Beşi bir yerde: Dostoyevski'yi neden severiz?

Derler ki, Nuri Pakdil, öğrencilerine “Dostoyevski külliyatını beş kere baştan aşağı okumayan, adamım diye ortada gezmesin.” dermiş.
Derler ki, Nuri Pakdil, öğrencilerine “Dostoyevski külliyatını beş kere baştan aşağı okumayan, adamım diye ortada gezmesin.” dermiş.

Dostoyevski’nin romanlarının bir kısmını kumar borçlarını ödemek için yazdığı herkesçe bilinir. Kelime başına para almaktadır. Yoksa, yoksa bu uzunluk…

1. Candır

Önce bunu söylemek gerekir. Derler ki, Nuri Pakdil, öğrencilerine “Dostoyevski külliyatını beş kere baştan aşağı okumayan, adamım diye ortada gezmesin.” dermiş.

Tam olarak bu kelimelerle değil tabii, vurgu bana ait. Dostoyevski candır; çünkü müthiş bir “Allah ağrısı” çekmiştir. (bkz. Cahit Zarifoğlu’nun ilgili dizesi: Raskolnikov / müthiş bir Allah ağrısı çekmektedir.) İnanç krizlerinin, bilinçaltı depremlerinin adamıdır. Freud insan ruhunu ondan öğrendiğini itiraf eder bir yerlerde. Büyük bir romancıdır. Ancak…

Dostoyevski candır; çünkü müthiş bir “Allah ağrısı” çekmiştir.
Dostoyevski candır; çünkü müthiş bir “Allah ağrısı” çekmiştir.

2. Manik depresif karakterler

Abimizin romanlarının karakterleri hep sallanır. Fena hâlde teatraldirler. (Nabokov’un teşhisi) Şöyle sallanmadan, sonunda hıçkırıklara boğulmadan, sara krizi geçirmeden, samimiyet buhranlarına, haykırışlara kapılmadan tek kelime edemezler.

  • Kendinizi fazla kaptırırsanız sıradanlığın altında yatan o müthiş bilgeliği unutuverirsiniz. Nitekim kendisinden bir Dostoyevski karakteri çıkarmaya çalışıp el âleme rezil olan pek çok “aydınımız” olduğu vakidir. Gelgelelim…

3. Ruh aynası

Nabokov, onun, karakterleri ve mekânları bir kez betimleyip bir daha hiçbir sahnede buna değinmeyişine bir teknik acemilik gözüyle bakar. Sanki haksızlık eder “Dosto”muza. Çünkü Raskolnikov’un ne giydiği, Neva Nehri’nin kıyısında o sırada hangi fiziki değişikliklerin olduğu, odada hangi saksının ne yöne baktığı “Dosto”nun umrunda değildir. Aslında bizim de. O, gözünü ruhlarımıza öyle bir dikmiştir ki, dışarıya bakacak ne hâli ne de vakti vardır. O derin, tutkulu gözleri insan ruhunun içine dikilmiştir. Amma ve lakin…

4. Uzunluk

Yine de insan düşünmeden edemez. Dostoyevski’nin romanlarının bir kısmını kumar borçlarını ödemek için yazdığı herkesçe bilinir.

Dostoyevski candır; çünkü müthiş bir “Allah ağrısı” çekmiştir. İnanç krizlerinin, bilinçaltı depremlerinin adamıdır.

Kelime başına para almaktadır. Yoksa, yoksa bu uzunluk… O çok sevdiğimiz uzun tiratlar, yanlış çekilmiş bir kartın, görülmemesi gereken bir blöfün, talihsiz bir gecenin diyeti midir?


Daha rahat koşullarda yazsaydı, daha konsantre eserler mi ortaya koyardı büyük dâhi? Dostoyevski’nin kumar borcunu sonsuza kadar ödemeye devam mı ediyoruz? Biz Dostoyevski okurları ödenmemiş bir borcun taksitleri miyiz? Son tahlilde…

5. Deha zorla yazsa da...

Aklın değil kalbin yolunu seçer. Mantığı hayatından hızla uzaklaştırır. Müşteri seni mantık oyunlarıyla kandıracaktır. En çok duyacağın şey “Ama bu mantıklı değil, saçma!” yakınması olacaktır. İyi bir teknik servis elemanı sisteme inanır, inanır diyorum bak. Bütün akli deliller jelatini yeni açılmış bir cihaz gibi önüne serilse bile reddetmeyi bilir.

“Sistemde görülmüyor”, “Kurallar böyle”, “Benim yapabileceğim bir şey yok” yanından ayırmaması gereken repliklerdir. Müşteriyi dinleme, tereddüt etme. Tereddüt, teknik servis elemanını içten içe kemiren bir kurttur. Arıza mı? Anlasana küçük aptal, ideal teknik servis elemanı ne arızalanır ne de arıza onarır! O orda öylece durur.