Yoldaki Tuhaflık - Lübnan (2)

ERHAN İDİZ
Abone Ol

Beyrut, bugüne kadar yedi kez enkaza dönse de her defasında yeniden imar edildi.

Bitmeyen Savaş

Sadece kendi topraklarındaki savaşların değil, çevresindeki her çatışmanın ilk kurbanı oldu Lübnan. İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesiyle yüz binlerce mülteciyi ağırladı. Kısa sürede nüfusunun yüzde 35’ini oluşturan Filistinlilerle başlayan iç savaş, tarafların sürekli değişmesi ve dış aktörlerin de katılmasıyla on beş yıl devam etti.

1990'lardan 2006'ya kadar süren savaşların görüntüsü binalarda yaşamaya devam ediyor.

1990 yılında biten iç savaş, ardından 2005 yılına kadar süren Suriye işgalini ve 2006 yılındaki İsrail savaşını getirdi. Tüm bu savaşlarda yaklaşık iki yüz bin kişi ölürken, bir milyondan fazla insan ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. Ülkenin başkenti Beyrut, bugüne kadar yedi kez enkaza dönse de her defasında yeniden imar edildi.

Afganistan’ın “diğer” yüzü
Nihayet

Mülteciler Ülkesi

Dünyanın en eski mülteci kamplarının bulunduğu Lübnan’da nüfusun neredeyse yarısı mülteci ya da mülteci çocuğu. İsrail işgaliyle Lübnan’a göç eden yüz binlerce Filistinli ülkenin demografisini değiştirdi. Yaklaşık yetmiş yıldır Beyrut yakınlarındaki Burj El Barajneh kampında yaşayan

Burj El Barajneh kampındaki Filistinliler en temel haklardan bile yoksunlar.

Filistinli mültecilerin vatandaşlık hakkı bulunmadığı için ev yapmaları, sağlık hizmeti almaları, okula gitmeleri ve diğer kamu hizmetlerinden yararlanmaları yasak. Lübnan'da Birleşmiş Milletler tarafından kayıt altına alınan 450 bin Filistinli yaşasa da halk bu sayının bir milyonu bulduğunu iddia ediyor. Tüm bunların yanı sıra ülkeye son sekiz yılda yaklaşık bir milyon Suriyeli geldi.

Doğu’nun Paris’i

Doğu’nun Paris’i deniyor Beyrut’a. Coğrafyamızda birçok şehir için kullanılan bu tabir ilk bakışta bir güzelliğe vurgu yapıyor gibi görünse de işin aslı hiç de öyle değil. Beyrut için Doğu’nun Paris’i ifadesi Beyrut’a sömürge döneminin hediyesi. Bu Arap şehrinin her sokağında Fransızca konuşan birilerini görmek mümkün.

Beyrut'un her sokağında Fransızca konuşan birilerini bulabilirsiniz.

Elbette bu, Beyrut’un güzelliğinden bir şeyler eksiltmiyor. Öyle ki iç savaş boyunca ülke radyosunu ele geçiren her grubun öncelikle Feyruz’dan Li Beyrut şarkısını çaldığı biliniyor. Birbirinden farklı onlarca mezhebin ve ideolojinin bulunduğu ülkede herkesin mutabık olduğu nadir konulardandır bir Beyrut’un güzelliği ise diğeri Feyruz.

Bir çöl geleneği : Seyyah Hafızlar
Nihayet

Geç Keşfedilen Türkler

Yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Lübnan ile bağlar yüz yıl önce kopsa da ülkede hâlâ 20 bin kadar Türk yaşıyor. İlk olarak Memlükler döneminde bölgeye gelen Türkler, sonrasında Osmanlı tarafından hac yolunun güvenliği için ülkeye yerleştirilmiş.

Lübnan'da hâlâ 20 bin civarında Türk yaşıyor.

1990’lı yıllara kadar pek bilinmeyen Türklerin varlığı, bir Türkmen askerin Lübnan’daki büyükelçiliğimize gelip kendisini tanıtmasıyla bizim için gün yüzüne çıkar.

Paranın Kapattığı Kusurlar

“Hoşgörü” diyor, Beyrut’ta yan yana yükselen kilise ve camileri görenler. Her mezhebin ayrı mabetleri yan yana müminlerini bekliyor. İbadetlerini ayrı ayrı yapan inananlar, hemen yanı başlarında kurulan AVM’ye birlikte giriyor, zira Kapitalizm faydası olmayan ayrılığı sevmiyor.

Beyrut'ta para tüm kusurları kapatıyor.

Beyrut’ta girdiğiniz yoksul sokaklarda ideolojilerin pankartları, afişleri, sloganları karşılıyor sizi. Fakat sahil boyu devam eden lüks rezidanslarda ideolojilere, mezheplere yer yok. Hepsi aynı tanrıya inanıyor. Para; tüm ayrılıkları, tüm kusurları kapatıyor burada.