3 soruda Suavi Kemal Yazgıç

Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir.
Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir.

“Neden okumalı?” Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir. Elbette sadece harfleri bir araya getirip metnin anlamını “içselleştirmekle” bitecek bir uğraş değil okumak.

Neden okuyalım?

Ekmeğimi ilkokul birde edindiğim bir beceri ile kazanıyorum. Rızkımı böylece kazanmak nasip oldu. Okuyarak ve yazarak. İlkokul birden beri içinde olduğum bir uğraş mesleğim oldu. “Neden okuyalım?” sorusu bu yüzden benim için kritiktir. Okuma ve yazma uğraşı bana hiçbir zaman “meslek” gibi görünmedi. Biraz da bu yüzden sevdim galiba. Peki, gelelim soruya. “Neden okumalı?” Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir.

Elbette sadece harfleri bir araya getirip metnin anlamını “içselleştirmekle” bitecek bir uğraş değil okumak. Ancak şimdilik cevabı bir metni okumakla sınırlamak bana doğru geldi. Okumak, insani olanın zihinden zihne aktarılması sürecine/zincirine dâhil olmaktır. Heidegger’in o alıntılana alıntılına klişeye dönüştürülmüş sözünü tekrar edip “Dil varlığın evidir” dersek okumak da o evin inşa edildiği malzemelerden biridir. İnsan varlığın evinde yani dilde yaşarken okumaya devam ederek evi muhkem kılar.

Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir.
Okumak, öncelikle anlamak ve anlamlandırmak daha doğrusu bir anlamı, tecrübeyi, duyguyu dil ile ifade eden bir metni özümsemektir.

Ne okuyalım?

Okuma listeleri beni hep tedirgin eder. Yanlışlar yapa yapa, uzun yollardan gide gide inşa ettiğim bir okuma maceram olması beni mutlu etmiştir tuhaf bir biçimde. Evet, akıl akıldan üstündür. Okuma listeleri de hepten çöp değildir amenna.

Yine de “kestirmeden” gitmemenin, umulmadık ve beklenmedik güzelliklerle karşılaşmaya sebep olduğunu hatırlatmak isterim. Okumanın, okuyup bitirdiğimiz kitaplardan daha güzel bir uğraş olduğunu düşünüyorum.

Bence asıl okumamız gerekenler bir kerede bitirilmeyen ve kaç defa okunursa okunsun bitirilmeyecek kitaplardır. Ancak bu fikre ulaşabilmek, daha doğrusu bu fikrin ne anlama geldiğini hayatıma tatbik edecek kadar içselleştirebilmek için kütüphanenin pek çok yanlış rafından birçok kitap okumak zorunda kaldım. Çer çöp okumadan güzel kitapların kıymetini anlayamadım. Yine de zaman zaman çer çöp okumaktan da geri kalmıyorum. Neden mi? Hem asıl ve esaslı kitapların kıymetini hatırlamak, hem de “çer çöp” dediğimiz kitapların bile bizim ilham devşirebilmemize açık olduğunu fark edebildiğim için.

  • İnsan kendini ne kadar iyi tanırsa, “ne okuyacağı” sorusu da cevabı dışarından beklenen bir soru olmaktan o kadar çıkıyor. Hiç olmazsa bunu demiş olayım.

Nasıl okuyalım?

Okumaya başlamadan okuyamıyorum.

Okumak için “boş vaktini” kollayanlar kitap okumak için asla zaman bulamazlar. Zaman, mekân ve zihin asla bizi kendiliğinden okumak için uygun bir konuma taşımayacak. Buna ben de dâhil olduğum için rahatlıkla böyle iddialı söylüyorum. Bunca yıldır okur olmama rağmen her an kaybedebileceğim bir alışkanlık gibi geliyor bana okurluk. Nasıl okuyayım, diye sormak bile bana okumakla arama set çekmek gibi geldi. Çünkü okumayı kolaylaştıracağını düşündüğümüz her pratik, bir noktada prangaya dönüşebilir.

Bu noktada Tarık Buğra’nın “yazarlığın altın kuralları” listesinin ilk maddesi olan “Yazmaya başlayamadan yazamıyorum.” kuralını intihal etmek isterim. “Okumaya başlamadan okuyamıyorum.”