"Pîr-i fâni"den "ok boomer"a

İLKER ŞAHİN
Abone Ol

Yaşam süresi ve dolayısıyla yaşlılık çağı; kişiye, döneme, bölgeye ve sair şartlara göre değişiyor. Tıp biliminin her geçen gün gelişmesi sayesinde insan ömrü uzuyor, yaşam süresi beklentisi artıyor. Son tahlilde, evrensel bir süre tayin edemediğimiz için hangi yaş aralığını yaşlılık olarak adlandıracağımızı da kesin olarak belirleyemiyoruz.

  • Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
  • Hele bana şöyle gele, şol göz açıp yummuş gibi

Romalı hatip ve filozof Cicero, meşhur eseri“Yaşlı Cato veya Yaşlılık Üzerine”yi yazdığında 62 yaşındaydı ve ölümüne sadece bir yıl kalmıştı. Cicero’dan iki bin yıl sonra dünyayı teşrif eden Cahit Sıtkı’ya sorarsanız ömrün ortası 35 ediyor, bu hesaba göre ortalama yaşam süresi 70 olmalı, fakat ne hazindir ki kendisi 46 yaşında irtihal eyledi. Yuval Harari ise ortalama yaşam süresinin modern çağlara kadar 25-40 yıl arasında olduğunu, bu sürenin son iki yüz yılda arttığını vurguluyor.

şurası kesindir ki dünyaya gelişimizin ardından evvela bebeklik, ardından çocukluk, sonra ergenlik, daha sonra da sırasıyla gençlik ve olgunluk çağlarını geride bıraktığımızda -şayet ölmez de sağ kalırsak- nihayet hepimizi bekleyen kaçınılmaz bir yaşlılık çağı söz konusu.

Anlaşılan o ki yaşam süresi ve dolayısıyla “yaşlılık” çağı; kişiye, döneme, bölgeye ve sair şartlara göre değişiyor. Tıp biliminin her geçen gün gelişmesi sayesinde insan ömrü uzuyor, yaşam süresi beklentisi artıyor. Son tahlilde, evrensel bir süre tayin edemediğimiz için hangi yaş aralığını “yaşlılık” olarak adlandıracağımızı da kesin olarak belirleyemiyoruz.

Bu belirsizliğe rağmen şurası kesindir ki dünyaya gelişimizin ardından evvela bebeklik, ardından çocukluk, sonra ergenlik, daha sonra da sırasıyla gençlik ve olgunluk çağlarını geride bıraktığımızda -şayet ölmez de sağ kalırsak- nihayet hepimizi bekleyen kaçınılmaz bir yaşlılık çağı söz konusu.

Edebiyat ve babaanne
Nihayet

Öte yandan, tüm fikir ve eylem dünyamızı; hasılı, bütün ömrümüzü etkileyen ve bunlardan etkilenen dil, ömrün bu hazan çağına ait müteaddit tasarruflarda bulunuyor ve zengin bir söz dağarcığı meydana getiriyor. Yazının asıl konusu da bu söz varlığı: Türkçede “yaşlı insanı” ifade eden kelimeler...

Yaşlı: Günümüz Türkçesinde, konuyla ilgili en temel kelimemiz bu. İlk kez ne zaman kullanıldığını bilmiyoruz ama Orta Asya yazıtlarında geçmiyor. Dîvânu Lugâti't-Türk’te geçtiğine göre yüksek ihtimalle Karahanlı Türkçesinde tedavüle çıkmış bir kelime olmalı. “Yaş” kökünden türeyen ve orijinal biçimi “yaşlıg” olan kelimenin sonundaki -g sesi Batı Türkçesinde düştü. Garip ama aslında ıslak anlamındaki “yaş”, renk belirten “yeşil” ve “yeşermek” hep aynı kökten türemiş.

İhtiyar: Arapça kökenli olup Türkçede aslında “seçme, tercih etme” anlamına geliyor. Buradan anlıyoruz ki köylerde muhtarın yanında görev yapan “ihtiyar heyeti”nin yaşlılarla bir ilgisi yok, ifade aslında seçilmiş heyet anlamında. “Muhtar” ve “gayriihtiyari” kelimeleri ile bir hukuk terimi olan “hakk-ı hıyar” (seçme hakkı) ifadesindeki “hıyar” da ihtiyarla aynı kökten geliyor. İhtiyar kelimesi aynı zamanda “seçkin, hayırlı” anlamı da taşıdığı için Osmanlı devresinde “yaşlı kişi” anlamı kazanmış.

