Artık seferden değil zaferden de sorumlu olmalıyız...

Cins
Cins

Sabır yok artık, katlanmaların da acemisiyiz. Ölüp gideceğiz ufak dertlerden. Bu kadarhüzünlü bir millet niçin yanık uzun havalar yazamıyor uzun zamandır ben de bunuanlamadım gitti? Yoksa hüznümüz artistik mi?

İnsan acılarını konuşmak, yazmak, haykırmak ister. Acılarından sızlayarak bahseden kişi bize dünyaya gelmesinin diyetini ödediğini anlatmaya çalışır aslında. Acılarını dinlediğimiz insana borçlanırız.

Bizim işlerimiz, sağlığımız yolunda gittikçe onun alacağı artar bizlerden. Ödeşmek için vakit kaybetmeden acı çekmeye gayret ederiz.,

Yeni bir acı eskisini unutturur ancak. Mutluluğun acıyı kestiğini görmedim hiç… Bir kez yazmaya başladığınız andan itibaren acılı bir suç deposu olursunuz.

Sizin ne yazdığınızın bir önemi yoktur o dakikadan sonra.

Bir an gelir boğulacak gibi olursunuz. Sonra sizinle okuyucu arasında acılar yarıştırılır. Kimin acısı daha büyük yarışmasına dönüşür her şey… Acılar büyüktür, küçüğüne rastlamadım hiç!

Acılarınızı yazmaya çıktığınız yazarlık yolunuz başkalarının acılarıyla kesilir. / Herkes sırrından, acısından, suçlarından arınmak için size anlatmak, mektup atmak ister.

Bir an gelir boğulacak gibi olursunuz. Sonra sizinle okuyucu arasında acılar yarıştırılır. Kimin acısı daha büyük yarışmasına dönüşür her şey… Acılar büyüktür, küçüğüne rastlamadım hiç! Biz küçüldükçe küçülebilecektir acılar da… Kendimizi büyüttükçe büyüyor acılarımız.

Beklentiler çoğalıp karşılık bulamayınca hüzün çöküyor gözlerimize. / Herkesin bir ufuk çizip bizi yola saldığı bu dünyada ne çok işimiz var…

Ben şimdi bu yazıyı kime yazdım? Yazıp gönderiyorum uzayın boşluğuna, birisi tutacak okuyacak, beğenecek veya kızacak bana… Tanımadığım birine acı vereceğim belki de?

Bulaşıcı acılar vardı eskiden. Artık acılarımız bulaşıcı değil. Acısını yenen, katlanan kalkıyor ayağa bir süre… Ebediyen demiyorum çünkü bir acıyı katlanarak değil sabırla yenebilirsiniz sonsuza dek. Sabır yok artık, katlanmaların da acemisiyiz.

Ölüp gideceğiz ufak dertlerden.

Bu kadar hüzünlü bir millet niçin yanık uzun havalar yazamıyor uzun zamandır ben de bunu anlamadım gitti?

Yoksa hüznümüz artistik mi?

Hz. Bilal, sahibi Ebu Süfyan tarafından İslâm’a girdi diye günlerce kırbaçlanır. Hz. Ebubekir, ölmekte olan bu siyah adama üç yüz Dirhem ödeyerek satın alır ve onu özgürlüğüne kavuşturur. Onu Hz. Muhammed’e götürürler. İşkenceden kasılmalara tutulmuştur. Peygamber efendimiz Bilal’e “Ayağa kalk” der. Bilal zor bela ayağa kalkar, efendimiz onunla havadan sudan konuşarak biraz yürür…

Bilal “Ayağa kalk” denilince ayağa kalkmıştır. Yürüyünce de kan dolaşımı hızlanır ve toparlanmaya başlar.

Hz. Bilal, sahibi Ebu Süfyan tarafından İslâm’a girdi diye günlerce kırbaçlanır.
Hz. Bilal, sahibi Ebu Süfyan tarafından İslâm’a girdi diye günlerce kırbaçlanır.

Bilal, düştüğü yerde sırtüstü kalsaydı iyileşemeyecekti belki de… Düştüğümüz yerde acılarımızı düşünürsek onu büyütürüz. Ayağa kalktığımızda da felsefe yapmak, acılarımızı yeniden derinleştirir.

Kan tazelemek, kanımızı dolaştırmak için ayağa kalkmalıyız.

Havadan sudan konuşmak, acılarımızı unutmak, Allah’ın yazdığı kaderi şikâyet etmemek gerekir… Efkâr nefisten beslenirse isyana dönüşür. Her acıda hikmet aramalıyız. Acıyı şikâyet etmek kaderi eleştirmektir. Acı çekerken delikanlı olmalıyız. Çektiğimiz acıyla başka bir insanın payını azalttığımızı düşlemeliyiz.

  • Bilâl köleydi, siyahtı. “Ayağa kalk” denilince ayağa kalktı ve hayatı boyunca ezan okuyarak diğer insanları namaza kaldırdı.

Gençler beni gördükçe nasihat istiyorlar. Yeri gelmişken söyleyeyim o zaman: “Acı çekmek ruhun fiyakasıdır” der İsmet Özel.

Aslanlar gibi çekip acıları Bilâl gibi ayağa kalkalım. Şimdilik nasihatim budur… Acı çekmek özgürlük mücadelesidir.

Sızlanmadan, öfkelenmeden çekilen acılar cennetin kapısını aralar.

İslâm coğrafyasının ihtiyacı var böyle insanlara…

Düştüğümüz yerden ayağa kalkacağız. Bismillah deyip yeniden başlayacağız. Mısır, Suriye, Bağdat, hepsi böyle kurtulacak.

Artık Selahaddin Eyyubi’nin dediği “Zaferden değil seferden sorumluyuz” sözünün bizi pasifize ettiğini hissederek büyük risk alıp diyorum ki:“ Artık seferden değil zaferden sorumlu olmalıyız…”

Yenilgiye çok alıştık, sindirdik, vardır hayrı dedik amenna ama niçin zafer kaderimiz olmasın?

Zaferin kaderimiz olduğunu sanmak da kaderci tarafımızı beslemeli…

Yazarlık ifrat ve tefrittir… Ortası yok!

Ah Kara Bilâl, saçım sakalım bembeyaz oldu seni düşünürken, bize bir şeyler anlattın sen, yeni anlıyoruz bağışla…