Fincher’in zaman makinesi: Mank

AYBALA HİLAL YÜKSEL
Abone Ol

Netflix’in her sene birkaç tane üretmeyi kendisinegörev bildiği, anaakımın dışındakiyapımlardan zevk alan abonelerinin tabiricaizse ağzına bir parmak bal çalan işlerindenen yenisi Mank (2020). Çağımızın en önemliyönetmenlerinden David Fincher’ın imzasınıtaşıyan film, sinema tarihindeki en iyi yapımlardanYurttaş Kane’in (Citizen Kane, 1941)yazım sürecini konu ediniyor. Bunu yaparkenhenüz yirmi beş yaşında Yurttaş Kane gibi birbaşyapıta imza atan Hollywood’un dahi çocuğuyönetmen Orson Welles’i değil, kariyerininson demlerini süren senarist Herman J. Mankiewicz’i(namıdiğer Mank) merkeze alıyor.

Mank’in kişisel hikâyesinin arka planına 30’lu yılların Hollywood’unu yerleştiren Fincher Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı yıllarında endüstriye yön veren isimleri hicvediyor. Filmler hakkındaki filmlerin genellikle kurtulamadığı tüm detayları açıklamaya çalışma tuzağına düşmeden, kitlesini daraltmak pahasına, boşlukları doldurmayı seyirciye bırakıyor. Sanat ve medya çevreleri ile siyaset dünyası arasındaki seksen küsur yıl önceki etkileşim ve işbirlikleri günümüz dünyasındaki ilişkilerle örtüşmeye başladığında, senaryosu dahi onyıllar önce kaleme alınan bu dönem filminin neden bugün çekilebildiği daha iyi anlaşılıyor. Mank hem Yurttaş Kane’de hayatı anlatılan gazete patronu William Randolph Hearst’ün yaşamına hem Orson Welles’in eserine hem de günümüzdeki kişi ve olaylara çok sayıda ve birbiri içine geçen referanslar içeriyor.

Mank (2020)

MGM Stüdyolarının 1934 yılında Kaliforniya Valiliği’ne aday olan Upton Sinclair’in aleyhine seçimleri manipüle etmesi ile bu yılki Amerikan seçimleri arasındaki benzerlikler veya zamanının Donald Trump’ı olarak anılan William Randolph Hearst’ün temsil ettikleri filmin politik zeminini oluştursa da Fincher’ın geçmişle bugün arasında kurduğu bağlantılar içeriğe dönük referanslarla sınırlı kalmıyor. Siyah beyaz çekilen filmin ele aldığı temalar kadar biçimsel tercihlerinde de özelde Yurttaş Kane’in, genelde dönemin Hollywood filmlerinin üslubu benimseniyor. Hasta yatağında senaryo üzerinde çalışan Mank’in hikâyesi de tıpkı Kane gibi flashbackler üzerinden anlatılıyor. Mizansenlerden oyuncu yönetimine ve sinematografiye tüm unsurlar dönemin havasıyla, Fincher’ın kendine has karakterini aynı potada eritiyor.

  • Fincher’ın içerik ve biçimdeki tercihleri kadar mecra seçimi de konuşulmaya değer. Zira mecra filmin mesajından bağımsız değil: Medyanın kitleler üzerindeki dönüştürücü gücünü tartışmaya açan Yurttaş Kane ile Mank bir yanıyla da konvansiyonel medyanın dönüşümündeki köşe taşlarını temsil eden yapımlar.

Gazetelerin kitle iletişiminin yegane aracı olduğu günlerde hüküm süren William Randolph Hearst’ün trajik sonunun anlatımının 1940’larda bir sinema filmine kalması nasıl kaçınılmaz olan değişime işaret ediyorsa, söz konusu filmi yapanların hikâyesinin 2020 yılında bir dijital platformda anlatılması da benzer şekilde tarihe not düşüyor. Tabii bunun 2013’te ilk Netflix orijinali House ofCards’ın yönetmenliğini üstlenerek zamanın ruhunu birçok meslektaşından önce yakalayan David Fincher eliyle yapılması da sürpriz değil.

Yüzü olmayan kötülüğün hesabı sorulabilir mi?
Nihayet

Sinema efsanesi Yurttaş Kane, Fincher imzası, şaşaalı Hollywood dünyasının arka bahçesi, ekonominin ve siyasetin değişen güç dengeleri… Filmi cazip kılan ne varsa hepsi bir kenara bırakılsa bile yalnızca başkahramanının hikâyesi izlenmeye değer. Elindeki enstrümanların etki gücünü sezmekle birlikte, onu kullanarak elinden gelenin en iyisini üretmeye çalışmaktan, hayatta kalmaya çalışırken yaptıklarının sürüklediği iç çelişkilerle hayatını mahveden Mank gibi trajik kahramanlar her zaman ilgi çekici, her zaman tanıdık.