Karı: Göktürk ve Uygur devresinde, yani Eski Türkçede yaşlı anlamındaki asıl kelime buydu. İlk hâli “karıg” şeklindeyken sondaki -g sesi sonradan düştü.

Kelimenin 'karımak' (yaşlanmak) şeklinde fiil hâli de mevcuttur.

Anadolu devresinde anlam daralmasına uğrayarak önce yaşlı kadın, daha sonra ise evli kadın anlamı kazandı. 20. yüzyıla geldiğimizde ise kelimenin marjinal ve kaba bir anlamı daha ortaya çıktı.

Koca: Aslında yaşlı anlamına gelen bu kelimenin de “karı” kelimesindeki anlam evrimine paralel bir tarihî seyri vardır. Önceleri yaşlı kişi anlamındayken sonradan saygınlık belirten bir anlam kazandı. (Söz gelimi, Yunus Emre için “Türkmen kocası” derler.) Nihayet, bir kadının eşi anlamı da kazanan kelimemizin, tıpkı karı kelimesinde olduğu gibi, fiil hâli de mevcuttur ve öteden beri yaşlanmak anlamında “kocamak” fiili kullanılır. Ayrıca “kocalmak” fiilini ve “kocagelin” (kaynana), “kocabaşı” (muhtar), “kocağız” (geçkin kız), “kocana” (yaşlı kadın), “kocaman” (Anadolu ağızlarında ‘yaşlı erkek’) kelimelerini hatırlatalım.

Pîr: Dilimize Farsçadan geçmiş olan bu kelime de aslında “yaşlı” anlamına geliyor.

Kocakarı: Ayrı ayrı zaten yaşlı anlamına gelen “koca” ve “karı” kelimeleri birleşerek yaşlı kadın anlamı kazanmış ve fakat zamanla pejoratif bir kullanım sahasına çekilmiş.

Aksakal: Sıfat tamlamasının kalıplaşması ve mecaz anlam yüklenmesiyle oluşan kelimemiz halk ağzında, yaşından ve tecrübesinden dolayı saygı duyulan ve fikrine başvurulan kimseler için kullanılır. Bizde pek yaygın olmasa da Orta Asya Türk dillerinde yaygın. Türk Dil Kurumu bu kelimeyi “duayen” kelimesine karşılık olarak önerdi.

Pîr: Dilimize Farsçadan geçmiş olan bu kelime de aslında “yaşlı” anlamına geliyor. Fakat zamanla bir tarikatın veya bir mesleğin kurucusu anlamında kullanılmaya başlanmış (bk. terzilerin pîri Hz. İdris, demircilerin pîri Hz. Davut). Son olarak, çok yaşlı kimse anlamında kullanılan “pîrifâni” terkibini de hatırlayalım.

Şeyh: Arapçadan dilimize geçen şeyh de aslında yaşlı anlamındayken zamanla tarikat büyüğü anlamında kullanılmaya başlanmış. Bu anlamıyla Farsça “pîr” ve Türkçe “koca/dede” kelimelerinin muadilidir. Zamanla, bir esnaf birliğinin başı olan kişileri ifade etmek için de kullanılmış, sahaflar şeyhi gibi. Çok yaşlı kişi anlamında “şeyhifâni” şeklinde terkibi de mevcuttur.

Müsin: Arapçadan aldığımız bir başka kelime olan müsin, Arapça “sin” (yaş) kelimesinden türemiş ve tam olarak “yaşlı” anlamına geliyor. Eskiden özellikle edebî dilde sık kullanılırken günümüzde kullanımdan düşmüş durumda.

