Allah’a satılmış vesselam

Beyler dağılın, dedim. Şimdi bana uzun uzun anlattırmayın. Allah’a satılmış vesselam.
Beyler dağılın, dedim. Şimdi bana uzun uzun anlattırmayın. Allah’a satılmış vesselam.

Yıllar durur mu? Yine geçti. Lise bitti üniversite. O da bitti, iş hayatı derken geçen ay arkadaşlarla yolumuz Beypazarı’na düştü. Çarşıyı gezerken gözüme bir dükkân ilişti. Köfteci Satılmış.

Ben küçükken memleketin Saathane Meydanı’nda Satılmış Çay Ocağı vardı. Acaba şimdi ne oldu, yıkıldı mı; yoksa hâlâ yerinde mi duruyor bilmiyorum.

Yıllar oldu uğramadım. Okuldan, pederin iş yerine yürürken, yol üstüdür, hep önünden geçer çay ocağıyla ilgili kafamdan türlü şakalar kurardım. Maksat eve dönüş yolunda yine aynı dükkânın önünden geçerken, bir miktar olsun pederi güldürebilmekti. Ama öyle zekice şakalar, gösterişli söz oyunları falan düşünmeyin.

“Çay ocağı satılmış, tüh ucuza gitmiş.” “Baba bak, çay ocağı satılmış, başka yeri alırız, üzülme.” Gibi, gibi…

Dedim ya küçüktüm, üstelik öyle büyümüş de küçülmüş, hazır cevap veletlerden de değil. Bildiğin yanımda gülseniz güler, ağlasanız ağlardım. Öyle saf…

Otel onun dükkânı da aldı; 2 metre kare hepi topu, dersiniz, o işler öyle değil. Saat kulesinin saati bozuldu, tamir edildi. Aynı meydanda Büyük Camii vardı bir o değişmedi, bir Satılmış Çay Ocağı…


Üzerinden yıllar geçti. İlkokul bitti, ortaokul. O, da bitti lise; derken arkadaşlarla sokaklarda sürtme, eve akşam ezanından geç gelme ehliyetini aldığım yıllara kadar vardı zaman. Her şey değişti geçen zamanla. Yollar değişti mesela… Evler değişti apartman oluverdi. Köşedeki plastikçi abi Turkcell, tarihi hamam otel oldu. Hamamın hemen yanındaki süpürgeci muhterem Yılmaz amca vefat etti. Otel onun dükkânı da aldı; 2 metre kare hepi topu, dersiniz, o işler öyle değil. Saat kulesinin saati bozuldu, tamir edildi. Aynı meydanda Büyük Camii vardı bir o değişmedi, bir Satılmış Çay Ocağı…

Sadece bir kere, hâlâ satamadılar gitti, demiştim arkadaşlara, eski günlerin hatırına. Çok fazla gülmediler ben de bir daha yapmadım aynı şakayı. Evet, artık şakalarımı arkadaşlarıma yapıyordum, çünkü babam yoktu. Emekliliği gelir gelmez bir hevesle emekli oldu. Nasıl mutlu, nasıl keyifliydi. Tam bir hafta sürdü neşesi… Sonra babamı kaybettim, sanırım önce kendi içine düştü ve nihayetinde orada kayboldu. Bazı zamanlar keşke o emeklilik gelmeseydi dediğim oluyor. Ama konumuz bu değil, konumuz Satılmış Çay Ocağı.

Gel zaman git zaman müdavimi olduk ocağın. Tahmin ettiğiniz üzere çaycı dayının adıymış Satılmış. Dayı, dedim bir gün. Sana neden satılmış adını verdiler? Liseliyim ya kafam teorikte zehir ama pratikte çalışmıyor. Dayı dedi ki; yeğenim ben son çocuğum benden büyük altı tane var.

Allah’a satılmış vesselam
Allah’a satılmış vesselam

Ben doğunca babam bendeki bana yeter, bunu da Allah’a sattım demiş. Satılmış ordan anlıcan…

  • Rahmetli huzur içinde yatsın. Bir kere dokunmadı bana. Belki de dokunsaydı iyidi ya ola ola çaycı olduk. Hamdolsun. Buna da şükür. Rızkımı kazanıyom, aç karnımı doyuruyom. Gibi gibi.

Yıllar durur mu? Yine geçti. Lise bitti üniversite. O da bitti, iş hayatı derken geçen ay arkadaşlarla yolumuz Beypazarı’na düştü. Çarşıyı gezerken gözüme bir dükkân ilişti. Köfteci Satılmış. Bir an kala kaldım, yoo hayır, aynı dayı değildi; korkmayın.

Yine de bir tuhaf oldum. Arkadaşlarım anlamadı, evet, zamanla beraber bazen arkadaşlar da değişiyor. Yine de, son bir kez şaka mı patla… Yoo, bu sefer değil. Beyler dağılın, dedim. Şimdi bana uzun uzun anlattırmayın. Allah’a satılmış vesselam.