daha çok çalışmamız gerekir. Bu şehirlerin çoğunun içinden nehir geçer ve sokaklarında sular akar. Bu nedenle kadim şehirlerimiz su gibidir; akışkan, yenilenebilir, renkli, değişime ve gelişime açıktır.

Bizim bahçeden anladığımız; meyven, sebzen, tavuğun... olacak; hatta kuyun, fırının da olmalıdır. Sadece çimen ekilmiş, süs ağaçları olan bir bahçeli ev, kriz anında 10-30 katlı ev gibi insanı aciz ve muhtaç bırakır.

Apartman konusuna gelirsek, bizim gibi gelişmekte olan ülke oltasını yutmuş üçüncü dünya ülkeleri harici ev için yüksek yapı tercih edilmiyor. "Apartman niçin yanlış tercihtir? Apartmanlar modern/kapitalist zihniyet ürünüdür; inşasında asıl gaye insan değil menfaattir; oturanın değil, yapanı/satanı mutlu eder, totaliter ülkelerde revaç bulmuştur; tahakkümcü düşüncenin yapılarıdır, apartmanlar/gökdelenler insanı ezen yapılardır; temel insan haklarını hiçe sayar; apartman yaşamı insanı tabiattan koparır; değişime kapalı binalardır." (8)

  • Bahçeli müstakil evlerden apartmanlara yoğun bir kaçış var. Bu sosyolojik, politik, kültürel olarak incelenmesi gereken bir konudur. Peki bu kutu/hücre tipi ev, okul, çarşı modeli nasıl oluştu. Her şeyde batıya öykünen biz, bu hayırlı işte neden onları model almadık?

Bence bu konu sadece betonarme yapı malzemesi ve inşaat sektörü kaynaklı değildir. Daha önemli olan problemimiz; aile geleğimizi, geleceğimizi tehdit eden 1+1 'e kadar inmiş apartman kültürünün dayatılmasıdır. Evlerin müstakil ve bahçeli olmasının rant için engel olduğu kesindir. Kısaca apartman kültürünün özendirilmesi ve desteklenmesi çok karmaşık ve katmanlı bir konudur.

İslam ve ev

Bence İslam dininin en güzel yaşanacağı ev modeli de müstakil ve bahçeli ev modelidir. O zaman neden kapitalist ülkelerin bile tercih etmediği apartmanda oturuyoruz, dünyada durum nedir? Mimar Semih Akşeker'in Mutlu Ev kitabında verdiği cevap şöyle "Amerika halkının yaklaşık %90 'ı müstakil evlerde yaşamaktadır. Sadece bir kısım fakir ve muhtaçlar, onlarda zaruretler sebebiyle apartmanlarda ikâmet etmektedirler." (9) Birilerinin apartman kültürü dayatmasındaki en büyük dayanakları böyle yapılmazsa arazimiz yetmez! Sayın Akşeker hesaplar yaparak bu soruya kitabında cevap veriyor "17,5 milyon aile 200 m2 parselde otursa 3500 km2 alan kaplar. Zihinlerde bir fikir verme amacıyla söylersek, Van Gölü büyüklüğü kadar bir alana tekâbül etmektedir." (10)

Nüfusu bir yere yığmak yerine ülke içinde dengeli dağılımını sağlamak daha sürdürülebilir değil mi? Deprem, kriz, terör, savaş ve benzeri durumlarda hangisi daha iyi? Herkes bahçeli müstakil hayat diyecek; fakat görünen aklımızın ve kalbimizin sesini dinlemiyoruz, sadece para sesi tatlı geliyor.