Yaşlı, aynı zamanda bir anlatıdır
Nihayet

Acûze: Yine Arapça kökenli olan acûzenin Türkçede “acûz” ve bunların çoğulu olan “acâiz” biçimleri de kullanılmış. Aslında sadece yaşlı kadın anlamına gelmekteyken sonradan olumsuz bir anlam yüklenip huysuz, suratsız, yaşlı kadınlar için kullanılır olmuş. Acûze, Arapçadaki “acz” kökünden türemiş ve aslında âciz, elden ayaktan düşmüş kadın anlamına geliyor. “Acz” (âcizlik), “taciz” (âciz bırakma), “mucize” (benzerini yapmak konusunda insanı âciz bırakan) kelimeleri de hep aynı kökten geliyor.

Kaknem: Türkçeye Ermeniceden geçmiş olan bu kelime de tıpkı acûze gibi olumsuz anlam yüklü bir kelime. Türkçede aslında çirkin, sıska anlamında kullanılmakla birlikte huysuz ve yaşlı kadın anlamı da caridir.

Kokona: Evliya Çelebi’nin kokonos şeklinde sık sık kullandığı bu kelime Kamûs-ı Türkî’ye göre bizde Rum hanımlara verilen bir saygı unvanı imiş. Rumcadan alınan ve esasen yaşlı kadın anlamına gelmekteyken zamanla, yaşlı olduğu hâlde süsüne düşkün kadınları ifade etmeye başlamış. Günümüzde halk ağzında şekillenen “kokoş” varyantını da hatırlayalım.

Moruk: Argodan genel dile geçen bir kelime olan moruk, aslında Ermenicede sakal anlamına geliyor.

Türk argosunda ise hem yaşlı kimse hem de gençlere göre anne ve baba anlamında kullanılmış.

Malumunuz, azınlık dilleri Türk argosunun en büyük kaynaklarındandır. Fakat argo, tabiatı itibariyle şifreli özel bir dil olduğu için, genel dile geçen kelime doğal olarak argo vasfını yitirir.

Babalık: Meninski’nin efsanevi sözlüğü Thesaurus’a göre üvey baba anlamında kullanılır (bk. analık). Sonraları yaşlı kimselere hitap sözü olarak da kullanılmış ama pek saygı yüklü bir kullanım olduğu söylenemez. Eski Türk filmlerinde muhakkak duymuşsunuzdur.

Argoda ve vulgarize dilde yaşlı kimse anlamında kullanılan “kakanoz, fosil, dinozor, muşmula, balamoz” kelimelerini de not düşmekte fayda var.

Boomer: Son yıllarda özellikle sosyal medya marifetiyle süratle yayılmakta olan bir kelime. Gençlerin; fikrini beğenmedikleri, kendilerinden yaşça büyük kimselere karşı alay yollu kullandığı bir hitap ifadesi. Daha ziyade “ok boomer” şeklinde kullanılıyor ve doğrudan İngilizceden alınma. Kökeni, 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden 60’lı yıllara kadar doğan nesilleri ifade eden “baby boomer”a dayanıyor. Söz konusu dönem yaşanan nüfus patlamasından ötürü bu kuşağa “boomer” denmiş.

Türkçede mecazen yaşlı anlamında kullanılan “büyük, kart, bunak, geçkin”, Arapça ve Farsçadan alınma olup artık kullanımdan düşmüş olan “herim, pürsâle, fertût, kühensal, saldîde, asırdîde, salhurde”, Eski Türkçede yine bu anlamda kullanılıp çoktan unutulmuş olan “öge, eçi, açı, kal, kurtga, ödsig, avıçga, karızan” kelimelerini de zikretmeden geçmek olmaz.

  • Doğrudan doğruya “yaşlı” anlamı için ihdas edilmiş olmasalar da büyüklerimizi ifade eden “dede, nine, ebe, büyükanne, büyükbaba, haminne, beybaba” kelimeleri de listemizin kapsamına girer.

Son olarak, doğrudan Türkçenin tasarrufu olmasa da Arapçada çeşitli yaş gruplarını ifade eden ve Türkçede de kullanılmış olan kelimeleri küçükten büyüğe sıralayarak bitirelim: sabi (bebek), tıfıl (çocuk), gulam (ergen), şab (genç), kehla (30-50 yaş arası), şeyh (yaşlı), acûz (çok yaşlı).