3 soruda Dursun Ali Tökel

Dursun Ali Tökel: Yıllarca yaratıcı okuma işine kafa yordum.
Dursun Ali Tökel: Yıllarca yaratıcı okuma işine kafa yordum.

Yıllarca yaratıcı okuma işine kafa yordum. Yaratıcı yazarlığa değil, öncelikle yaratıcı okumaya ihtiyacımız olduğu iddiasıyla. Yazmak, okumanın muhtemel bir sonucudur; hâlbuki okumak, yazmanın mutlak öncülüdür.

Neden okuyalım?

İnsan, eyleyen bir varlıktır, sağlıklı eylem için bilinç gerekir, zira bilinçsiz eylem insanı karmaşaya sürükler; bilinç için ise bilgi gerekir. Peki, bilgi için ne gerekir?

Hangi kitaplar bizim klasiğimiz olarak sayılacak ve bugünkü okumalar bizi ister yerel, ister evrensel okumalarla o hattı pergelin sabit ayağı kabul edip, öbür ayağıyla etrafında dolaştıracak?

Bir tek şey: Öğrenmek. Şu da sorulabilir: Öğrenmek için ne gerekir? Hedefi öğrenmek olan bir çaba! İnsan hedefsiz öğrenemez mi? Tabii ki öğrenir; ancak bütün bilgiler nihayette hikmete ulaşmak içindir. Eğer bilgi yolculuğumuz bizi hikmete ulaştırmıyorsa, hep bir yarım kalmışlık, hep bir tatminsizlik içindeyizdir. Şartları tartışılır, konuşulur, fakat insan okumadan sağlıklı bilgiye ulaşamaz ve dolayısıyla hikmete de... “Bilinçli okuma” eylemi tedavülde olmadığı müddetçe, bilgiye, ilime ve dolayısıyla hikmete erişme yolunda savrulup duracağız demektir.


Ne okuyalım?

Muhatap olduğu ilk çağrı “Oku!” olan bir inanan için “Ne okuyalım?” sorusunun cevabı, kendisine “oku” denilen metni okumakla başlamak olmalıdır. Okuma eylemimiz bizi “Bütün kitaplar bir kitabı izah için yazılır/okunur.” sözündeki “O Kitap”a ulaştırmaya vesile olmalıdır. T. S Eliot, “Klasik Nedir?” makalesinde Batı insanına bir klasik hat çiziyor. Ve bugün yazan herkesi, yazdığı her şeyiyle o hatta bağlıyor, kopmaz ve tartışılmaz bir bağla. Onun tarihsel klasik hattı şu: Cervantes, Shakespeare, Dante, Virgilius, Homeros…

  • Dikkat edin kendisi bir İngiliz olmasına rağmen, İngiliz hattı çizmiyor; bir ümmet, hatta, Virgilius ve Homeros’u katarsak, ümmeti de aşan bir medeniyet hattı çiziyor. Bu hattın başka bir kaynak aracılığıyla İncil ve Tevrat seferine çıktığını söylemeye gerek yok tabii ki.

Biz buna zemin metinlere yolculuk diyelim. Hiçbir okuma, bugünkü metinleri mümkün kılan zemin metinlere ulaşmadan ve bizi onları okumaya zorunlu bırakmadan kemale ulaşamaz. O zaman ne okuyacağımız belli oluyor. Öncelikle kendi kutsal metnimize çıkan ve halka halka ondan beslenen klasikleri temin etmek. Öncelik şu: Hangi kitaplar bizim klasiğimiz olarak sayılacak ve bugünkü okumalar bizi ister yerel, ister evrensel okumalarla o hattı pergelin sabit ayağı kabul edip, öbür ayağıyla etrafında dolaştıracak? Önce tespit, sonra teşhis, sonra tedavi!

Yazmak, okumanın muhtemel bir sonucudur; hâlbuki okumak, yazmanın mutlak öncülüdür.
Yazmak, okumanın muhtemel bir sonucudur; hâlbuki okumak, yazmanın mutlak öncülüdür.

Nasıl okuyalım?

Yıllarca yaratıcı okuma işine kafa yordum. Yaratıcı yazarlığa değil, öncelikle yaratıcı okumaya ihtiyacımız olduğu iddiasıyla. Yazmak, okumanın muhtemel bir sonucudur; hâlbuki okumak, yazmanın mutlak öncülüdür. Okumak, sonuçta, Tanpınar’ın yaratma faaliyeti için kullandığı “şeyler arasına yeni münasebetler koymak”taki şeyler arasındaki münasebetleri çözme ameliyesidir ve buna göre bir yol gözetmektir. Okumanın nasıllığı nihayette bizi, okunan her şeyin aslında o “Bütün kitaplar bir kitabı şerh için yazılır/okunur” hakikatine götürmesi lazım.

Bunun için nasıl bir yol izleneceği şu hakikati zihinlerde tutmakla olacaktır: Caferi Sadık hazretleri okumayı dörde ayırıyor. İbare, işare, letâif ve hakâik. Diyor ki: metnin ibaresi âvâm, işâreti ulemâ, letâifi evliyâ, hakâiki de enbiyâ içindir. Bu silsile, öncelikle kutsal metin için kullanılmış. Ama okumalarımızın bizi eli silahlı canilere dönüştürmemesi için bu silsile şart…