Adres defteri

Adres defteri
Adres defteri

Aydın, umutsuz, şehre döner. Köksüz, temelsiz, parazit hayatına devam eder. Hakikatle bağları kesilmiş, mücerret kuruntularından kendine göre bir dünya yarattığını vehmeder. Garabetten garabete düşer.

Hilmi Ziya Ülken

Aydınların halka karışması, kendilerini keşfetmeleri demektir. Bu hareket, “kendini bil” düsturunun en yüksek derecesidir.

Orada kendi faziletlerini, kendi eksiklerini, kendi günahlarını ayıplayacak ve düzelme yolunu arayacaklardır. Aydınların, köycülük modasına uyarak köylüyü sevmesi kâfi değildir. Asıl, köylünün onları sevmesi gerektir. Köylünün bazı noktalarda görgüye dayanan çok ince, âdeta insiyaklara benzer bir anlayışı vardır. Karşısındakinin iyi ve kötü niyetlerini çabuk sezer. Bir defa gözü tutmadı mı, ona ruhunun bütün kapılarını kapar. O zaman geriye yalnız gübrelikler içinde kerpiç evler, pis kılıklar ve birtakım hastalıklar kalır. İki âlemin arasında delinip geçilmesi imkânsız bir duvar yükselir. Aydın, umutsuz, şehre döner.

Türk aydını yabancı ve azınlık mahallelerine sığınarak, Haşet Yayınları’nın getirdiklerini Bâbıâlî yokuşuna yığmadan ve birbirine benzememek için her gün yeni bir garîbe uydurmaktan kurtulmadıkça halkın ona kucağını açmasına, halkı sevmesine ve onun tarafından sevilmesine imkân yoktur.


Köksüz, temelsiz, parazit hayatına devam eder. Hakikatle bağları kesilmiş, mücerret kuruntularından kendine göre bir dünya yarattığını vehmeder. Garabetten garabete düşer. Alafranga mistisizm maymunluğuyla Garp mistisizminde orijinallik arar. Debdebeyle yaşarken sefalete acımak, tango oynarken Mevlevî semasına hayran olmak; balolardan, Yahudi havralarından, dilsiz hiyerogliflerden şiir dilenmek onun tesellisi olur. Bu köksüz ağaçtan daha ne yemiş beklersiniz?

Hilmi Ziya Ülken
Hilmi Ziya Ülken

Türk aydını yabancı ve azınlık mahallelerine sığınarak, Haşet Yayınları’nın getirdiklerini Bâbıâlî yokuşuna yığmadan ve birbirine benzememek için her gün yeni bir garîbe uydurmaktan kurtulmadıkça halkın ona kucağını açmasına, halkı sevmesine ve onun tarafından sevilmesine imkân yoktur.

Cemil Meriç

İmparatorluğun yükseliş devrinde aydın, toplumun herhangi bir ferdidir, zevkleri ile zilletleri ile mukaddesleri ile acıları ile... Kadıdır, müftüdür, tahrirat kâtibidir vs. Toplumun herhangi bir ferdiyle aynı camide namaz kılar, aynı kahvede dinlenir, aynı sofrada yemek yer. Ne imtiyazı vardır, ne imtiyaz peşindedir. Tanzimat’tan sonra durum değişir. Aydın, kendi tarihinden koptuğu ölçüde aydındır; kendi tarihinden, yani kendi insanından. Batı’nın temsilcisi olduğu ölçüde aydın.

  • Batı medeniyetine bağlanmak, deri değiştirmekle olmaz. Daha köklü, daha uzvî bir istihale gerek. Aydın, bu istihaleyi başardığı, yani ihanette muvaffak olduğu ölçüde benimsenir Batı tarafından.

Padişah halktır. Gerçi, o da hastalığa yakalanmıştır, ‘frengi hastalığı’na, ama yine de halk. Babıâli, Reşit Paşa’dan itibaren Avrupa’yı temsil eder. Saraydan da, halktan da kopmuş bir bürokrasi.

Cemil Meriç
Cemil Meriç

Aydın da bir bürokrattır; o da mütevazı bir temsilcisi bulunduğu içtimaî zümre gibi şöhret ve itibarını yeni efendilerine, yani Avrupa’ya borçludur. İdeoloji, hâkim sınıfların, hâkim sınıfın ideolojisidir, diyor kitap. Hâkim sınıf: İngiliz, Fransız burjuvazisi.

Andrey Tarkovski

İçimde hangi atam konuşuyor? Hem bedenimde hem de aklımda aynı anda yaşayamam. Bu yüzden tek kişi olamıyorum. Kendimi eş zamanlı olarak tamamlanmamış bir sürü şeyden menkul hissedebiliyorum. Çağımızın gerçek hastalığı, artık büyük ustaların olmayışıdır.

Andrey Tarkovski
Andrey Tarkovski

Kalplerimize giden yollar gölgelerle kaplanmış; yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz; meşgul kafalardan, uzun kanalizasyon borularından, okul duvarlarından içeri böceklerin vızıltıları girmesine ihtiyaç var. Her birimizin gözlerini ve kulaklarını büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle dolmasına ihtiyaç var. Birisi piramitleri inşa edeceğimizi haykırmalı. Yapmamamızın bir önemi yok! O isteği beslemek gerek… Ve ruhun köşelerini uçsuz bucaksız bir çarşaf gibi esnetmeliyiz; dünyanın ilerlemesini istiyorsanız, el ele vermeliyiz.

Sözüm ona sağlıklıları, sözüm ona hastalarla karıştırmalıyız. Siz, sağlıklı olanlar, sağlığınız ne anlama gelir? İnsanoğlunun bütün gözleri, içine daldığımız kocaman çukura bakıyor. Özgürlük faydasızdır; eğer yüzümüze bakmaya, bizimle yemeye, bizimle içmeye, bizimle uyumaya cesaretiniz yoksa! Dünyayı yıkımın eşiğine getirenler, sözüm ona sağlıklı olanlardır. Deli bir adam size kendinizden utanmanızı söylüyorsa, ne biçim bir dünyadır burası!