Çok katlı beton kültürü sadece ev mimarimizi değil; okul, çarşı, cami tüm mimari yapılarımızı tehdit ediyor, hepsi ruhumuza uygun tasarlanmalıdır. Ayrıca ben bir adım daha ileri giderek verimin ve kalitenin yükselmesi için işyeri mimarimizin de göğü görecek şekilde avlulu, revaklı, bahçeli eski hanlarda olduğu gibi tasarlanması gerektiğine inanıyorum. Üzülerek köylerimizde bile apartman tipi yapılaşma görüyoruz. Bu gidişin sonu iyi değil. Bir yerlerden başlayarak kadim geleneğimizin ev, şehir anlayışına dönmeliyiz. Bugünün imkanları, geçmişin tecrübesiyle yaşanabilir, daha güzel evler ve bu evlerin oluşturduğu şehirler kurmak mümkündür.

Bahçeden çok uzaklaştık, bahçe medeniyetinden başka şeylere evrildik.

"O, gökten su indirendir. İşte biz, her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de, kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri..." (Enam 99. Ayet)

Son olarak bahçeden çok uzaklaştık, bahçe medeniyetinden başka şeylere evrildik. Oysa cennette/ bahçede yaşamak bu dünyada da mümkündür. İçinden nehir geçen şehirlerimiz kupkuru, renksiz beton blokların gölgelediği kentlere dönüştü. Eskiden birçok şehrimizin sokaklarından bahçe sulamak için su geçerdi. Bizler tekrar sokaklarından su akan ağaçların gölgelediği , kuş sesleri duyabildiğimiz muhabbet şehrinin peşinde koşmalıyız. Nadirde olsa böyle şehirler, köyler gördüğümde seviniyorum. Neden tekrar sokaklarından su akan şehirlerimiz olmasın? Nehir suları şehrin bahçelerini dolaşıp yolunu bulsun. Çıkmaz sokaklarımızda çocuklarımız koştursun. Ev cumbalarından annelerimiz sokağı gözetlesin.

Yaşamak cesareti lazım !
Nihayet

Evlerin kapısını açtığımızda hayat bizi karşılasın. Sokağın köşesinde ninelerimiz, dedelerimiz oturup sokağın emniyetini sağlasın; böyle olunca ne kreşe ne de huzur evine gerek olur. Kreş ve huzurevi arasında güçlü bir bağlantı var; kreşte çocukluğunu geçiren bireyin , ebeveynlerini huzur evine bırakma ihtimali yüksektir. Kısaca müze olarak dondurulmuş turistik şehirlerin yerine; yaşayan sokaklara, içinde hayatın aktığı şehirlere ihtiyacımız var. Bunun için mücadele etmeliyiz ve dilimiz döndüğünce gerçek şehir nasıl olur anlatmalıyız. İmkânımız ölçüsünde bir yerden başlayarak model olmamızın bir sürü makaleden/kitaptan daha etkili olacağının da farkındayım. Rabbim bizleri müstakil bahçeli evlerde ve güzel şehirlerde buluştursun. Amin.

(1) Meriç, Cihad (2020), Kuşlar İçin Buğday Ekmek, 24 Mart 2020 tarihinde Dünyabizim sitesi: https://www.dunyabizim.com/m/k... adresinden alındı.

(2) Sadettin Ökten, İçimde AVM Var, İstanbul: Tutikitap, Kasım 2019, s.72

(3) Meriç, Cihad (2016), Ahi Aile Külliye Mahalle ve Şehir, 24 Mart 2020 tarihinde Academia sitesi: https://www.academia.edu/38846... adresinden alındı.

(4) Turgut Cansever, Osmanlı Şehri, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, s.105.

(5) Semih Akşeker, Barbar Kentler Dost Şehirler, Ankara: Karakum Yayınevi, Kasım 2019, s.21.

(6) BİSAV (2019), ABD'de Ahşap Evin 200 Yıllık Öyküsü , 24 Mart 2020 tarihinde BİSAV sitesi: https://www.bisav.org.tr/SAM/Y... adresinden alındı.

(7) Semih Akşeker, Mutlu Ev, İstanbul: Hayykitap, 2012, s.32.

(8) Akşeker, Mutlu Ev, s.99.

(9) Akşeker, Mutlu Ev, s.147.

(10) Akşeker, Mutlu Ev, s.151.